31 Aralık 2022

2022’nin bakiyesi: Kriz ve umut

İçinden geçtiğimiz dönemi tarif edecek en doğru kelime “kriz” büyük ihtimalle. Siyasi kriz, ekonomik kriz, kültürel kriz, insani kriz vb. listeyi uzatmak mümkün. Üstelik bu başlıklar sadece Türkiye için geçerli değil. Türlü biçimlerde dünyanın her köşesinde, gelişmiş ülkelerde de mevcut. Tabii ki kriz sinemada da ciddi gündem. İki türlü hem de. İlki, son yıllarda kan kaybeden, gücünü korumaya çalışan sinema salonu gösterimlerinin pandemiden sonra beklenenden daha geç toparlanacağının ortaya çıkmasıyla oluşan kriz. İkincisi, küresel krizin sinemadaki izdüşümleri.

İlkinden başlayalım. ABD’de pandemi öncesinde 11 milyar doların üzerinde seyreden yıllık gişe hasılatı, iki yıllık büyük düşüşün ardından toparlansa da bu yıl ancak 7.5 milyar dolara yaklaşabildi. Fransa daha iyi durumda görünüyor. Pandemi öncesi 1.4 milyar dolar civarında olan gişe hasılatı, 1 milyar civarında. Japonya’da 1.7 milyar dolar iken şimdilerde 1 milyar dolara ancak ulaştı. İtalya’da durum daha kötü.  2019’da 600 milyon doların üzerindeki hasılat bunun yarısına bile ulaşamamış durumda 2022’de. İngiltere’de pandemi öncesi 1.6 milyar doların üzerinde olan rakam 1.1 milyara çıkmışken, Almanya’da 900 milyon doların üzerindeyken şimdilerde 550 milyon dolar civarında. Özetle sinema salonları kan kaybını durdurmuş olsa da eski sağlığına kavuşmuş değil. Onlar sağlıksız olunca, sektör de öyle oluyor. Çünkü film üretimine aktarılacak para da giderek azalıyor. (Veriler: Box Office Mojo)

Dönelim Türkiye’ye. Box Office Türkiye sitesinin verilerine göre, 2018’de yakaladığı 70 milyonluk biletlik satış zirvesinden 2019’da on milyon kayıpla aşağı yuvarlanmaya başlayan sektör, pandemi sonrasını yaralarını sarmaktan çok uzak. Bu yılı 37 milyon civarında bilet satışıyla bitirecek sektör için asıl tehlike yerli film ağırlığının giderek azalması. Uzun yıllar boyunca en çok izlenen on film listesinin bazen tamamını bazen de ezici bir ağırlığını yerli filmler oluşturuyordu. 2019’daki on milyonluk kaybın tamamının yerli filmlerden olması seyircinin ilgisine dair de bir veriydi. 2022 biterken, ilk onda beş Hollywood yapımı yer alıyor. Üstelik kalan beş yerli yapımın ikisinin çocuk filmi olduğu düşünülürse durum daha da vahim hale geliyor. Hatırlatmadan geçmeyelim, pandemi öncesinde 15 yıla yakın süredir kesilen toplam bilet sayısının yüzde 60’ın üzerindeki bölümü yerli yapımlar içindi. Bu durum artık yüzde 50’ler civarına gelmiş bulunuyor. Bu durumun ortaya çıkmasında gişede iyi işler yapan yapımcıların kolay ve risksiz parayı tercih ederek dijital platformlara yönelmelerinin payı büyük. Örneğin BKM, neredeyse sadece dijital platformlara film çekiyor. Bu yönelimin en büyük örneği ise Şahan Gökbakar’ın gişe rekortmeni “Recep İvedik”in yedinci filmini dijital bir platformda yayınlaması oldu.

Filmler ve sinemacılar üzerindeki baskılar bu yıl da devam etti. RTÜK, yıl boyunca dijital platformlarda LGBTİ+ içerik avına çıktı. 1970 ve 80’lı yıllarda olduğu gibi yerel yönetimler keyfi kararlarla filmlerin gösterimlerini engellemeye çalıştı. Kurgucu Erhan Örs, belgeselci Sibel Tekin mesleki uğraşları gerekçe gösterilerek tutuklandı. Sinemanın belleği Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’ne kayyum atandı. 10. Boğaziçi Film Festivali’nde “Karanlık Gece” filmi ile en iyi yönetmen ödülünü kazanan ve ödül töreninde ödülünü tutuklanan Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf eden Özcan Alper, festival komitesi tarafından kınandı ve sosyal medyada hedef gösterildi. Alper’e yönelik linç kampanyası günlerce sürdü. Kültür Bakanlığı, hiçbir gerekçe göstermeden Emin Alper’den “Kurak Günler” filmi için verdiği desteği faiziyle geri istedi.

Her alandaki bu kriz, ister istemez filmlerin konularına, içeriklerine de yansıdı. Son yıllarda çok daha fazla film, toplumsal adaletsizliklere dikkat çeken içeriklerle çıkıyor seyircinin karşısına. “Eo” (Jerzy Skolimowski), “Triangle of Sadness” (Ruben Östlund), “Rimini” (Ulrich Seidl), “R.M.N.” (Cristian Mungiu), “Nope” (Jordan Peele) ve “Broker” (Hirokazu Koreeda) bu anlamda yılın dikkat çeken yapımları oldular.

Yerli sinemada ise “Kurak Günler” (Emin Alper), “Kerr” (Tayfun Pirselimoğlu), “Karanlık Gece” (Özcan Alper), “Ayna Ayna” (Belmin Söylemez) gibi yapımlar sinema estetiğini bir yana bırakmadan Türkiye’nin bugününe dair çarpıcı hikayeler anlatıp özel dünyalar kurdular. “Çilingir Sofrası” (Ali Kemal Güven), iktidarın geçilemez ilan ettiği LGBTİ+ kırmızı çizgisinin üzerinde tepinerek sahici bir aşka tanıklık etmeye davet etti bizleri. “Bergen”in yaratıcıları üzerinde bir acı pornosu anlatmak yerine, kendini var etmeye çalışan güçlü bir kadının anlatısının peşine düşmeyi tercih etmişlerdi…

Örnekler, listeler uzatılıp gidebilir. Belli ki bir süre daha krizler büyüyecek derinleşecek her anlamda. Sanat da bunun karşısında daha büyük bir anlatıyı, daha derin bir estetiği bulmanın yollarını arayacak kuşkusuz. Kimileri bu yolu bulacak, kimileri o derinlikte kaybolup gidecek.

Hem 2023 hem de yeni yılda izleyeceğimiz bütün filmler, teması konusu ne olursa olsun yüzümüzü güldürsün!

Evrensel'i Takip Et