14 Aralık 2022 04:01

Piyasa ve devlet arasında toplum

İlk Antisosyalist Yasa, 1878

İlk Antisosyalist Yasa, 1878

Paylaş

Sosyolog George Steinmetz refah devleti üzerine klasikleşmiş kitabında (1993) modern sosyal politikayı açıklayabilmek için devlet ve piyasa karşıtlığının ötesinde “toplumsal” diye bir kavrama ihtiyaç duyulduğunu iddia eder. 1970’lerden itibaren refah devletine yönelen neoliberal saldırı, devlet ve ekonomi (sivil toplum) arasında bir zıtlık varsaymış ve refah devletinin geriletilmesini sivil toplumun özgürlük alanının genişlemesi olarak alkışlamıştı. Steinmetz, bu anlayışa karşı “toplumsalı” ekonomideki dönüşümlerden kaynaklanan kolektif ihtiyaç ve şikayetlerin arenası olarak tanımlıyor. Toplumsal, 19. yüzyılın başından itibaren kapitalist sisteme ve devlete tehdit oluşturan “toplumsal sorunu” dile getirmekte ve bu bakımdan doğrudan “düzenleme” ihtiyacına işaret etmekteydi.  

Peki, toplumsal düzenlemeler neden Fransa ve İngiltere’de değil de Almanya’da ortaya çıktı? Hamburg’un 1788 yoksulluk yardımı sistemi 18.yy’da bir model haline gelmişti. 1852’de Elberfeld’de yasalaşan yerel yoksulluk yardımı sadece Almanya’da değil Almanya dışında da yaygınlaşmıştı. 1880’lerdeki sosyal reformlar Almanya İmparatorluk Sigorta Ofisi tarafından Chicago (1892), Brüksel (1897), Paris (1900) ve St. Louis (1904) dünya fuarlarında sergilenmiş, tanıtılmıştı. 1890’larda Almanya’da yeni yaklaşımlar da belirdi: Bir yandan emek örgütleri proto-korporatist kurumlar aracılığıyla sosyal politika uygulanışına katılmaya başlarken, diğer yandan yoksulluk yardımı yaklaşımı sosyal hizmetler alanına doğru genişledi (Steinmetz 1993: 4-5).

Steinmetz, toplumsal alanı düzenleyen dört farklı sosyal politika modeli tanımlıyor (42-44):

1. Yoksulluk yardımı: Sanayileşme, metalaşma ve proleterleşmenin ürünü olmasına rağmen bu politikanın hedefinde özel olarak işçi sınıfı değil, yoksullar vardı. 1850’lerde Elberfeld kentinde uygulamaya geçen bu model yoksulluğun çözümünde kişisel sorumluluğu, çalışkanlığı ve disiplini esas alıyor, ve yardımın geri ödenmesini şart koşuyordu. Liberal bir çerçeveye dayanan model, yoksulluğun kökeninde toplumsal nedenlerin yattığını kabul etmesine rağmen yoksulluğun çözümünde bireysel disiplini öne çıkaran 19. yy sosyal politikalarına özgü çelişkiyi en bariz şekilde ortaya koyuyordu.

2. Bismarckçı sosyal sigorta: İki ve üçüncü biçim sosyal politikalar hedeflerine açıkça işçi sınıfını koyuyordu. Aralarındaki fark sosyal sigortanın işçileri bir nesne, proto-korporatizmin ise onları kısmen özne olarak kabul etmesinde yatıyordu. Dolayısıyla iki politika SPD ve onunla bağlantılı sendikalara da farklı yaklaşıyordu. Sosyal sigortanın amacı işçi sınıfının toplumsal varlığını kabul ederken aynı anda onun örgütsel tabanına saldırarak, onu izole etmekti. Bu maksatla bu politikanın merkezinde istihdam edilen, kalifiye, erkek işçiler yer almaktaydı. Tarım işçileri, ev işçileri, emek piyasasıyla zayıf ilişkileri olanlar, beyaz yakalılar sosyal sigortadan dışlanıyordu.

3. Proto-korporatizm: 1890’larda ortaya çıkan bu sosyal politika Bismarkçı sosyal politikayla ciddi bir kopuşa işaret ediyordu, çünkü sosyalist işçi hareketini tanıyor ve onu devlet politikasına tabi hale getiremeye çalışıyordu. Daha sonra 20. yy’da Batı Avrupa’da tipik hale gelecek korporatizmin öncüsü olan bu politika sendika yöneticilerini politika oluşturma ve karar verme süreçlerine küçük ortak olarak dahil ediyordu.

4. Modern sosyal hizmetler: Yoksulluk yardımı gibi bu sosyal politika da özel olarak işçi sınıfını hedeflemiyordu. Hizmetlerden yararlananlar sosyal programların idaresinde söz sahibi ve programların sağladığı yardımlarda hak sahibi değildi. Ancak yoksulluk yardımından farklı olarak sosyal hizmetler uzmanları merkeze koyarak ciddi bir profesyonelleşme ve bürokratikleşme sağlıyordu. Bu sayede sosyal hizmetler çok çeşitli toplumsal sorunları, kategorileri, riskleri, hizmet alacakları tanımlayabiliyordu.

Steinmetz’e göre hiçbir sosyolojik devlet teorisi tek başına refah devletinin ortaya çıkışını açıklayamıyor. Yazarın önerisi, tanımladığı dört sosyal politika modelinin rakip teorilerin bir kombinasyonuyla açıklanması. Bu yazıda kısaca Steinmetz’in sosyal demokrat tez olarak adlandırdığı açıklama üzerinde duralım (26-28). Alman sosyalistleri haliyle işçi sınıfı hareketinin sosyal reform alanındaki ilerlemenin başlıca sorumlusu olduğunu iddia ettiler. Bu açıklama elbette doğru, ancak şeytan ayrıntıda gizli. Nitekim, sosyal devlet Almanya’da işçi sınıfının partisi SPD’nin iktidara gelerek uyguladığı bir politik ilke olarak ortaya çıkmadı. Aksine, Bismarck sosyal politikalarını hayata geçirirken, bir yandan da Antisosyalist Yasalar’la işçi sınıfının siyasi faaliyetini, SPD’yi, işçi basınını yasaklıyordu. Bismarck’ın 1884’te ifade ettiği gibi 1880’lerde sosyal sigortanın yasalaşmasının nedeni “sosyalist tehditti.” Sosyal politikaların hedefi olduklarını gören SPD’li vekiller bu yüzden İmparatorluk Meclisinde yasaya karşı oy kullandılar. SPD’nin hâlâ ulusal siyasette marjinal olduğu 1910’da partinin sosyal politika uzmanı Friedrich Kleeis sosyal politikalardaki ilerlemenin sosyal demokratların mecliste çoğunluk oluşturmasıyla değil, sınıf kavgasının yükseltilmesiyle sağlanacağını öne sürüyordu. Dolayısıyla, sosyal politikaları işçi sınıfı kazanımı olarak düşünürken, bu politikaların sosyalizmi, yani işçi sınıfı siyasetini, bir tehdit olarak algılayıp, tasfiye etmeyi hedefleyen bir iktidar taktiği olduğunu da unutmamak gerekir. Bugün siyasette yeniden gündeme oturan sosyal politikalara bu açıdan bakmak ve farklı sosyal politikaların hangi tehdit algısıyla oluşturulduğunu tespit etmek sınıflar arasındaki güç dengesine dair yaşamsal ipuçları verecektir.

Steinmetz, G. 1993. Regulating the Social: The Welfare State and Local Politics in Imperial Germany. Princeton: Princeton University Press.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa