29 Aralık 2022 04:14

Sahtekarlığa, kışkırtmaya, didişmeye, tepişmeye devam

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Öyle görünüyor ki hakem takıntısının üstesinden gelmek mümkün değil. Federasyon başkanı geçtiğimiz hafta, hakemlere toplu olarak itiraz eden futbolcuların her birine para cezası verileceğini duyurmuştu. Böyle bir cezalandırmanın oyuncular üzerinde hiçbir caydırıcı etki yaratmadığını ve yaratamayacağını bu hafta anladık. Gerçi, türlü sahtekarlıklarla hakemleri yanıltarak ya da hakemler üzerinde baskı yaratarak avanta(j) elde etmeyi işinin doğal parçası haline getirenlerden başka türlü bir davranış beklenebilir mi?

Kendini yere atmalar, rakip ceza sahası içinde topun rakip oyuncunun göğsüne, sırtına, beline, göbeğine ya da omzuna çarpmasına penaltı verilmesini beklemeler artık her maçta pek çok kez tanık olduğumuz durumlar.

Tabii bu pozisyonlarda saha içindekilerin beklentisi doğrultusunda tribünlerden yükselen uğultu da işin içine girerek hakemin baskılanması çabasına katkı sağlıyor. Mükemmel bir “saha içi-tribün” iş birliği!..

İtiraz kültürü o kadar tiksinti verici bir hale geldi ki, bazı oyuncular kendi takımları lehine verilen kararlardan sonra bile hakemlere bir şeyler anlatma derdinden vazgeçmiyor.

Tribünler, avantadan penaltı ya da kart beklentisiyle uğultu yaratmanın ötesinde, rakiplerini psikolojik olarak çökertmek amacıyla hazırladıkları derin anlam(!) yüklü pankartlar, küfürlü tezahüratlar ve türcü şarkılarla sefil futbol kültürünün en pespaye parçası olmayı içselleştirmiş durumda. Yaptıkları yüzünden takımlarının hemen her hafta aldığı para cezası umurlarında değil. Yeter ki, takımları kazansın.

Zaten yöneticilerden taraftarlara kadar herkes tuhaf bir ruh hali içinde rakiplerine laf sokma yarışında. Göndermelerin, imaların sonu yok. Tabii tribünlerde seviyeyi düşürmenin sınırı olmadığı için iş kolayca hakarete, küfre kadar gidiyor. Ne bitmez kompleks ne tükenmez tatminsizlikmiş…

“Rakibe ve hakeme saygı” gibi bu oyunun kültürel temelini oluşturan ilkenin esamisi bile okunmayınca işte böyle her tarafı dökülen ucube bir tablo ortaya çıkıyor.

Lafa gelince, hak, adalet, eşitlik, onur, dürüstlük kavramları dillerden düşmüyor. Ama iş pratiğe geldiğinde, kendi takımının kazanması adına bu kavramların hiçbirinin hükmü kalmıyor ve her türlü sahtekarlık, düşülen çelişkiye hiç mi hiç aldırış edilmeden utanmazca devreye sokulabiliyor…

Medya da rant uğruna, bütün bu çirkinliklere daha fazla alan açacak tarzda kışkırtıcı yayınlar yapmaktan asla geri durmuyor.

Söz gelimi, memleketin futbol duayenlerinden(!) birisi olarak kabul edilen bir gazeteci, “Futbolun adaleti var, hakemlerin adaleti yok” gibi saçma sapan bir başlık altında yayımlanan tam sayfa yazısında hakemlere yönelik zehirli hezeyanlarını kusarak adeta yangına benzin döküyor.

Kasıtlı şekilde yanlış kararlar verdikleri iddia etmek kuşkusuz, hakemlerin bir tezgahın parçası olduklarını öne sürmek anlamına geliyor. Teknik direktörlerin ve oyuncuların alın teri üzerinden kurulan cümlelerle hakemlere yönelik suçlamalar hakaret boyutuna ulaştırılıyor. Emeğe, alın terine duyarlılıkları göz yaşartıcı lakin hedef olarak belledikleri kişiler yanlış. Hakem; alın terini, emeğini ortaya koymuyor mu?

Cahil cüreti ve utanmazlık öyle bir noktaya ulaşmış durumda ki böyle tipler, ülke futbolunun geri kalmasının sorumluluğunu dahi hakemlere yükleyebiliyor…

Besleme sermaye medyasının mensubu olunca, alın teri kavramı haliyle farklı algılanabiliyor. Ayrıca yeri geldiğinde hedef saptırmak, yeri geldiğinde hedef göstermek ve savunmasızlara vurmak da bunların en iyi bildiği iş.

Yıllar gelip geçiyor ama bu oyunun gerek kültürel gerekse teknik anlamda başka bir seviyeye ulaşabileceğine dair umut veren en ufak bir işaret bile görünmüyor ne yazık ki.

Belli ki düzen değişene kadar, futbol adı altında sahtekarlıklar da kışkırtma da didişme de tepişme de devam edecek…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa