Asgari ücretin nasıl belirleneceği sorunu artık daha da aciliyet kazandı!

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Onlarca yıldır hükümet ve patronların temsilcilerinin başrolünü üslenip, Türk-İş’in seçtiği temsilcilerinin de yardımcı oyuncu (çanak tutucu) olarak sahneye çıkarılarak yapılan “asgari ücreti tespit” adlı orta oyunu bu yıl, sözcüğün gerçek anlamıyla “Yıktık perdeyi eyledik viran” repliği ile sonlandırıldı! Ama oyun tiyatrodaki gibi “Sürçü lisan etmişsek affola” diye tatlıya bağlanmadan, bizzat Cumhurbaşkanının “Asgari ücreti de ben belirlerim” demesiyle bitti. Kendisine yardımcı oyuncu rolü verilen Türk-İş’in rolünü yüzüne gözüne bulaştıran, ama bunu kapatmak için de oyun metninde olmayan şeyler söyleyerek “O zaman ben de oynamıyorum” diyerek rol dışına çıkmasıyla oyun, orta oyunun son perdesi olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünerek asgari ücretin tespit töreni olarak zuhur etti!
Kısacası; Türk-İş Genel Başkanı Atalay’ın, “9 bin TL’nin altında bir asgari ücret belirlenirse masada olmayız” demesinden sonra, duruma Cumhurbaşkanı Erdoğan el koydu! “İşveren temsilcisi ve bakanımla konuşup yarın asgari ücreti açıklayabiliriz” demesiyle fiilen AÜTK’nin görevine de son verilerek, asgari ücretin de Cumhurbaşkanı tarafından belirlendiği bir döneme açıkça girilmiş oldu.
Bu açıklamasının ertesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yanına patronların temsilcisini diğer yanına da Çalışma Bakanını alarak asgari ücreti 8 bin 506 TL olarak ilan etti!
Bütün bunlar bir günden az bir zaman içinde oldu!
DEMEK Kİ ERDOĞAN KESENİN AĞZINI PATRONLARIN İSTEDİĞİ KADAR AÇABİLİRMİŞ!
Böylece asgari ücret bu son zamla, yüzde 54.5 artırılırken, asgari ücretteki yıllık ortalama artış yüzde 70’i bulmuş oldu. TÜİK’in yıl sonu enflasyonu yüzde 84.5 olduğu dikkate alındığında asgari ücretteki yıllık ortalama artışın maniple edilmiş TÜİK enflasyonunun bile altında kaldığı ve iktidarın patronların “evet” dediği sınırlar içinde kaldığı görüldü.
Oysa gıda, barınma, temizlik, giyim kuşam, ulaşım, enerji gibi asgari ücretlinin tüm ücretini alıp götüren en zorunlu ihtiyaçlarındaki fiyat artışının yüzde 100-200’leri de aştığı dikkate alındığında işçilerin açlık sınırında bir asgari ücrete mahkum edildiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Hele de asgari ücretin kasım ayında 7 bin 886 TL olan ve martta yeni belirlenen asgari ücretin de üstüne çıkacağı gerçeği, işçinin açlık sınırında bir asgari ücrete mahkum edildiğini şimdiden göstermektedir.
Böylece söz konusu olan asgari ücret olduğunda Cumhurbaşkanının patronların çizdiği sınırın ötesine geçemeyeceği bir kez daha görüldü. Ancak bundan ders almamış “muhalif iktisatçılar”, sermaye muhalefetinin siyaset ve medyadaki (sosyal medyadaki) sözcülerinin önemli bir bölümü, özeti “Erdoğan seçimde asgari ücretlinin oyunu almak için asgari ücretliyi paraya boğacak” şeklindeki propagandaları boşa düşmüş olmasına karşın Erdoğan’dan umutlarını kesmiyorlar! Ki, daha şimdiden, “Evet, Erdoğan şimdi beklenen zammı yapmadı ama mart ya da nisan ayında asgari ücrete bir zam daha yaparak asgari ücretlinin oyunu almak isteyecek” propagandasına başlamış bulunuyorlar.
ASGARİ ÜCRETLİ AÇLIK SINIRINA MAHKUM EDİLDİ!
Bu yılki asgari ücret ilanı geçen yıl olduğu gibi, sınırlı çevrelerde de olsa sevinç çığlıklarıyla karşılanmadı. Tersine asgari ücretle çalışan işçilerden gelen ilk tepkiler, “Açlık sınırına mahkum edildik. Zam yağmuruyla durumumuz bir-iki ay içinde daha da kötü olacak” biçiminde.
Asgari ücretin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmasından sonra AÜTK toplantısını terk eden Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, “Geçim şartlarını karşılamaz” demekle yetindi.
DİSK ise asgari ücretin hem açlık sınırına çok yakın olan miktarına (DİSK 13 bin 200 TL öneriyordu) hem Cumhurbaşkanının fiilen AÜTK’yi feshetmiş olmasına tepki gösterirken hem de asgari ücrete yüksek enflasyon karışışında “Yılda dört kez zam yapılması”nın gerektiğine vurgu yapıyor. DİSK ayrıca; asgari ücretlinin “adil bir vergi düzeni”yle de desteklenmesini isterken aynı zamanda asgari ücretin AÜTK tarafından tespitine de karşı çıkıyor ve grev hakkıyla da desteklenmiş bir TİS mekanizmasıyla belirlenmesini istiyor.
Ama öte yandan son bir-iki aydan beri yapılan asgari ücret tartışmasında gazetemize gelen işçi mektuplarında ve işçiler arasından yapılan haber ve röportajlardan görüyoruz ki, işçilerin ileri kesimleri;
- Asgari ücrete yapılacak zamda ölçütün dört kişilik bir işçi ailesinin geçim masraflarından oluşan “yoksulluk sınırı”nın esas alınması,
- Adil bir vergi düzeninin oluşturulması; dolaylı vergilerin kaldırılması ve zenginlerden “servet vergisi” alınması,
- Asgari ücretin belirlenmesi aşamasında “grev hakkı”yla da desteklenmiş bir TİS mekanizması oluşturulması, pazarlık masasında asgari ücretli işçiler tarafından seçilmiş olan temsilcilerin oturması,
- Siyasi iktidar tarafından enerji zamları başta olmak üzere temel tüketim mallarına yapılan zamların geri alınması, halkın tüketmek zorunda olduğu temel tüketim mallarına sürekli zamma yol açan neoliberal ekonomik politikalara son verilmesi… gibi önemli talepleri öne sürmektedirler.
ASGARİ ÜCRETİN NASIL BELİRLENCEĞİ SORUNU BELİRLEYİCİ!
Evet, öncesini bir yana bıraksak bile, yukarıda özetlediğimiz asgari ücretle ilgili talepler son yıllarda oldukça geniş işçi çevreleri tarafından savunulmaktadır. Ancak yaşananlar da açıkça göstermektedir ki işçilerin, mücadeleci sendikacıların talepleri sadece belirli zamanlarda ve sözle sınırlı tepkilerle ifade etmeleri yetmemektedir. Tersine talepleri mümkün olduğu kadar yaygınlaştırırken aynı zaman da bu talebin sahiplerinin etrafında birleştiği mücadeleyi de örgütlemek gerekmektedir.
Özellikle de ileri işçiler, mücadeleci sendikacılar, onların yönetimindeki sendikalar savundukları talebin arkasında birleşip kendi tarzlarında bir mücadeleye girmediklerinde en basit taleplerini bile elde edemezler; ellerindekini bile kaybederler!
Asgari ücretin belirlenmesinde değişiklik getirecek, hele de ülkedeki işçilerin yarısını doğrudan ilgilendiren bir talebin elde edilmesinin öyle yılın bir-iki ayında yapılan basın açıklamalarıyla, medyaya verilen demeçlerle sınırlı bir mücadele ile elde edilmesinin olanaksız olduğu tartışmasızdır.
Erdoğan’ın AÜTK’yi bir kenara iterek asgari ücreti patronlarla kapalı kapılar arkasında belirlemesi, asgari ücretin belirlenmesi mücadelesinin yenilenerek sınıfın gündemi olarak ele alınması bugün daha da aciliyet kazanmış bulunmaktadır.
Yaşananlardan bu dersi çıkarıyorsak o zaman gerekenleri yapmak için adım atmalıyız.
Evrensel'i Takip Et