31 Aralık 2022 04:56

Lütfetmişler!

Deriteks üyesi işçilerin direnişinden görüntü

Fotoğraf: DERİTEKS

Paylaş

2022 yılı boyunca enflasyon kesintisiz tırmanırken ‘insanca yaşam ve çalışma koşulları’ için zamların durdurulmasını, ücretlerin yükseltilmesini istedikleri dövizleri her gün yazmak zorunda kaldı emekçiler. Yıl birçok sektördeki eylemler ve iş bırakmalarla başlamıştı. Sonraki irili ufaklı grev ve direnişlerde talep yine aynıydı. Bazı eylemler başarılı oldu, bazıları iktidarın güvenlik parantezine girdiği için müdahaleye maruz kaldı. Bu tabloya bir de 2022’nin başlıca gündeminin seçim olduğunu eklemek gerekiyor. Çünkü her şeyin, her kazanımın ve her kısıtlamanın seçime yazıldığı bir yıldı, geçtiğimiz.

Hem iktidarın hem ana muhalefet blokunun birbirinin adımlarını seçimle değerlendirdiği böyle bir dönemde, tek adam yönetiminin insanca yaşam mücadelesinin başarılı sonuçlarına lütuf ile yatırım arasında bir değer biçmesi de mümkün oldu. Kazanımların bu gerilimli zamanın gelip geçici ve şartlı sonucu olabileceği not düşülüyordu böylelikle. Yani bir tür alış veriş.

Yılın sonlarına doğru 1.5 milyar liralık kısmı Cengiz-Kolin ortaklığına ait Akdeniz Edaş’a olmak üzere, şirketlere 60 milyar liralık yatırım teşvik belgesi veren Sanayi Bakanlığı, halkın kesesinden böyle har vurup harman savururken, açlık sınırı civarında belirlenen asgari ücretin devletin ‘büyük fedakarlığı’ olarak lanse edilmesi gayet pişkincedir.

Asgari ücretin açıklandığı sırada işçi temsilcisinin bulunmadığı masada sadece devlet ve işveren temsilcilerinin olması da bunun altını çizdi. Yine ne verilmişse ‘tek adam’ vermiş oluyor!

‘Fakir fukaraya vermek sevaptır, bereket getirir’ diyen Nureddin Nebati’yi maliye bakanı olarak istihdam eden tek adam yönetiminin kapitalist uyanıklığı, işçinin hakkını bile yasadan çıkararak kesintili, kalıcı ve bağlayıcı olmayan bir keyfiyet alemine sokuyor. Asgari ücretin bir devlet hizmeti, hatta tek adam lütfu olarak anlaşılması işvereni işçinin sahibi, işçiyi de sahibinin insafına kalmış köle görmek anlamına geliyor tabii ki.

Oysa asgari ücret bir istisnadır ve bu istisna haliyle bir haktır. Bir süre sonra alım gücü yine eksiye düşecek olan, açlık sınırında bile olamayan asgari ücret, bugün genel bir ücretlendirme haline gelmişse bu da bir lütuf değil hak ihlalidir.

Aynı kapitalist uyanıklık toplu sözleşme süreciyle sendikaları da işçinin aklına fesat düşürerek tartışmaya açmayı denedi. Bir sendikacının kendisine ‘8 binin üstüne çıkmayın toplu sözleşmelerde zorlanıyoruz’ dediğini ileri süren çalışma bakanının yalanı yatsıya kadar sürmüş olabilir ama toplu sözleşmelerin yerini tek adam lütfunun almasını onun da canıgönülden istediğini de gösterir.    

EYT’ye gelince iktidarı seçimde zorlayacak bir konuydu. Uzan zamandır mücadele eden emeklilikte yaşa takılanlar, bu kritik dönemi haklarını almak için değerlendirdiler ve kazandılar. İktidarın şimdi Erdoğan’ın alicenaplığı olarak göstermeye çalıştığı bu kazanım zaten onların müktesebiydi.

2022 giderek yoksullaşarak değil, demek ki bir hak erezyonuyla da yaşandı. İBB’ye kayyum atanır mı atanmaz mı sorusunu da sorduran süreç, ‘insanca yaşam insanca çalışma koşulları’ talebinin mecbur kalınan karşılıklarının her gün keyfi, düşünceli bir tek adam ikramına dönüştürüldüğü zeminin ürünüdür. Ücretten başlamak üzere hakları muktedirin takdirine bırakılan, kazanımı lütfa çevrilen emekçinin seçme hakkının da yerle bir edilmesi böyle bir bağlamda normal hale gelir.

Oysa şimdi geriye saran insanın hakları 200 küsur yıl boyunca giderek gelişti.  Bunu da örgütlü, kesintisiz mücadeleye borçluyuz. Uzmanlar bu haklarla ilgili üç nesil sayıyorlar. Birinci nesil insan hakları insanı uyruk olmaktan çıkarıp bir yurttaş haline getirir. İkinci nesil insan hakları ise sosyal güvenlik, çalışma, adil gelir ve sendika hakkı, eğitim hakkı, kültürel yaşama katılma hakkı, sağlıklı beslenme ve konut hakkı; grev ve toplu sözleşme hakkından oluşur. Üçüncü nesil ise daha önce bireysel ve toplumsal çerçeve içinde anılan hakları daha da geliştirir; barış, çevre, halkların kendi kaderini tayin, insanlığın müşterek mal varlığından yararlanma hakkı bunlara eklenir.

1789 Fransız Devrimi’nden bu yana işçi sınıfının, diğer sınıf ve katmanların, kadınların, ulusal bağımsızlık, çevre ve barış mücadelelerinin kazanımıdır bunlar. Onlara ihsan edilmedi.

Ancak hakların kağıt üzerinde tanımlanması bunların pratik karşılığı olduğu anlamına gelmez. İşçi sınıfı ve emekçiler her birinin ihlali için tetikte ve örgütlü olmadıkça geri alınmaları kolay oldu. Bugün yaşanan da odur. Toplu sözleşmeyi, sendikaları, asgari ücreti, emeklilik hakkını ustalıklı bir biçimde tartışılır kılan kapitalist fırsatçılık her şeyi, kaybetme ihtimali olan bir seçimi bile sınıfının fırsatına çeviriyor. Çünkü sistemde baki olan hükümetler ya da iktidarlar değil sınıflardır. Hakların korunması, genişletilmesi için dayanışma ve örgütlü mücadele koşuldur.

Bitirirken; mücadeleleri başarılı, kazanımları bol, hakların gasbedilmediği bir yıl olsun 2023. Yeni yılınız kutlu olsun.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa