16 Aralık 2022 01:05

İmamoğlu'na ceza ve yasak: Halk iradesini savunmadan ilerlenemez!

Ekrem İmamoğlu, Saraçhane'de halka hitap ederken

Fotoğraf: İBB

Paylaş

İmamoğlu 16 milyon İstanbullunun oyuyla seçilmiş belediye başkanı. İstanbulluyu temsil ediyor. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz… İzlediği politikalar savunursunuz ya da eleştiriyorsunuzdur, ama faşizmin ilerleyişine set çekmek amacıyla desteklemişsinizdir… Veya tamamen karşısınızdır. Ancak hangisiyse, İmamoğlu’nun 16 milyon İstanbullunun oylarıyla seçilmiş olduğunu ve onları temsil ettiğini inkar edemezsiniz. Yok sayamaz, yasak koyamazsınız. Karşıysanız; çalışır, kendi politikalarınızın İstanbullular tarafından benimsenmesini sağlar, İmamoğlu yerine siz geçersiniz. Basit demokrasi kuralı ve demokratik tutum budur. Sosyalist demokrasiden söz etmiyoruz, burjuva demokrasisinin kuralıdır.

Biliyoruz, parlamenter ya da “güçlendirilmiş” parlamenter sistem olarak tanımlanan burjuva demokrasisinde işçilerin ezilmesi sürer. Sadece burjuvazi için demokrasidir. İşçi hakları öteden beri ya toptan inkar edilmiş ya da genellikle sınırlandırılmıştır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle birkaç gün önce yasaklanan Bekaert grevi son örneğidir. “Demokrasinin beşiği” İngiltere’de genel grev yasaktır ve bugünlerde hak grevlerinin yasayla ya da fiilen nasıl yasaklanacağı tartışılmaktadır.

İşçi sınıfının iktidarı için tehdit oluşturmaya başladığı günden beri burjuvazi gericileşmeye, demokrasisi de güdükleşmeye başladı. Tekelci kapitalizm döneminde bu artık genel eğilimdir. Artık sadece emeğin hakları değil, tüm demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanmaktadır. Yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada. Örneğin İngiltere’de toplantı ve gösteri yürüyüşlerini sınırlayarak polisin yetkilerini artıran bir “polis yasası” çıkarılmıştır. Türkiye’de toplantı üstüne toplantı, hatta konserler yasaklanmaktadır. Seçilmiş HDP’li belediye başkanı bırakılmamış, tümü uyduruk gerekçelerle görevden alınıp yerlerine kayyumlar atamıştır.

İşçi sınıfı, emekçiler, ezilen Kürt halkı gibi devrimciler de dışlanıp yasaklanmaya alışkındır, demokrasi mücadelesi yürütürler. Denizler, Erdallar bu nedenle idam edilmiş, bu nedenle çok sayıda sosyalist ve ulusalcı devrimci öldürülmüş ya da hapsedilmiştir.

Burjuvazi kendi demokrasisinden yararlanır, ancak burjuva demokrasisinin tekellerin egemenliğini sürdürmede yetersiz kalmaya başladığı koşullarda faşizm eğiliminin yükselişine tanık oluruz. Burjuva muhalefet de yasaklara konu olmaya başlar. 12 Mart ve 12 Eylül faşizmine böyle gidilmiştir. 12 Eylül’de parlamento da kapatılmış, başbakan S. Demirel ve ana muhalefet partisi lideri B. Ecevit Çanakkale/Zincirbozan’da gözaltına alınmış, partileri AP ve CHP kapatılmıştır. Büyük kentlerden başlayarak belediye başkanları, TRT vb. müdürleri görevden alınarak çoğunun yerlerine emekli subaylar atanmıştır. Açık faşizmdir; ne DİSK kalmıştır, ne bağlı sendikalar, ne de demokratik haklar!

Şimdi benzer süreçteyiz. Henüz “12 Eylül” olmadı, ama yukarıdan aşağıya faşizm örgütlenmektedir. Kim ki, İmamoğlu’na yönelik ceza ve yasağı, yalnızca onun şahsıyla ve sadece seçimle ilişkilendirir, hata yapar. Evet, İmamoğlu’nun adaylığının da önü kesilmek istenmektedir, ancak bununla sınırlı değildir. Sadece bir güç gösterisi de değildir. Sıraya konmuştur; önce HDP’li belediye başkanları ve vekillerle genel başkanlar, sonra Kaftancıoğlu. Şimdi İmamoğlu. Yarın sıra Kılıçdaroğlu, belki sonra Akşener’e gelecek.

Sadece yasal olarak değil, ama fiilen de burjuva muhalefete boyun eğdirilmek istenmektedir. Yarın belki, seçim de, 12 Eylül’ün Evren’in başkanlığının onaylanmasıyla birleştirilmiş Anayasa referandumunda olduğu gibi, zarfların içinde rengi görünen oy pusulalarıyla seçim dayatılacak ya da belki grevlerde olduğu gibi, seçim de “ertelenerek” yasaklanacaktır!

Gün, karşı koyma ve mücadele günüdür. Artık lafla yetinilemez. Artık sadece “hukuk yollarına başvurmakla” da yetinilemez. Hukuk artık burjuva hukuku bile olmaktan çıkmaya zorlanmaktadır. Gereken zorlu bir siyasal mücadeledir, Saraçhane’de başlandığı gibi, sokaklarla meydanları doldurmaktır.

Bir hatalı eğilim de, sosyal medyada dolaştırılmaya başlanan umutsuzlukla yüklü komplo teorilerine saplanıp kalmaktır. “Arkasında şu ya da bu oyun var”, “aman oyuna gelmeyelim” tutumu tutum değildir ve zorlukların aşılmasına milim yardımı olmaz. Halk iradesi açıkça çiğnenmektedir ve halk iradesini sahiplenme mücadelesinde birlik şarttır. Başka oyunlar mı? Uyanık olup, sorun oldukça onlarla da mücadele –halk iradesinin gaspı karşısında başka yol yoktur!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa