09 Aralık 2022 04:45

"Kobanê bitti" açıklaması ve "çözüm süreci" tartışması

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın, MİT Müsteşarı Fidan’ın kendisiyle görüşmek istediğini açıklaması üzerinden ‘çözüm süreci’ tartışması devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Kobanê bitti” açıklaması geldi. İlk bakışta ‘çözüm süreci’ tartışması ve “Kobanê bitti” açıklamasının birbiriyle ilgisinin olmadığı düşünülebilir. Ancak son birkaç yılda olup bitene daha yakından bakıldığında ‘çözüm süreci’ ve Kobanê’yi düşürme hesaplarının nasıl iç içe geçmiş olduğu görülecektir. Dahası iç içe geçen bu iki süreç, aynı zamanda Kürt sorununun çözümü bağlamında kimin nerede durduğunu anlamak bakımından da önemli veriler sunuyor.

Hiç kuşkusuz Demirtaş, Kürt hareketi içinde son yıllarda öne çıkan önemli ve etkili siyasi bir figür konumunda bulunuyor. HDP ve demokrasi güçlerinin adayı olarak üçüncü sırada tamamladığı 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimi, Demirtaş’ın bu pozisyonu edinmesinin önemli halkalarından biri olmuştu. Demirtaş, geçtiğimiz günlerde Kobanê davasındaki savunmasında ‘çözüm süreci’nde PKK Lideri Öcalan ile görüşmeler yapılırken MİT Müsteşarı Fidan’ın kendisiyle görüşmeyi teklif ettiğini açıkladı. Ayrıca o dönem İmralı heyeti içinde yer alan Sırrı Süreyya Önder üzerinden kendisine iletilen bu teklifi siyaseten ve ahlaken uygun bulmadığı için reddettiğini de söyledi.

‘Çözüm süreci’ devam ederken Demirtaş’ın devletin İmralı’da görüşmeler yaptığı Öcalan’ın karşısına çıkartılmak istenmesi, AKP-Erdoğan iktidarının derdinin ülkenin en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorununu çözmek olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Aksine daha sonra Erdoğan’ın “Ortada bir masa yok” diyerek sonlandırdığı süreç, iktidarın asıl derdinin bu süreci kendi politik çıkarları/hedefleri doğrultusunda araçsallaştırmak olduğunu gösteriyor.

Tam bu noktada Rojava ve özel olarak Kobanê bu süreci araçsallaştırma hedefinin önündeki en önemli engel olarak duruyordu. İktidarın bu “engel”den duyduğu rahatsızlığı Erdoğan’ın daha sonra ‘çözüm süreci’nden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak da atadığı Yalçın Akdoğan, Star gazetesinde 20 Ağustos 2013 tarihli yazısında şöyle ifade ediyordu: “PYD’nin Suriye’de yaşanan kaosu fırsat bilerek yakın zamanda bir statü elde edeceği tahayyülü, Türkiye’deki demokratik reformları küçümseyen bir tatminsizlik ve şımarıklık üretiyor.”

Söylenen açıktı: Rojava’daki özerklik, AKP-Erdoğan yönetiminin ülke içinde Kürtlere kendi “çözüm”ünü dayatmasının önünde engel teşkil ediyordu.

AKP-Erdoğan iktidarı, 2011’de Suriye’ye müdahalenin öncülüğüne soyunurken herhalde en son isteyeceği şey, buradaki iç savaşın Kürtlerin özerk bir statü elde edeceği bir noktaya evrilmesiydi. Ancak Esad rejimini 6 ayda devirme hesabı tutmadığı gibi burada da istenmeyen bir durumla karşılaşıldı. Suriye Kürtleri temmuz 2012’de Kobanê’den başlayarak özerk kanton yönetimlerini ilan ettiler. Kobanê hem özerklik ilanının başladığı yer ve hem de Afrin ve Cizîre kantonları arasındaki bağlantı yeri olması bakımından özel bir önem taşıyordu.

Yalçın Akdoğan’ın Rojava’daki özerklikten “tahayyül” olarak söz etmesi sadece bir rahatsızlığın ifadesi değildi. Aynı zamanda bu duruma seyirci kalınmayacağının da habercisiydi. Sadece buradan bakıldığında bile, IŞİD’in Kobanê’yi kuşatması ile Erdoğan iktidarının siyasi hesapları arasındaki ilişkiyi anlamak mümkündür.

İşte Erdoğan’ın son “Kobanê bitti” açıklaması da akıllara IŞİD’in Kobanê kuşatması sırasında söylediği “Kobanê düştü, düşüyor” açıklamasını getirdi. Erdoğan 7 Ekim 2014’te Antep’te yaptığı açıklamasının devamında şunları söylüyordu. “Üç şey istedik. Bir, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. İki, o bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Ve eğit donat anlayışıyla Suriye’de ve Irak’ta orada ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.”

İstenen üç şeyin tercümesi şuydu: Kobanê’yi kuşatan IŞİD’e havadan müdahale edilmesin, o bölgeler “güvenli bölge” ilan edilsin ve buraya “ılımlı muhalifler” denilen ama son günlerde bir kez daha aslında el Nusra ile aralarında fark olmadığını gördüğümüz kendi desteklediği cihatçılar yerleştirilsin!

Öyleyse bugün yapılan “Kobanê bitti” açıklaması -ki ortada biten bir şey yok- o günden bugüne devam eden bir hesabın ifadesi olarak değerlendirilebilir. Suriye Kürtlerine yönelik kara operasyonu ısrarı da bu hesaptan bağımsız düşünülemez.

Türkiye’de kendi Kürt sorununu müzakere yoluyla demokratik-barışçıl bir temelde çözmeye yönelen bir siyasi irade ortaya çıktığında ne Suriye’nin ne de başka yerlerdeki Kürtlerin bir tehdit olmadığı da görülecektir. Bu nedenle “Kobanê bitti” açıklamasından ve kara operasyonu peşinde koşulmasından çıkarılacak sonuç, Suriye Kürtlerinin bir tehdit oluşturması değildir. Aksine ülkedeki iktidarın, kırk yıldır denendiği ve çözümsüzlüğü derinleştirip sorunu daha geniş alanlara yaymaktan başka bir işe yaramadığı halde kendi siyasi çıkarları için kendi Kürt sorununu baskı ve şiddet yöntemleri ile çözme konusunda ısrar ettiği ve edeceğidir.

Demokratik-barışçıl çözümü savunmak ile Suriye Kürtlerine yönelik operasyonlara karşı çıkmak arasındaki ilişki bu kadar açıkken, her operasyondan sonra askeri duruşa geçip iktidarın arkasında saf tutmaları, aynı zamanda burjuva muhalefetin de sorunu çözme kapasitesinin sınırlarının görülmesini sağlıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa