22 Aralık 2022

Dünya Kupasının ardından

Katar’da düzenlenen 22. Dünya Kupası, 18 Aralık Pazar günü oynanan final maçını kazanan Arjantin’in şampiyonluğuyla sona erdi. Ne tesadüf ki 18 Aralık aynı zamanda Uluslararası Göçmenler Günü’ydü…

Dünya Kupası hazırlıkları çerçevesinde kölelik koşullarında çalıştırılırken hayatını kaybeden binlerce göçmen işçiyi anmak elbette organizasyon yetkililerinin aklına gelmedi! Zaten tam tersine, öncesinden başlayıp bütün turnuva süreci boyunca ana akım medyanın da desteğiyle işçi katliamını yok saymaya, gizlemeye, inkar etmeye ya da küçük gösterip unutturmaya çalıştılar. Başarılı olmadıkları söylenemez…

Futbolun büyüsüne kapılıp heyecanla maçları izleyenlerin, yorumlayanların yanında, göçmen işçi katliamını gündemde tutmak için çaba gösterenlerin sayısı çok az kaldı. Bu insanların sesi, tribünlerdeki tezahüratların gürültüsü arasında kaynadı gitti.

Sıra dışı bir heyecana sahne olan ve pek çok hikaye malzemesi barındıran final maçı ise ölen işçilerin mezarına atılan son bir kürek toprak gibiydi. Ne yazık ki, saha içi hikayeleri, saha dışındaki kötülüğü, vahşeti gizlemeye çalışanların işini kolaylaştırdı.

Futbol çılgınlığı, devasa medya gücünün de katkısıyla insani değerleri ve duyarlılığı ezip geçercesine bir kez daha tüm dünyayı sardı…

Futbolun, endüstriyelleştikçe oyun boyutundan uzaklaştığı, körüklenen yozlaştırıcı rekabetle insana yabancılaşıp gericileştiği yadsınamaz. Paranın borusunun öttüğü mevcut toplumsal düzende, bu kadar yoğun ilgi gören bir etkinliğin egemen güçlere hizmet eden maddi-manevi sömürü aracına dönüşerek gericileşmesi kaçınılmaz bir durum…

Rantı büyütme hedefiyle futbolun ana unsuru haline getirilen rekabet sürekli olarak kışkırtılıyor ve insanlar -fanatik- taraftar olmaya özendiriliyor. Oyunun daha çok satması, daha çok para kazandırması için romantik, dramatik hikayeler ve insanüstüleştirilen/ikonlaştırılan birtakım oyuncular kadar, rekabeti her şeyin önünde tutan ve gerilim yaratıp tansiyonu yükselten taraftar yığınlarına da ihtiyaç var. Rekabeti körüklemek ve gerilimi hep canlı tutmak adına taraftarlık özellikle medya aracılığıyla alabildiğine yüceltilirken, geçmiş zamanlardan günümüze kadar olan süreçte sahneye çıkmış yıldız oyuncular da birbirleriyle kıyaslamalara konu ediliyor. Dünya, yıllar boyunca gerçekte hiçbir karşılığı olmayan bu saçma sapan kıyaslamaların hararetiyle tartışıyor, oyalanıyor. Böylece futbol, gündemin üst sıralarındaki yerini korumuş, gerilim de canlı tutulmuş oluyor.

Gençlerin ve çocukların ikonlaştırılan oyunculara hayranlık duymaya yönlendirilmesi ve özendirilmesi sayesinde taraftarların sayısı her geçen gün artıyor. Futbolun kaymağını yiyenler elbette bu büyük taraftarlık potansiyelini sonuna kadar kullanmayı amaçlıyor.

Her şeyin farkında olan kimileri ise taraftarlıklarını gerekçelendirme zorunluluğu hissediyor. Mesela Arjantin’e sempati duyanlar Cheli, Maradonalı söylemler ve görseller eşliğinde kendi ideolojik konumlanmalarına uygun/yakışan bir taraftarlık modeli ortaya koymaya çalışıyorlar. Hani biraz daha zorlasalar, Arjantin’i ezilenlerin, sosyalistlerin temsilcisi olarak göstermekten geri durmayacaklar. “Arjantin’i tutuyorsak, bir sebebi var” demeye getiriyorlar… Tüm dünyada coşkuyla şampiyonluğu kutlayanlardan kaç kişinin Arjantin’de yerlilerin yaşadığı bölgelerdeki toprakların, suların uluslararası şirketlere peşkeş çekildiğinden ve hayatın yerlilere zindan edildiğinden haberi var acaba?

İşte futbol çılgınlığı, insanların böyle kirli işleri/ilişkileri görmesini engellediği için suyun başını tutanlarca sürekli olarak körükleniyor.

Nostaljik göndermeler içeren şampiyonluk romantizmi bir yana, gerçekte olan, bütün devletlerin futbol aracılığıyla milliyetçiliği yükseltmeye çalışması. Özellikle uluslararası nitelik taşıyan karşılaşmalarda rekabet tam bir milliyetçilik gösterisine ve prestij yarışına dönüşüyor. Bütün ülkeler, elde edecekleri başarıyla uluslararası alanda prestij kazanıp itibar yükseltmenin peşinde. Futbol, egemen güçler için milliyetçilik üzerinden insanların gözünü boyamanın ve onları şuursuzluğa mahkum etmenin en kullanışlı aracı…

Ayrıca FIFA gibi en yetkili kurumundan, ülke federasyonlarına kadar futbolun bütün organize edicilerinin, inşasına ciddi anlamda katkıda bulundukları erillik hegemonyası da futbolun diğer bir gerici yanı. Bu oyunda alınan galibiyetin ya da şampiyon olmanın erkeğin “cinsel zaferi” şeklinde algılanması ve sunulması neredeyse oyunun doğal bir parçası sayılıyor. Erkekliğin her türlü tatminsizliği ve kompleksi, galibiyetin cinsellikle özdeşleştirilmesi yaklaşımıyla giderilmeye çalışılıyor.

Bu anlamda, Arjantin’in Kalecisi Emiliano Martinez, saçlarını bayrak rengine boyayarak sergilediği milliyetçiliği ve turnuvanın en iyi kalecisi ödülünü aldıktan sonra yaptığı eril sevinç “şovuyla” günümüzdeki hakim gerici futbol anlayışının en gerçekçi temsilcilerinden birisi sayılabilir…

İşin içine Che’yi, romantizmi ya da birtakım nostaljik, dramatik hikayeleri sokarak futbolu endüstriyelleşmenin boyunduruğundan ve kirli ilişkilerinden kurtarmak mümkün değil.

İdeolojik duruşumuza uygun gerekçeler uydurarak taraftarlık yapmak da futbol üzerinden yükseltilen gericiliğe hizmet etmekten başka bir anlam taşımaz…

Pislikleri teşhir etmeye çalışmanın dışında şimdilik yapılabilecek en doğru şey, endüstriyel futbola da onun gerici unsurlarla donatıp dayattığı taraftarlık biçimine de olabildiğince mesafeli durmak...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et