İnsan hakları ya da fotoğrafın dışında kalmak

Fotoğraf: Evrensel
İnsan hakları bağlamında geçmişte de kimi zaman olduğu üzere, Şebnem Hoca’mızın sürecinde de ortak fotoğrafın dışında kalmayı tercih edenler unutmasınlar ki “söyleme mecburiyeti” ikliminin rüzgarına fırtına taşımış oluyorlar. Fırtına geçer idealler ve hekimlik andı baki kalır.
Halen çalışmaya devam eden ama emekliliğine az kalmış hekimlerin meslek odası ve sendika bağlamında tanıklıkları, ülkenin demokrasi tarihinin kısa bir özeti gibidir.
Genç hekimler duyunca şaşırabilir. Hekimlerin de cümle memurlar gibi sendikalaşması yasaktı. Ama hekim meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliği (TTB) iş bırakmalar, o dönemin koşullarında ‘ö’ harfi paranteze alınmış grevler organize ederdi: Ne çok G(Ö)REV yapmıştık!..
Adli rapor düzenlemede mesleki özerklik neredeyse yok gibiydi. İşkence ve kötü muameleye dair resmi sağlık kurumlarından düzenlenmiş adli rapora nerede ise hiç rastlanmazdı. Derken seksenlerin sonu, doksanlı yılların başında İzmir Tabip Odası bazı diğer tabip odaları bünyesinde kurulmuş muayene ve rapor komisyonları, TİHV tedavi rehabilitasyon merkezlerinin de iş birliği ile alternatif adli rapor düzenlemeye başladı. Baki Erdoğan, Manisalı Çocuklar vb. kamuoyuna mal olmuş davalarda bu raporlara dayanarak ülke tarihinde ilk kez işkencenin cezalandırılabilirliğine tanık olmaya başladık. Sonrasında bu raporlandırma süreçleri Birleşmiş Milletler İstanbul Protokolü’ne dönüştü.
İdam cezası var olmanın ötesinde resmi kurumlar hekimlere idam sonrası sağ kalıp kalmadığının tespiti ve gereğinde yeniden idam sehpasına gönderme gibi mesleğin doğasına aykırı görevler emrediyordu. Dönemin TTB Başkanı Nusret Fişek Hoca ve diğer TTB Merkez Konseyi üyeleri yargılandılar idam cezasına karşı görüş açıkladıkları için. Sonrasında idam cezası kaldırılmış oldu.
Kürtçede de yer aldığı için ‘W, Q ve X’ harfleri bu ülkede yasaklıydı. Ana Dilde Sağlık başlıklı ilk sempozyum TTB ve SES bünyesinde düzenlendi, harf yasağının kaldırılması istendi. Şimdi böyle bir ucube yasak yok.
Seksenli yıllarda dönemin TTB MK Başkanı Erdal Atabek ve arkadaşları barış dedikleri için yine yakın zamanda dönemin TTB MK Başkanı Raşit Tükel Hoca’mız ve tüm diğer MK üyeleri “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” dedikleri için günlerce gözaltına alındılar. Ve şimdi kimyasal silah iddialarının uluslararası mevzuat bağlamında araştırılması gerektiğini söyleyen TTB MK Başkanı’mız Şebnem Hoca’nın tutukluğu devam etmekte.
Kimyasal bağlamında AKP hükümetinin TTB’ye “karın ağrısı” yeni değil. Gezi sürecinde kullanılan yoğun biber gazı için “kimyasal silah” tanımı kullanılmıştı bilimsel kanıtları ile.
Aynen sendika yasağı, ana dilde sağlık hakkı yasağı, barış talep etme yasağı, farklı halkların ana dillerinde yer alan bazı harfleri kullanma yasağı, savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu beyan etme yasağı, idam cezası ve cezasızlık bağlamında sistematik işkence ve kötü muamele uygulamalarında olduğu üzere kimyasal bağlamında da TTB dönüştürücü olmaya devam ediyor. Yakın gelecekte toplumsal gösterilerde kimyasal silah olarak biber gazı artık kullanılmaz olursa sakın şaşırmayın derim.
Elbette tüm bu başlıklarda kimi üye hekimler ‘ama’ ile başlayan TTB eleştirileri yaparlardı geçmişte de. Aynen bugün olduğu gibi. Genç hekim arkadaşlarımız sakın bu ‘ama’ ile başlayan cümlelerden kaygılanmasınlar. Utanılmayacak bir ülke kolay elde edilmiyor.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et