2023’e ilk yazı

Berkeley kampüsünde 18 Kasım'da düzenlenen grevdeki grevdeki akademisyenlerle dayanışma eylemi | Fotoğraf: Pillsmarch/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

2020’li yılların önceki dönemlere kıyasla daha çetin gelişmelere sahne olacağı genel olarak kabul ediliyor. İşçi ve emekçilerden yana veya karşı “cephe”den gelişmeleri yorumlayan sosyolog, “siyaset bilimci” ve iktisatçıların tamamına yakını, uluslararası alanda yaşanan ticari-mali gerginlik ve askeri çatışmaların pazar kavgalarıyla bağı üzerine yüzlerce makale yayımladı.

Bu makale ve durum analizlerinde önümüzdeki yılların daha kapsamlı ve yıpratıcı gelişmelere sahne olmasının sadece Kovid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna (birçok unsuruyla ABD ve AB güçleriyle Rusya arasında yaşanıyor) savaşıyla bağlı olmadığı belirtilerek ekonominin, üretim ve işin uluslarasılaşmasında ulaşılan ileri düzeyde uluslararası tekeller ve büyük emperyalist güçler arası rekabetin kızışması ve sertleşmesine işaret ediliyor. Bu demektir ki son birkaç yıldır sürmekte olan gerginlik, çatışma ve savaşların farklı biçim ve boyutlarda -ve hatta yeni halkaların eklenmesiyle devam etmesi pekala mümkündür.

Dünya işçi ve emekçileri üzerindeki ekonomik yük ve siyasal baskının artışında önemli etken olarak rol oynayan gelişmelerin kapitalist emperyalist kaynağı, güç ilişkilerindeki değişime bağlı olarak daha ağır sonuçları doğurabilecektir. Bu durumun muhtemel(olası) en önemli sonuçlarından biri de sınıflar arası ilişkilerin daha fazla gerginleşmesidir. Ekonominin hemen tüm kapitalist ülkelerde giderek artan şekilde askerileştirildiği; burjuvazinin milliyetçilik ve din istismarcılığını pervasızca sürdürdüğü; emperyalist güçlerin sorumlusu oldukları işgal ve savaşların yol açtığı büyük nüfus göçlerinin sığınmacılar sorununu uluslararası boyutta gündemin ön sıralarına çektiği bir dönemde, işçi sınıfı ve emekçiler kapsamı, boyutları genişlemiş ve artmış sorunlarla daha fazla yüz yüze gelecekler. Bu sorunlar altında daha fazla ezilmemenin ancak birleşmiş emekçilerin yaygın mücadeleleriyle (grev, direniş, genel grev, protesto eylemleri, mitingler vs.) mümkün olduğu ise, bugüne dek yaşanan sosyal-sınıfsal pratik tarafından kanıtlanmıştır. Nitekim işçi ve emekçiler yirmili yılların ilk üçünde (2020-2022) saldırılara şu ya da bu biçimde karşı çıkarak tepkilerini çeşitli ülkelerde somut eylem biçimleriyle dışa vurdular. Hindistan’da 250 milyon emekçi eyleme geçti. İngiltere, Fransa ve ABD gibi Batılı emperyalist ülkelerde çok sayıda protesto eylemi gerçekleştirildi. Şili, Brezilya, Peru gibi ülkelerde kapitalist-emperyalist dayatmalara karşı protestolar yaşandı. Türkiye’de, (Evrensel Almanak’ta Şengül Karadağ tarafından önemli oranda özetlenmiş bulunan ve “Emek Çalışmaları Topluluğu” tarafından da derlenen verilere göre) 2022’nin ilk iki ayında 2019 veya 2020’nin tümünde yapılandan daha fazla (108) grev gerçekleştirildi. Büyük çoğunluğu özel kapitalist işletmelerde gerçekleştirilen bu grevlerin 32’si Gaziantep’te, 21’i İzmir Aliağa’da (gemi söküm işçilerince), 17’si İstanbul’da (çorap işçilerince) yapıldı. Bu aylarda yapılan grevlerin 104’ünün özel sektör emekçilerince gerçekleştirilmesi ve toplamda 24 bin gibi -dönem aralığı açısından önemli, ancak yıllık bazda oldukça azınlık bir kesimi kapsaması, başka şeylerin yanı sıra politik ve sendikal örgütlenmenin aşılamayan sorunlarıyla da bağlıydı. Sağlık emekçilerinin ağır çalışma koşulları, yoğun siyasal baskı ve fiili saldırılara karşı üstelik pandemi salgını dolayısıyla da yaşanan sorunlara karşı başvurdukları genel eylemin toplumun sömürülen ve ezilen diğer kesimleri tarafından genel bir direnişle desteklenmemesi bu durumu daha çarpıcı şekilde ortaya koydu.

Bu grev, direniş ve protestoların boyutunun tekil örneklerde işçilerin ekonomik istemlerinin kısmen karşılanması saklı tutulduğunda tekelci gericiliği ve burjuva devlet iktidarını saldırılardan alıkoyacak boyutta olmadığı, bu boyutlara genişleyemediği bir diğer veridir. İktidarın burjuva milliyetçi-din istismarcı şovenist politikaları, burjuva sendikacılık politikasının oluşturduğu barikat ve emekçilerin bir bölümünün ellerindekini de yitirme kaygısı bunun etkenleri arasındadır. İşçi-emekçi hareketinin politik ve sendikal parçalanmışlığı, ekonomik karakterli sorunlarla demokratik siyasal sorunlar arasındaki koparılamaz bağın emekçiler yönünden yeterince açıklık kazanamamış olması, mücadeleyi olumsuz olarak etkilemeye devam ediyor. İşçilerin özellikle genç ve mücadele deneyimi bakımından daha az tecrübeli kesimlerinin -bunların önemli bir bölümü sendikasız ve düşük ücretle çalışanlardan oluşmaktadır- giriştiği grev ve direnişlerin senda önem gösteren başlıca sorunlar arasındadır. Sendika konfederasyonlarının sendikalı işçi-emekçi sayısını artırmak için neredeyse hiçbir çaba göstermediği, iki büyük konfederasyonun tek adam yönetiminin politikalarına adapte olduğu bir dönemde, ileri işçi ve emekçilerin sömürülen sınıf ve emekçilerin geniş yığınlarıyla çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve burjuva devlet yönetiminin saldırılarına karşı mücadelenin yükseltilmesi  için özel ve kararlı bir çaba göstermesi yakın geleceğin daha az yıkıcı sonuçlar doğurması açısından belirleyici önemdedir. Burjuvazinin devlet kurumları ve siyasal partileri aracıyla sermaye çıkarlarına bağlı tutmak için her tür araç ve yönteme baş vurduğu işçi ve emekçilerin bu partiler ve kurumların etkisinde bulunan kesimlerinin büyük çoğunluğu oluşturduğu koşullarda, aşırı yıpratıcı çalışma ve yaşam koşullarına karşı mücadele eğiliminin güç bulacağı politik tutum ve örgütsel faaliyet, sermaye saldırılarını püskürtebilecek genişlikte direnişler için önem gösterir. Bu gereklilik, “tek adam yönetimi”nin iktidarını sürdürmek için her tür kötülüğe, her araca, yasal ve yasa dışı baskı ve saldırılara başvuracağı yönünde burjuva, devrimci demokrat ve sosyalist muhalif parti, örgüt ve bireylerin neredeyse “söz birliği ettiği” Türkiye açısından çok daha aciliyet göstermektedir. Örgütsel sağlamlaşma, sendikal ve siyasal örgütlenmiş emekçi kesimlerinin saflarını sıklaştırarak etki alanlarını genişletmesi, burjuva sendikacılığı ve burjuva siyasal partilerden beklentici tutumlara pirim vermeksizin ilerici, devrimci demokrat ve sosyalist güçlerin mücadele ve eylem birliğinin geliştirilmesi ve buradan da alınan güçle geniş işçi-emekçi, gençlik ve emekçi kadın kitlelerinin somut taleplere dayanan eylem birliğinin örgütlenmesine ihtiyaç artmıştır. Böylesi bir tutumun güç bulması emekçilerin mücadele eğilimine de güç katacaktır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et