04 Ocak 2023 04:22

Bireycilik-ortaklaşmacılık arasında girişimci aile

İzmir'deki LGBTİ karşıtı miting

Fotoğraf: Pınar Çetinkaya/Evrensel

Paylaş

Geçen yazıda siyasetteki aile söyleminin enflasyona bağlı olarak şiddetlendiğini öne sürmüş ve bunun nedeni olarak sosyal politikada sınıf yerine ailenin temel ve doğal birim haline gelmesine işaret etmiştim. Kabaca, düzensizleştirilmiş iş piyasasında ailenin düzenli iş piyasasında sendikanın gördüğü işlevleri ikame etmeye başladığını ve buna bağlı olarak iktidar aracı olarak öneminin arttığını ve dolayısıyla, ideolojide giderek genişleyen bir yer işgal ettiğini öne sürüyorum. Başka bir ifadeyle, neoliberal piyasa politikası sendikalar aracığıyla sağlanan korporatist meşruiyet imkanını daralttıkça, neomuhafazakar bir aile ideolojisi hem sosyal politikanın hem de iktidarın meşruiyet söyleminin temel birimi haline geliyor. Neoliberalizmle neomuhafazakarlığın ortaklığında yüksek enflasyon ortamının rolü, ayrıca vurgulanması gereken bir nokta. “Yüksek enflasyon ailesi” meselesi esasen kuramsal değil stratejik bir mesele. Nitekim, Cumhur İttifakı yüksek enflasyon ve yoksulluk şartlarında siyasi stratejisini, arkasındaki toplumsal desteği tutabilecek en temel birim olarak ailenin merkeze oturduğu bir dizilişte kuruyor. Türkiye’de mevcut blokların birbiriyle manevraları dışında, eski blokların nasıl bozulup yeni blokların nasıl kurulabileceğiyle ilgileniyorsanız aile biriminin ekonomi politik ve ideolojik boyutlarıyla ilgilenmek durumundasınız.

Türkiye’deki değerler sistemi ve aile üzerine çalışmalar genelde ekonomik gelişmeye rağmen muhafazakar değerlerin yeterince değişmediği gibi bir bulgu üzerinde birleşip, Türkiye kültüründe Batı’daki gibi bir bireyciliğin veya nükleer ailenin ortaya çıkmamasını vurguluyor. Bu çalışmalar Türkiye değerleri ve aile yapısını, iki ucu bireycilik (individualism) ve ortaklaşmacılık (collectivism) kavramlarıyla tanımlanan bir ölçüyle ölçmeye çalışıyor. Hem bireyci hem kolektivist ögeler içeren bu aile türü KONDA tarafından “orta durak aile”, Sosyal Psikolog Çiğdem Kağıtçıbaşı tarafından “duygusal bağımlı aile” olarak adlandırılıyor. Türkiye’deki aile yapısını özgün bir örnek olarak sunan bu sınıflandırmalara paralel olarak Sosyolog Azer Kılıç 2006’daki ünlü sosyal politika reformuna ilişkin şu tespiti yapıyor: “Türkiye’deki son dönem sosyal politika reform sürecinin doğası ailecilikle (familialism) bireycilik arasında gidip geliyor” (2010: 169). Neoliberal ve neomuhafazakar politikalar bu şekilde birbirini tamamlıyor (177).

Aslında gündelik sohbetlerde de ülkeye dair hemen her tespitte bencillik ve sürü zihniyeti şikayetleri arasında gidip geliyor olmamız, meselenin araştırma kuram ve teknikleri ötesinde siyasi bir çatışmaya denk düştüğünü gösteriyor. Ortam bencilleşti mi, sürüleşti mi üzerine kafa yorarken belki de bencil sürüsü gibi bir kavramı düşünmeye vakit ayırabiliriz. O halde şu ihtimalleri de düşünebiliriz: Bireyci diye kodlanacak birçok kişinin (örneğin Geziciler) ailesinden olmayanlara karşı duyduğu dayanışma bağlarında ortaklaşmacılık, kolektivizm yok mu? Ortaklaşmacı diye kodlanacak birçok kişinin aileye, ulusa, dine, tarikata, partiye duyduğu bağlılıkta kişisel ekonomik çıkar yok mu?

Bireyci-kolektifçi ölçüsünün 19. yüzyıl Osmanlı liberalizmine uzanan bir geçmişi var. Prens Sabahattin, anayasal monarşi tezini Fransız Pedagog Edmond Demolins üzerinden muhafazakar sosyal reformcu Frédéric Le Play’den tercüme ettiği bireyci (infiradi) ve kolektivist (iştiraki) toplumlar arasındaki ayrım üzerine inşa etmişti. Toplumu tarif ederken hâlâ Prens Sabahattin ve Ziya Gökalp arasına sıkışmamız biraz sıkıntılı değil mi? Hazır buradayken, Demolins’nin Anglo-Sakson üstünlüğü olarak övdüğü bireycilik kavramının 1827’de Fransa’da ortaya çıkması ve İngilizceye sosyalizmin karşı anlamlı kelimesi olarak De Tocqueville çevirmeni Henry Reeve sayesinde ancak 1840 yılında girdiği üzerine de düşünelim mi? (Corrigan 1980: 468)

Çağdaş kamuoyu araştırmalarında karşımıza çıkan bireyci-kolektifçi ölçüsünün ilham kaynağı 1980’de yayımlanan ünlü Hollandalı Sosyal Psikolog Geert Hofstede’nin Kültürün Sonuçları (Culture’s Consequences) başlıklı bestseller kitabıdır (Fougère ve Moulettes 2007). Modern uluslararası şirketin prototipi olan IBM’de kültürlerarası iletişimin nasıl yönetileceğini konu edinen bu çalışma, gerek kültür karşılaştırmalarında gerek liberal çokkültürcülük uygulamalarında etkili olmuştur. Türkiye’de de sık sık atıf yapılan Dünya Değerler Araştırması’nın başı çeken isimlerinden Siyaset Bilimci Ronald Inglehart’ın benimsemesiyle modernizasyon teorisiyle eklemlenmiş ve kamuoyu araştırmalarında kullanılmaya başlanmıştır. “Merkez Bankası bağımsızlığı ve güçlendirilmiş parlamento” sloganında yoğunlaşan reform politikasının dayandığı kurumsal iktisat yaklaşımı da bireyci-kolektivist kültür ayrımına merkezi bir önem atfeder. Kolektivist kültürlerde sözleşmeler (iş akitleri, siyasi akitler, toplumsal sözleşmeler) ancak aile üyesi, cemaat üyesi, grup-içi insanlar arasında imzalanabilir, çünkü grup dışı aktörlere güven yoktur. Güven ilişkisi sözleşmelerin inandırıcılığını arttırır, ucuz kredi sağlar, işlem maliyetini düşürür, sermaye piyasasının oluşumunu ve işleyişini sağlar.

Bireyci-kolektifçi ölçüsünün entelektüel soy kütüğü aileye dair tartışmanın siyasi otoriterlikten ekonomik gelişmeye uzanan boyutlarını ortaya koyuyor. Nitekim aile, ekonomi ve siyaset için merkezi olduğu varsayılan kültürel değer kalıplarının kuşaktan kuşağa aktarıldığı temel birim. Toplum diye bir şeyin olmadığı iddiasıyla yola çıkan Margaret Thatcher’ın neoliberal yönetim anlayışını, monetarist para politikasını halka anlatmak için “ev hanımlığı” metaforuna başvurması tesadüf değildir. Toplum esasında yoktur, komünistlerin uydurmasıdır. Aile ise vardır ve ekonomin temel direğidir. Aile çekip çeviren her ev kadını ayağını yorganına göre uzatmayı bilir, ödeyemeyeceği borcun altına girmez, sıkı bir mali disiplin uygular. Ev kadınının merkez bankası başkanına dönüştüğü bu modelde aslında hepimiz aile içinde disiplinimizi sağlamaktan sorumluyuz, idari araçlar bizim elimizde de ama araçların kontrolü, mülkiyeti bizde değil.

- Corrigan, P. 1980. “Extended Review: The Origins of English Individualism: The Family, Property and Social Transition”, The Sociological Review 28(2): 465–470.

- Martin Fougère & Agneta Moulettes. 2007. “The Construction of the Modern West and the Backward Rest: Studying the Discourse of Hofstede's Culture's Consequences”, Journal of Multicultural Discourses 2(1): 1-19.

- Azer Kılıç. 2010. “Gender, Family and Children at the Crossroads of Social Policy Reform in Turkey: Alternating Between Familialism and Individualism”, Children, Gender and Families in Mediterranean Welfare States içinde, Mimi Ajzenstadt ve John Gal (Der). Dordrecht: Springer. 165-179.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa