01 Ocak 2023 04:40

Yaşasın yeni yıl!

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Bugün yeni yılın ilk günü, yazı günüm, ne kadar şanslıyım.

Yeni bir defterin ilk sayfasının uyandırdığı özen hissi, bir hediye paketini açarkenki heyecan, uzun bir yola çıkarken kontağın döndüğü andaki dinçlik, ahşap bir mobilyanın eve ilk girdiği ya da naylonları sökülmemiş yeni bir otomobile ilk binildiği andaki mis koku, beklenen bir romanın insanı içine çeken ilk satırının yarattığı heves...

Başlangıçlar iyidir, yenilik iyidir.

Bu buhranlı dönemde, neşemizin altı iyice kısılmışken her yeni başlangıç umutlu bir kutlamayı hak eder.

Bir fırsattır birbirimize iyi dilekler göndermek için.

Dilekçe kenarlarına attığımız tarihte bir rakam değişikliği değil gerçek bir başlangıç, muhteşem bir değişiklik olmasını dilerim hepimize.

1 Ocak için klasik kararlar alınmıştır şimdi; spora başlanacak, sigara bırakılacak, artık yediğine içtiğine dikkat edilecek, fazlalıklardan kurtulunacaktır mesela.

Büyütelim isterim o kararları, tam teşekküllü hayaller kuralım, dileklerin kendisi bile şaşırsın yaratıcılığımıza.

Hayal kuranın hayali kırılmış da hayal kurmayan mutlu olabilmiş mi beklentisizliğiyle?

 

Pek sürprizli bir yıl bekliyor bizi, peki biz kucağımıza düşecek sürprizleri yarı endişeli beklemek yerine kendi sürprizlerimizi ellerimizle yaratsak mı?

Eğleneceğiz bu sene, mesela Lozan’ın gizli maddeleri balonu şatafatlı patlayacak, konfeti gibi saçılacak ortaya yalanlar.

O gizli maddeler yüzünden bor çıkarıp zengin olamadığımız gibi bir saçmalığa bile inanan bulunuyor da biz kendi hayallerimize mi inanamayacağız?

Kırılırsa kırılsın, hayali olmayanın amacı da kalmıyor zamanla, sası bir hayat tat vermiyor, izninizle kuruyorum biraz hayal:

Bir şey olacak yakın zamanda; akça pakça gencecik bir kadın işçi müthiş bir konuşma yapacak mesela. Sesini duyurmak için arkadaşlarının birleştirdiği elleri üzerine çıkmış, elleriyle omuzlarına bastırarak güç alıyor olacak.

Öyle güzel konuşacak ki hiçbir takım elbiselinin kürsülerde yaratamadığı heyecanı yaratacak.

Son cümlesi bir slogana dönüşecek, hemen daha o gün sosyal medyada herkes aynı cümleyi yazacak, ertesi gün duvarlarda göreceğiz, gazete manşetlerinde, biri gidip dövmesini yaptıracak o cümlenin kol içine boydan boya...

Öyle bir cümle ki halkın isyanının en insanca dile gelişi, kimsenin haksızsın diyemeyeceği.

Ardından bir liselinin, okulun merdivenlerinde bu cümleyle başladığı ve bambaşka taleple biten konuşması alkışlarla defalarca bölünecek. Biz; yaşını almışlar, gözyaşları içinde izleyeceğiz ekranlara yansıdığında, helal evlat sana, helal olsun size çocuklar diyerek.

Kendini okulun ve gençlerin ruhunun sahibi sanan müdür diye atanmış zat, korkusundan giremeyecek mekanın tarihi kapısından. İstifasını bire dört yüz büyütüp brandaya bastırıp “Bu okul zafer kazanmıştır” diye asacaklar o kapıya.

Zafer kazanmıştır cümlesi bir kıvılcım gibi tutuşturacak içimizi. Çok özlemiştik zaferi.

Şu kovid belasından hızlı yayılacak zafer hasretinin dayanılmazlığı. Denemedikçe kazanma şansımızın olmadığı, beklentiyi başkası üzerinden kurdukça beklenilenin gelmeyeceği dank edecek kafamıza. 15’lik gençlerin, 20’lik işçilerin cesareti bulaşacak, gençler daha hızlı taşır böyle virüsleri.

Bir evde, masada bir bardak, bardakta su titreyecek, deprem mi diye korkacak evin sakinleri, balkona koştuklarında peş peşe vinç, skreyper, silindir, greyder, dozer, bekoloder, ekskavatör ve kamyonların geçtiğini görecek, üzerinde sarı baretliler.

Bir pankart olacak havadaki vinçte sallanan, aynı cümle üzerinde.

Nereye gidiyorlar? Üniversitede öğrenciler ve akademisyenleri ablukaya alanı dış çemberden ablukaya almaya, balkonlarda alkışlar derken kornalar eklenecek artlarına, motokuryeler...

Sendikaların ilan edemediği genel grev kendiliğinden vuku bulmuş meğer. Öyle destansı bir görüntü ki bir bakmışız plaza önünde turnike açan kartlarını yakıyor beyaz yakalılar.

Madem üretim durdu, bilgisayarlar, erp sistemleri, stok maliyet hesapları durmasın mı?

Puf diye sönecek seçim güvenliği tartışmaları, bu halkın karşısında kim durabilir ki? 

Çok mu fantastik oldu? Olsun, hayal bu. Dünya; Tupac Amaru’nun köylülerin verdiği traktörden tank yaptığına inandığı gün bıraktı bence devrimcilerin hayal gücünü sorgulamayı.

Hayallerimizle alay ederler, hayallerimizi yargılarlar, hayallerimizi kırarlar diye gerçeğin acımasızlığına sıkıştıkça bir paslık bile oyun alanımız kalmadı. 

Devam:

Yaza öyle bir giriyoruz ki aklımıza bile gelmiyor geçmiş yılların yası. Her güne yeni bir muştu.

Siyasi tutuklular ile kucaklaşma ilkin. Seslerini duymayı ne çok özlemişiz. Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Hakan Altınay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Alp Altınörs, Selçuk Kozağaçlı... Upuzun bir liste, herkes dönüyor olanca birikmiş hevesiyle işinin başına, adaletin, kentin, doğanın, sanatın, hakların ve özgürlüklerin yeniden inşasına.

Seneler sonra Doğramacı’yı anıyoruz, YÖK’ün kaldırılması, yıl dönümü olan kasıma ertelenmiyor bile.

Boğaziçi’deki nöbet şenlikle sona eriyor, bir pankart kuzey meydanda: “Bu üniversite zafer kazanmıştır.”  Artık akademi kazanıyor, her gün bir pasta kesiliyor çünkü bir hoca daha fakülte koridorlarına geri dönüyor.

Tarıma uygun hazine arazileri üniversitelere tahsis edilmiş. Ata tohum, damla sulama, susuz tarım, bir ARGE bütçesi ayrılmış ki değmeyin keyfimize gitsin. Tarıma dönüyoruz, silolar dolacak. 

Ziraat okuyan başarılı gençlere bir teşvik; düşük işletim bedeli ile devlet, tarım arazisi tahsis edecek, taban fiyatta bir garanti verecek. Köye göç başlayacak. Üniversitelerin tarım sahaları, lojmanları derken köy nüfusu gençleşecek, sosyal ortamlar artacak, kaynaşma başlayacak, yasakçı muhafazakar yapı yerini anlayışlı bir kaynaşmaya bırakacak. Tarımdaki emeğin fiziksel yorgunluğunu, plaza hayatının stresli yıpranmasına tercih eden bir akım geliyor. Yılı iki haftalık izin hakkı için yaşamak yerine hasat sonrası zevke özenenlerle yeni bir ekolojik hareket başlayacak.

İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmekle kalmayıp üzerine kat çıkıyoruz. Öyle ki sene bitmeden Bianet, şiddet, taciz, tecavüz çetelesine son verdiğini duyuruyor kutlamayla, çetelede çentik yok zira. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu son davasını da kazanmış, platform isim değişikliğini duyuruyor, geçmiş günlere bir daha dönmemek dileğiyle. 

Dünyaya haber oluyoruz kadının ekonomik özgürlüğü önündeki engelleri kaldırırken. Doğum izni 6 ay, bundan sonra devlet, ebeveynlerin bölüşmesi şartıyla 15 aya kadar yüzde 70 maaş ödemeli çocuk izni hakkı tanıyor. Bu bölüşümde babanın izni minimum 5 ay olmak zorunda. Ortadoğu’nun otoriter, bakım vermekten anlamayan baba figürünü yıkıyoruz. Çocuğunun sevdiği rengi, yemeği bilen, alt alabilen, mama hazırlayabilen babalar geliyor.

Her eve en fazla 1.5 km uzaklıkta olacak şekilde kreş açılıyor. İktidarın kadını eve hapsetme politikasının bir parçası olan “3 yaşa kadar illa evde bakım” balonu da patlıyor. 15 aylık bebekleri güvenli kreşlere bırakıp işe dönüyoruz. Anneanne-babaanneler de özgürleşiyor. İkinci baharları başlıyor.

Eğitim ücretsiz, bilimsel, ana dilde, bir öğün yemek dahil. 

ATM’ler, sıra makineleri, navigasyon seçenekleri, restoran menüleri, film alt yazılarında artık Kürtçe seçeneği de var.

Barışçıl dış politikaya dönmüşüz. Bir bir kalkıyor vizeler.

Artık okumak için, yaşayabilmek için, bir gram özgürlük için yurt dışına kaçış bitiyor. Gençler harçlıklarını biriktirip sırt çantasıyla gezip görmeye gidiyor dünyayı.

Hekimlere çağrı karşılık bulmuş, yurda dönüş çığ gibi. Hıfzısıhha açılmış, tıp fakültelerine ARGE bütçesi sağlanmış. Artık tıp bilimine tek katkımız saç ekimde uygun fiyat değil, biz kansere, alzaymıra, parkinsona çalışıyoruz.

Üç yanı denizlerle çevrili memleketin sahilleri bir bir mavi bayraklarla donatılıyor. Şezlonglar belediyeye ait ve ücretsiz çünkü sahiller halkındır. Tatil de temel bir haktır herkese. O peşkeş çekilen koylardaki binlerce kişilik tesisler kamulaştırılmış. Atık kontrolü, enerji kullanımı denetimleri yapılıp üniversiteler ve sendikalar aracılığıyla yeni bir işletim modeline geçiliyor. Turizm otelcilik bölümü öğrencileri stajı burada yapacaklar, işçi ve memur kampı olarak kullanılacak. 

Kim yapacak bunları diyorsunuz değil mi? Şimdi hemen birileri diyecek altılı masa daha İstanbul Sözleşmesi’nde anlaşamadı, çatı adayını sunamadı, bu halk öyledir, böyledir bilmem ne ve bir sürü öğrenilmiş çaresizlik, tükenmişlik.

Tarihi devrimlerle, devrimcilerle dolu bir memlekette, tarih bilimi için hâlâ genç bir cumhuriyette, ne acı değil mi hayal bile kurdurmayışımız?

Yaptırabiliriz. Milyonlarız. İzlemenin ve beklemenin yorgunluğu, çaresizliğin sancısı, çalışmanın bitkinliğinden beter.

1 Ocak’ta çok çalışma kararı diliyorum hepimize, dilimizde tüy bitti demeden ilk kez anlatır gibi coşkuyla başka bir alemi anlatmayı, her birimiz birer adaymış gibi kapı kapı gezecek ve insan dönüştürecek yeni bir enerjiyi, iyiliği elden ele büyütmeyi, seçim günü okul bahçelerinde binlercemiz bir arada nöbet tutup sabahın ilk ışıklarına kadar zafer dansı yapabilmeyi, büyük düşünebilmeyi, kendi hayallerimizi ellerimizle peşin yıkmamayı diliyorum, gücümüzü yeniden keşfedebilmeyi.

 

2024’te, siyasete dair hiçbir sözüm kalmamış halde, oturup cumbalı yüksek tavanlı bir evdeki masamda, aşk romanı yazmak istiyorum.

Devrimcilik tarihini 25’liklerin yazdığı bu ülkede, yaşım artık anca edebiyata yakışır olsun, bu sözleri bizim yerimize onlar kursun istiyorum.

Yaşasın yeni yıl heyecanı, yaşasın haklı direnişin, mücadelenin coşkusu.

Yaşasın ki hissedelim artık biz de yaşadığımızı!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa