10 Aralık 2022

Siyasi dışsallıklar

Fotoğraf: Meltem Akyol | Evrensel

Yakın zamanda genel seçime gidiyoruz. Bu seçimin Türkiye’nin geleceği için fevkalade yaşamsal olduğuna inanılmakta olduğu ve hemen hemen tüm çevrelerin buna göre tavrını belirlemeye yöneldiği sezilmektedir. Eğer bu seçim Türkiye için yaşamsal bir önemi haiz ise, hiçbir seçmenin siyasi seçişinin salt kişisel çıkar hesabı ile sınırlı olmaması ülke yararına olur. Sanayicinin göçmen sömürüsü üzerinden kâr sağlamasına göre, var olan siyasi yapı ile yakın ilişki kurmuş olan bazı çıkar sahiplerinin kişisel yararına göre, hatta siyasilerin din(ci) görüntülerine kapılarak onlarla ünsiyet peyda etmelerine göre siyasi tercihler kullanılamaz. Çünkü genel manzara olumsuz ise, tüm bu gerekçelerin bir tarafa bırakılıp, ülke selametini düşünmek hepsinden üstündür; çünkü geleceğimiz ne siyasilerin kutsal görüşlerine, ne de şahsımızın kısa dönemli anlık çıkarlarına bağlıdır. Gelecekte yaşanacak ülkesel çöküş tüm bu türlü anlık çıkarlarımızı da peşine takarak bizi mahvedebilecek kudrette olabilir.   

Vatandaş devlet ilişkisi bir tür sosyal sözleşme gibidir. Bazı özgürlüklerinden fedakarlık ederek devletin biraz da kısıtlayıcı kurallarına uyan vatandaş, aslında kaba özgürlüğünü vatandaşlık özgürlüğüne dönüştürmüş olur. Karşılıklı saygı dediğimiz davranış kuralı tam da budur; her istediğimizi her hal ve koşulda yapabilme özgürlüğünün, herkese saygılı toplumsal yaşam içinde biraz kontrollü yapılması demektir ki, bizim her türlü saygısız davranışımız karşımızdakinin yararına sınırlandırılırken, aslında karşımızdakinin bize karşı kaba ve saygısız davranışları da bizin yararımıza sınırlandırılıyor demektir. Kısacası, toplum içinde yaşamın karşılıklı uzlaşmalarla sürdürülmesi hepimiz için yararlıdır. Bundan dolayıdır ki, davranışlarımızın kendimiz dışındakiler üzerindeki etkilerini de düşünmek bizatihi uzun dönemde kendi çıkarımızı düşünmek anlamına gelir. Bir örnek vermek gerekirse, trafik kuralına uymak bazı durumlarda sürücüyü sıkabilir, fakat güvenli bir trafik düzeni sağlar. Trafik kurallarını ihlal etmek ise kısa dönemde sürücüye vakit kazanmak gibi bir avantaj sağlayabilir, fakat uzun dönemde bizzat kendisi de trafik karmaşası içinde kalır. İşte, kısa ve uzun dönem düşünce farklılıkları ve çıkar hesapları şekilsel olarak kurallı toplum oluştururken, aynı zamanda kişisel haklar da en üst düzeyde korunmuş olur. Böyle bir toplum kurallar toplumu olarak nitelendirilir.

Bu tür davranış kalıpları dışsallık dediğimiz etkileşimlerle ilgilidir. Diğer bir deyişle, dışsallık olgusu, kendi çıkar ve kararımızla yaptığımız bir davranışın etrafa olumlu ya da olumsuz olarak çevreye yansımasıdır. Olumlu yansımalar toplumsal çimentolamayı güçlendireceği için toplumsal refahı yükseltir. Bunun tersi durumda, davranışlarımızın çevreye olumsuz yansımasında ise toplumsal sürtüşmeler ve toplumsal çöküş hızlanır. Aynı gemideyiz lafının arka plandaki anlamı budur; kararımızda salt kendimizi değil, karşımızdakini ve gelecek nesilleri de düşünmek, içinde bulunduğumuz gemiyi selamete taşır, aksi durumda gemi battığında, güttüğümüz anlık çıkarımızın bize dahi bir yararı olamaz.

Hitler Almanya’sında, Almanya’yı da dünyamızı da felakete sürükleyen bir toplumsal bilinçsizlik yaşandı; her kapısı çalınan Yahudi ailesi felakete sürüklenirken, komşusu sustu, ama sıra ona da geldi. Bizde de özelleştirme politikası uygulanırken, çoğu durumda sadece özelleştirilen kuruluşlarla ilgili sendika ayağa kalktı, diğerleri sessizliğini korudu, ama sıra onlara da geldi. Bu tür hatalar bizleri buralara sürükledi. Siyasi yapının belirli bir sanayi dalını başkasına tercih etmesi veya belirli bir görüşü diğerine tercih etmesi gibi akılla açıklanamayacak, hiçbir tutarlı plan ve programa göre oluşturulmamış görüş ve davranışla toplum bugünkü bölük pörçük konuma sürüklendi. Evet, bu bölünmüşlük ve yükseltilen kin ve nefret duyguları üzerinde siyasi erk uzun süre iktidarda kaldı, fakat bugün o da derin düşünceler içine savruluyor. Ne var ki, bugün bizleri buralara taşıyan kader değil, bizatihi seçmen davranışlarında dışsallık faktörünün ihmal edilmesi ve toplumun değil, öz çıkarların ön plana alınması olmuştur.

Kadere bakın ki, toplumsal siyasi tabanda toplumun değil de, öz çıkarın dikkate alınması, emperyalistin de emeline uygun gelişmiş olduğundan, bu denli yüksek borçlu ve dış siyaseti karmaşa içinde seyreden bir ülke konumuna itilmiş bulunuyoruz. Seçmen davranışı toplumsal çıkara uygun şekilde uzun erimli gelişmiş olsaydı, emperyalistin ülkemiz üzerindeki emelleri de bu denli etkili olmayabilirdi ve ülkemizin başını daha dik tutabilirdik.

Bu sonuç kader midir? Hayır, bu sonuç, dizginlenemez hırs ve kinin aklın ve basiretin önüne geçmesinin doğal neticesidir. Durum bu ise, toplumsal basireti sağlamanın yolu nedir, diye kafa yormamız gerekir. Bu konuda birinci kural, siyasi karar ve tercihlerimizde toplumsal çıkarları bireysel çıkarlarımızın önüne almamızdır. Bu durum toplumsal gelir dağılımı ile çok yakından ilgilidir. Şöyle ki, varsıl ve yoksul iki kesimi ele aldığımızda, çaresizliğe bağlı haklılık ölçütüne göre, her iki kesim bireylerinin de öz çıkarları doğrultusunda davranış kalıbının farklı değerlendirilebileceği görülür. Yoksul kesim siyasi erkin sadaka bağlama politikasını desteklemekte fevkalade haklı olabilecek iken, varsıl kesim siyasi erkin rant sağlama politikasını desteklemekte aynı derecede haklı olamaz. Belki başka bir yazıda detaylı ele alabileceğimiz gibi, bireysel davranış kalıplarının başat olduğu kapitalizm ile toplumsal davranış kalıplarının başat olduğu sosyalizm arasındaki fark bu ince çizgidedir.

Toplumsal bilincin tezahür edeceği en güçlü ortamlar belirli amaçlar etrafında yapılacak fikir birliği ve dayanışmalardır. 11 Aralık Pazar günü, halkımızın ve emekçilerimizin iletişim aracı Evrensel birlikteliği hepimize güç verecek, emperyalistlere ve dostlarına korku salacaktır. Beraberliğimizin devamı dileği ile!  

Evrensel'i Takip Et