10 Aralık 2022

İstismar; münferit değil sistematik

Hiranur Vakfının Kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızını daha altı yaşındayken bir müride evlilik kisvesi altında ‘vermesi’nin yol açtığı sarsıntı kolay telafi edilebilir gibi değil. Telafi sözcüğünü yıllardır gördüğü istismarı savcılığa şikayet eden H.K.G, evli olduğu adamın konuşmalarını kaydederken kullandı.

Vakıf ve cemaat adıyla kurulu tarikatların; devlete, ekonomik ilişkilere ve toplumun içine yayılarak kanunun ulaşmadığı gri alanları nasıl çoğalttığı her gün yeni bir sansasyonla dışa vuruyor. Bir zamanlar çok yerinde olarak, çıkardığı dergiye Sızıntı adını uygun gören Gülen Cemaati, tarikatların temel stratejisini tek kelimeyle özetlemişti. Şimdi o sızıntıdan giderek büyüyen kocaman bir göl oluştu ve geniş bir alanı kaplıyor. Neredeyse normun kendisi bir sızıntı düzeyine indi. Paralel olan esas oldu, esas olan da paralelleşmekte. Ama bu tek başına tarikatların kendi becerileri değil. Buradaki vaka da münferit değil.

Bu istismara birçok yolla gelindi. Örneğin; ‘4 artı 4 artı 4’ eğitim yasası, yandaş olmayan sendikalar ve basında, bizzat Evrensel’in ‘köşe’lerinde kız çocuklarının okullaşma oranını azaltacağı, erken evliliklerin yolunu açacağı vurgulanarak işlenmişti. Bugün MEB’in 2021-2021 istatistiği bunu açıkça doğruluyor; yüz binlerce kız çocuğu örgün ilk ve ortaöğrenimden dışlandı. İmam hatip okulları artırıldı, sibyan mektepleri açıldı. Atanamayan öğretmenler dururken tarikat mensupları okullara ‘hoca’ olarak atandı. Müfredata eklenen değerler eğitimi ile eğitimin dinselleşmesinde bir adım daha atılmış oldu; ders kitaplarında toplumsal cinsiyet rolleri kadının statüsü düşürülmek suretiyle yeniden belirlendi. Bu gelişmeler resmi eğilimin güzergahını netleştirdi.

Olguları çoğaltmayalım ama hatırlayalım; kadınlar ‘Kız çocuklarını tecavüzcüsüyle evlendirme’ yasası olarak bilinen taslağa karşı ciddi bir mücadele verirken bu tarikatların yurtlarından, okullarından, bizzat iktidarla organik ilişki içindeki vakıflardan toplu istismar haberleri gelmekteydi. Aladağ yangınında ölen kız çocuklarını, Ensar’ı, şeyhlerin ve şıhların karıştığı istismar vakalarını da not düşelim. Bunların hepsi sümen altı edildi. Pişkin açıklamalarla geçiştirildi.

El ve icazet verdikleri iktidarın bakanlıklarında ve bürokrasisinde mevzilenen, kamusal hizmetler özelleştirilirken aldıkları devlet sübvansiyonu ile kurs, eğitim, yatakhane, yurt açıp bir yandan para diğer yandan mürit devşiren bu yapıların ihale ile edindikleri her arsaya koydukları tuğlanın harcında istismar var. Onlar güçlendikçe bu musibet de büyüdü.

10 yaşındaki kız çocuklarının tahrik etme kapasitesi hakkında fikir yürütülen Diyanetin sitesine, televizyonlarda dini sohbet programlarında kadınlarla erkeklerin belden aşağı ilişkileri dışında bir şey konuşmayan şeyhler ve şıhların açıklamalarına bakılırsa ensest ve şiddetin kışkırtıldığı bir yer olarak şekilleniyor aile. Bu gerici mihraklar dışında kimsenin tartışamayacağı, dinin emridir diye kadın ve kız çocuklarının her hareketinin santim santim ölçüldüğü bir yer bu: “Toplumun en küçük yapıtaşı.”

Hal böyleyken hakkında koruma yasası çıkarmak istedikleri aileyi LGBTİ’lerin yıktığını iddia ederek topluma hayali bir düşman belirlediler. Oysa bugünkü tablonun sorumlusu can ve hak derdindeki LGBTİ’ler değil kendileridir. Skandalın patlaması üzerine ‘Bu aile içi bir meseledir´ açıklaması yapan İsmailağa Cemaatinin aile vizyonu da iktidarın resmi doğrultusuyla uyumludur. Koruma altına alınmak istenen ailenin nasıl bir aile olduğu da H.K.G davasıyla bir kez daha tescillenmiştir.

Dejenere olmuş bir toplum, kadınlar ve çocuklar üzerindeki her türden şiddeti meşru ve caiz gören bir söylemle oluşturuluyor. Söylem demişken; Foucault, Cinselliğin Tarihi kitabında bir tabu kabul edilen cinselliğin Viktoryen İngiltere’de en çok kışkırtılan şey olduğunu, bu konudaki suskunlukların bile bu kışkırtmaya hizmet ettiğini yazar. Doğrudur, burada da istismar korumaya alınan aile miti içinde kışkırtılıyor; hem bağıra çağıra hem alttan alta. O kadar ki medeni yasa bu kurumda önce hükümsüz kalıyor sonra madde madde kaldırılmaya çalışılıyor.

Balık baştan koktu; iktidarın aile albümündeki sayısız fotoğraf tarikat ve cemaatlerle ortakyaşarlığın bir belgesi niteliğinde. Birbirlerine sızdılar. Bu vakada, kamuoyunda yükselen tepkileri Müslümanların geneline yaymaya kalkacak kadar da pervasız, haberi yapan Timur Soykan’ı hedef gösterecek kadar da arsızlar.

Toplum artık kolay toparlanamayacak kadar hasar almış durumda. Şeriat prensiplerini sızdıra sızdıra büyütülen bu hasar, anılan suç mahfilleriyle hesaplaşmadan giderilemez. Devlet ile tarikatların ortakyaşarlık ilişkisini ortadan kaldırmak; devleti din işlerinden siyasallaşmış dini de devletin araçsallaştırmasından çıkarmak gerekiyor. Ama asıl mesele yoksul emekçilerin bu kurumlara hiçbir biçimde ihtiyaç duymadığı bir düzeni oluşturmakta elbette. Yoksulların ‘bu kalpsiz dünyada’ gereksindikleri manevi tatmine ulaşabileceklerini umduğu ama aslında baştan aşağı maddiyatçı sömürü merkezleri olan kurumları besleyen şey bu muhtaçlık hali.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et