Cezanın ekonomi politiği
Fotoğraf: İBB
Ekrem İmamoğlu, 13 bin farkla kazandığı seçimlerin iptal edilmesinden sonra mazbatasını almayı beklerken bazı bölgelerde güvenlik devriyeleri kayıp-kaçak oyları seçmen evlerinde aramaya başlamıştı. İroni değil, mizah değil; resmen seçmenler kapı önlerinde sorguya çekiliyordu. Oylar yeniden sayıldı, yetmedi bir daha sayıldı. Sonra bir daha.
‘AKP’li olduğu soyadlarından belli olan seçmenlerin cehape tarafından’ elendiğini söyleyen bürokratı hatırlayan var mı? Evet o zamanlar saçmalamanın dozu yükselmişti. ‘Hiçbir şey olmadıysa bir şeyler oldu’ diyen AKP’li de yerel seçimin yıldızıydı. Akılda oy çuvallarına sarılarak geceleyen, başta Canan Kaftancıoğlu ve diğer CHP’lilerin görüntüsü arşivde yerini aldı. Sonra ne oldu? Yenilenen seçimi İmamoğlu büyük bir farkla ikinci kez kazandı. YSK’nin 2019 seçimlerindeki, kurum müktesebatını zorlayan gayretleri hafızalarda.
Yeni bir seçim dönemine girerken İmamoğlu yine bir hırsın konusu. Vaktiyle kendisine ahmak diyen Soylu’ya ‘Yerel seçimleri iptal edenler ahmaktır’ diye verdiği yanıt Soylu’ya değil de YSK’ye söylenmiş sayıldı ve kuruma hakaret cezasına çarptırıldı.
İmamoğlu’na verilen cezanın hukuki değil siyasi bir ceza olduğu konusunda çoğunluk hemfikir. Bu ceza altılı masanın iç çelişkilerini derinleştirip kutuplaştırmak, kartların yeniden karılmasını sağlamak, bazı isimleri yıpratmak, böylece Millet İttifakının seçimlere ‘topal ördek’ olarak katılmalarını sağlamak amacını taşıyor bir bakıma. Yani iktidar siyasi rakiplerinin içine bir mikser yerleştirdi. Bu tespitlere katılmamak mümkün değil. Bahçeli’nin, Ömer Çelik ve Süleyman Soylu’nun kamuoyunun dikkatinin hukuk çerçevesinde kalması için yaptığı telkinlerin alıcısı da çıkmadı zaten. Saraçhane’de toplanan iki yüz bin kişi bu cezanın az ya da çok olduğunu, istinaf tahminlerini tartışarak vakit geçirmek yerine doğrudan iktidar sloganları attılar.
Ceza kararının bir seçim hilesi olma boyutunu oldukça aşan bir de ekonomi politiği var. Yargılamanın ilk etabının İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün kesilerek bittiği gün, içinde seçim olan yıla dair, hazine ve devlet gelirlerinin yeniden bölüşüldüğü bütçe görüşmeleri sona erdi. Bu arada Meclis limanları 49 yıllığına özel şirketlerin kontrolüne bırakıldı, maden alanlarına denk gelen zeytinliklerin sökülmesiyle ilgili teklif dokuzuncu kez Meclise geldi, ama sonra yine geri çekildi… Yine, içinde seçim olan yıl için asgari ücret görüşmeleri de son raunduna yaklaştı. İktidar gidecek olsa bile, çıkarlarının sadık bekçisi olduğu irili ufaklı sermaye gruplarının konforunu ve bekasını korumak için hiç gitmeyecekmiş gibi çalışmaya devam ediyor demektir bu. İktidarda kalamasa bile fikrinin ve yasasının iktidarda olacağı koşulları hazırlamakla meşgul. Kalabilirse ne ala!
Önümüzdeki seçimde tek adam rejimiyle parlamenter sistem boy ölçüşecek. Tek adam rejimini taşıyan siyasi kolonlar; yani AKP’nin, içinde tarikatların da olduğu açık ya da gizli ortakları, bizzat bakanlıkları ‘iş kolu ve yatırım alanları’na göre paylaşmış olan sermaye gruplarının temsilcileri kaynak dağıtım ve paylaşımını hızlandırdılar. İstanbul’daki kaynak ve rant transferi sürecinde merkezi kontrolün yerel yönetimin aleyhine genişletilmiş olmasına rağmen bu yetmiyor. Çünkü kentsel yağma ve talanın bir sınırı yok.
Gün geçtikçe daha yakıcı hale gelen yokluk ve yoksulluk ile, emekçi sınıflara doğru giderek derinleşen bölüşüm adaletsizliği bütün bu faaliyetleri daha görünür kıldıkça tek adam rejiminin kolonları yağmanın sorgulanamayacağı kapalı bir rejimini inşası konusunda anlaşmış durumdalar. Tek güvenceleri konuşamayan, itiraz edemeyen bir toplum yaratmaktan geçiyor. Binlerce siyasetçinin tutuklanması, HDP belediyelerine kayyum atanması, sanatçıların cezalandırılması, konser ve festivallerin yasaklanması, Boğaziçi’nin durumu, Gezi’nin yıllar sonra cezalandırılması, sansür, yasaklar ve tüm baskılar da bunun için. Kendi geleceklerini halkın umutsuzluğu üzerine kuranlar seçenek yokluğuna inandırılmak isteniyor. İmamoğlu’nun cezalandırılması bu sürecin bir parçası ama öte yandan üstesinden gelebileceği bir rakibi kendi eliyle şekillendirme denemesi.
Seçimlerle birlikte parlamenter sistem yanlısı Millet İttifakı ile bir nöbet değişimi yaşansa bile Cumhur bloku, vekalet ettiği sermaye blokunun birkaç nesli doyuracak nafakasını yasal güvenceye almış bulunuyor. Her gün biraz daha yoksullaşan milyonlar ise en küçük taleplerinde bile şiddete muhatap kaldılar. Halkın sesini bastırmak sürekli artan bir eforu gerektirdikçe tarikatların Orta Çağdan kalma ideolojileriyle beslenmiş faşizmin kapısı zorlandıkça zorlanıyor.
Kâr ve rant hırsının biteceği yok. Tek adam yönetimi bu hırsı bir rejim biçimiyle yanıt vermişti, onu yüz yıllık cumhuriyet içinde bir reklam arası görmemekte yarar var. 12 Eylül darbe dönemi nasıl kırk küsur yıldır süren bir içtihat yarattıysa tek adam rejiminin mirası da sanıldığından daha fazla birikiyor. Çünkü o Erdoğan’ın kafasındaki bir kurgudan daha fazlası; bir dönemin sermaye birikim ve paylaşım ilişkilerinin tercihidir.
Şimdi toplumsal tepkinin ve gelişme düzeyinin bu rejimin sınırlarını zorladığı bir yerdeyiz ama rejimin kötü birikimi kendisinden sonraki dönemin parametresine soslanarak eklenmeye devam edecek. Cumhur blokunun istediği, etkisiyle değil bedeniyle iktidarda kalmak. Bunun için elinden gelenin fazlasını yapacağı açık. İmamoğlu’nun hiç yoktan cezalandırılması bu yolda bir aşama.
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00