27 Aralık 2022 04:24

Siyaset ve sendikalar

Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısı

Fotoğraf: AA

Paylaş

Sendikalar siyaset üstü müdür? Hemen her yerde işçilere böyle olduğu söylenir. Devamı da şöyle getirilir: “…Sendikalar siyasi partilere mesafeli olmalıdır... Siyasi partilerin işi seçimdir, sandıktır… İşçilerle partiler arasındaki münasebet seçim sürecinde başlar ve biter… Seçim bitince işçiler siyasetten çekilmelidir…  İşçinin siyaseti, dört yılda bir sandığa gidip oy atmaktan ibarettir. İşçiler bunun ötesine geçmemelidir. Çünkü siyaset işçilerin değil siyasetçilerin işidir… Ekmeğin ve hakların için sendikada ol ama siyasetin bu işe karışmasına izin verme… vs.”

Aslında bunların hepsi palavradır ve bu palavralar kuyruklu yalanlar gibi uzayıp gider. Bütün bunların neden zırvalık olduğunu üç örnekle açıklayalım:

Birinci örnek: Asgari Ücret Tespit Komisyonundan Türk-İş çekildi. Hükümet ve patron temsilcileri ‘reis’in de katılımıyla asgari ücreti 8 bin 506 TL olarak açıkladı. Tartışmasız, bu rakam açlık ücreti. Zevahiri kurtarmak isteyen Çalışma Bakanı Vedat Bilgin topu sendikaların üzerine attı ve şu açıklamayı yaptı: “Sendikalar asgari ücret 8 bini geçerse zor durumda kalırız.” Yani işçi ve emekçiler adına talepte bulunması gereken sendikacılar (adı verilmiyor) Hükümet ve patronlarla hem gizli hem kirli iğrenç bir utanç anlaşmasına yanaşmışlar.

Peki, siyaset bunun neresinde? Siyaset, asgari ücret pazarlığının tam da göbeğinde! Açalım. Hükümet kim? Hükümet Cumhur İttifakı. Hükümet fiilen AKP-MHP bloku. Hükümet işçinin, emekçinin değil hemen yanı başında oturan sermaye sınıfının çıkarları için çalışıyor. Hükümet patronlara hizmet için var ve su katılmamış bir sermaye partisi olan AKP tarafından yönetiliyor. Bakanın iddiası doğruysa sendika bürokratları işçileri satmak için sermaye partileriyle el sıkışmanın yollarını aramış. Buyurun size siyaset! İşçilerin, işçi aileleri ve çocuklarının ekmeği, işte böylesine çürümüş bir düzen siyaseti tarafından çalınıyor. Bu siyasetin sacayakları ise patronlar-sendika bürokrasisi-hükümet partisinden oluşuyor. 

İkinci örnek: Bekaert metal işçilerinin grevi yasaklandı. Bu kaçıncı yasak? AKP’li yıllarda yaklaşık 200 bin işçinin grevi “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklandı. İşçi sınıfı grevi unutsun, rüyasında bile görmesin istiyorlar. Peki, grev yasaklarını isteyen kim? Yıllık kâr oranı yüzde 300’lere, yüzde 400’lere çıkaran fabrika patronları. Grev yasağı kararını alan, uygulayan kim? Hükümet ve onun sermaye partisi, yani AKP. Karar siyasi mi? Siyasal iktidar alıyorsa elbette siyasi. Grev yasağı aynı zamanda Anayasa’nın patronlar lehine ihlali ve özgürlüklerin işçi sınıfı aleyhine yok edilmesi. AKP’li yıllarda sendika konfederasyonları grev yasağına karşı ne yaptı? Elle tutulur bir şey yok. Daha da vahimi, hükümet partisinin arkasında saf tutan, grev yasaklarına “yerli ve milli” kılıf uydurmaya çalışan konfederasyonlar var.

Bekaert grevi, aynı fabrikanın iki ayrı işyerinde yasaklandı. Birinde Birleşik Metal-İş, diğerinde Özçelik-İş sendikası örgütlü. Sendika ayrımı yapmadan grev yasaklarını topyekün püskürtmek gerekirken Özçelik-İş fiili grevin arkasında durmadı. Hak-İş’in yandaş bürokratik sendikal çizgisi bir kez daha hareketi böldü. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin fiili grevi ise 15’inci gününde. Sadece iki sendika özelinde de değil, Türk-İş’i, Hak-İş’i, DİSK’iyle bütün bir işçi sınıfı grev yasaklarına karşı ortak mücadele geliştirmek zorunda. Elbette bunun için işçi tabanının baskı gücü olması gerekiyor.

Bekaert grevi özelinde grev yasaklarının gösterdiği gerçek şudur: Grev yasaklarına boyun eğen, teslim olan sendikal anlayışlar; işçi sınıfının üretimden gelen gücünü sermaye sınıfına teslim eden burjuva sendikal anlayışlardır. Yasalar kadar toplumsal hayatı ve siyasal düzeni değiştirecek esas güç işçi sınıfıdır. Bu nedenle işçiler düzen siyasetini aşmak, siyaset sahnesine kendi mücadelesiyle ve iktidar alternatifiyle çıkmak zorundadır. Burjuva siyasetin gayelerinden biri de Türkiye’de grev yasaklamak ve sendikal özgürlükleri yok etmektir. Emeğin, emekçinin siyaseti ise tam da bu yasaklarla mücadele etmek ve baskısız, sömürüsüz, yasaksız bir dünya için birleşmektir.

Üçüncü Örnek: Amasra’da yaşanan iş cinayetinde 42 madenci göz göre göre ölüme gönderildi. Büyük işçi kırımlarından birinin yaşandığı Amasra’da sendikal bürokrasi yine açıkta yakalandı! Gerek katliam öncesinde gerekse katliam sonrasında sendikacıların bakanlar, işveren kurumu yöneticileri ve bürokratlarla çektirdiği fotoğraflar tarihe geçti. Düzen siyasetine yedeklenen yandaş sendikacılığın en örtüsüz hallerinden biriydi bu. EMEP Amasra gözlem raporu bakın ne diyor: “…Patlama sonrası maden sahasında ve cenaze törenlerinde aileler; devlet, hükümet, sendikal bürokrasi, diyanet, tarikatlar ve onlara bağlı dernekler eliyle adeta abluka altına alınmıştır. Burada amaç hem olası protestoların önünü kesmek hem de ‘çocuklara eğitim yardımı’, ‘ailelere ev’, ‘iş imkanı’, ‘kan parası’ vb. vaatlerle adalet mücadelesinin önünü kesmektir. İşçi örgütleri olarak sendikalar tam tersine bütün bu gerici ağdan bağımsız yerde konumlanmalı, bu ablukayı dağıtacak bir mücadele yaklaşımı içinde olmalıdır. Amasra’da olmayan budur! Soma’dan dersler çıkaran iktidar en gerici odakları kullanmak konusunda yeni hamleler yapmaktadır…” Sendikaya siyaset girmesin diyenlerin sendikaları nasıl burjuva çıkarların ve düzen siyasetinin aparatlarından biri haline getirdiğini işte böyle görüyoruz.

Sonuç olarak;

Burjuva siyasal yönetim biçimlerinden biri olan tek adam yönetiminde; sermaye-sendikal bürokrasi-hükümet partisi üçlüsü altın çağını yaşıyor. Ücretlerde erime, hızlı yoksullaşma, sosyal haklarda kesinti, grev yasakları ve iş cinayetleri zirveye ulaştı. İşçi sınıfı burjuva politika tarafından çok yönlü kuşatılırken kendi sınıf siyasetinin ve mücadelenin dışında tutuluyor. Ülkenin toplam siyasal kaderinin değişmesi, (başka faktörlerin yanında) bu gerici yapının zorlanması ve parçalanmasına bağlı. Arkasında önemli bir sermaye kesiminin toplaştığı tek adam sisteminin gitmesi de buna bağlı. Yoksa salt yoksulluk propagandası yaparak, işçi ve halk hareketini frenleyerek sandığa işaret etmek durumu değiştirmeye muktedir değil. Burjuva düzen muhalefeti tam da bunu yapıyor ve işçi hareketi üzerine çöken kastlaşmış kuşatmaya dokunmuyor bile. Grev ve TİS hakkı, insanca çalışma ve ücret, sendikal hak ve özgürlükler, işçi sınıfının ülke yönetiminde ve Anayasa’daki yeri onların vizyon belgelerinde yazılı değil. Tam da bu yüzden fabrikada, işyerinde, tarlada, yaşamın her alanında işçi ve emekçilerin siyaset sahnesine çıkma zamanı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa