06 Ocak 2023 04:55

Hapishane Günlükleri-11

Şebnem Korur Fincancı davası öncesi açıklama

Fotoğraf: Eylem Nazlıner/Evrensel 

Paylaş

Hücremden ilk havalandırmaya çıkış deneyimini ben de bir pazar günü yaşadım. "Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar" deme olanağım yok gerçi, hava sabahın erken saatlerinde, yağmurlu, sonra da hayli bulutlu olunca sabah 10-11 arası o tek saatte yalnız bir dikdörtgen gökyüzü parçasının hüzünlü girişini görebildim. Ancak asıl önemlisi havalandırma katındaki tecrit hücrelerinden insanlarla söyleşme olanağı verdi bu ilk havalandırma günüm. Bana eşsiz bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca 3 günlük çaysızlıktan sonra çayla buluşturdu. Beni tam 9 aydır iddianameyi bekleyen gizlilik kararı nedeniyle kendisine isnat edilen suçu bilmeyen sevgili meslektaşım İstanbul Tabip Odasından yol ve mücadele arkadaşım Avcılar Belediye başkanıyken görevden alınıp apar topar hapse atılan onlarca belediye başkanı gibi hapsedilen Handan Hanım’ın elinden günler sonra ilk çay içmek öyle kıymetliydi ki. Seçimle ele geçmeyen hile ve desise ile ele geçiriliyor uzun yıllardır. Yargı kullanışlı bir araca dönüşmüş durumda. Son örneği İmamoğlu’na verilen ceza, ne iyi ki çok da tepki aldı ve dayanışma göz kamaştırıcıydı. Keşke bu güçlü tepkiyi hepimizi umutlandıran dayanışmayı en başında tüm belediye başkanları ardı ardına hapse atılırken de gösterilebilseydik. Örneğin bir başka meslektaşım dostum Sevgili Selçuk Mızraklı yalancı tanık beyanları ile hapse atıldığında dayanışmamız da güçlü olabilseydi. Yıllardır hapiste olan tüm insanların iktidarın aracına dönüştürülmüş bir yargı sistemi ile tutulduğunu her bir insanımızın her an bu sistemin rehini olabileceğini bilmek ve tüm gücümüzle dayanışmayı örmek vermek gerekiyor.

Havalandırmadan buralara geldik ama yeniden havalandırma katındaki hücrelere dönmek niyetindeyim hele başörtüsü adı altında aileyi kendi bildikleri düzenleme, kadını köle kılma ve LGBTİ+ tüm insanları da Nazi Almanya’sının cins kırımı gibi bir kıyıma uğratma niyetindeki anayasa değişikliği girişimi bu memleketin yurttaşlarını tehdit ederken.

Bakırköy’e 6 yıl önce geldiğimde ilk karşılaştığım görüntülerden biri de ufak tefek bir erkeğin duvarlara kendisini atması, maltayı, koğuşlara giden koridoru kapatan demir kapıyı yumruk ve tekmeleriyle dövmeye çalışması, infaz koruma memurlarının da kendisine zarar vermesini engellemek için araya girme çabalarıydı. Çok öfkeliydi zaman zaman çatallanan sesi ergen bir erkek çocuğunu hatırlatmıştı. Sonradan bir trans erkek olduğunu öğrenmiştim. Bir kadın bedenine hapis olmasının öfkesi şimdi yüzlerce kadınla çevrili bir yere kapatılmasının öfkesi ile katlanmıştı. Muhtemelen o dönemdeki kısa tutukluluğumdaki günlüklerimde paylaştığımı hatırlıyorum onu göremedim. Bu kez başka trans erkeklerle tanıştım, ne yazık ki ekonomik koşulları nedeniyle ameliyat sürecini tamamlamaları hayli zor görünen bu gençler geçiş aşaması nedeniyle biz kadınlarla kalmak zorundalar. Bu sefer tanıştıklarım ilk gözlemimde de rastladığım öfkeden uzaklar. Sormak istediklerim var onlara. Özellikle ilaç temini, tıbbi süreçleri ile ilgili ama duruşmadan önceki gün beni havalandırmaya çıkarmayı unuttukları, ben de kitabıma daldığımdan görüşemedik. Duruşma günü de 13.30’daki duruşma için sabah 8 sayımından önce alıp götürdüklerinden fırsat olmadı. Sonraki günde açık görüş saati ile çakıştı havalandırmam. Duruşmada jandarmalar arasında görebilsem de biriciğim canım kar taneme sarılmak gibisi yoktu açık görüşte. Edinilmiş oğlumla birlikte pek mutluluk verici bir kısacık zamanda yaptıklarını dinlemek, selamlarını ilettiklerini dostlarımdan haber almak, kendilerinin esintisini hissetmek Kadıköy’ümün sokaklarından dönmüş, martılarla kargaların atışmalarını işitmiş gibi yaşattı o anı bana. Tecrit hücreme sanki hepsini yanımda götürmüş gibi oldum. Duruşma haberlerini okumuş bu memleketin en tehlikeli suçlusu olarak görüldüğümden haberdar olmuşsunuzdur. İlk duruşma bitip de beni tek başıma getirdikleri sevk aracıyla geri götürürken kafesli pencereden gördüğüm her zaman basın açıklamaları yaptığımız alanın manzarası dehşete düşürmüştü beni, onlarca TOMA, zırhlı araç ve bir polis ordusu çevrelemiş haliyle. Bu kez göremedim. Bu sevk aracı minik kafesli camları yukarıda olduğu için. Ama benzer olduğunu söylediler. İlk duruşmadır küçük duruşma salonuna hıncahınç dolduran bekleme alanı ve koridorun da tıklım tıklım olduğunu öğrendiğim iğne atsan yere düşmez kalabalığında nefes alamaz durumda beklemekten asla vazgeçmeyen dostlarımın, mücadele arkadaşlarımın, yoldaşlarımın tümünü görmesem de görebildiklerimin, görece yakınımda olanlarla da temas etmemiz yasaktı. Hep konuşmamızı engellemeye çalışıyorlardı ya. O biraz zor oldu elbette bu temas etmeme hali kendimi Hindistan’ın en yoksulu en dışlanmış “untouchaple dokunulmaz” kastından diye tanımlamama neden oldu, hep birlikte güldük ağız dolusu. Kimler yoktu ki eminim büyük zorluklarla izleme haberleştirme çabasındaki gazeteci dostlarımız sıralamıştır bir bir emeklerine yüreklerine sağlık. Canım avukatlarım ille de Meriç’im yılmadan olağanüstü atıflar örneklerle konuşsalar da öncesinde de Meriç’le de öngördüğümüz gibi Bakırköy’e yollandım. Bir sonraki duruşmaya kadar bir tecrit hücresinde misafirim yeni kitap isteğim eksik geldi. Hafta sonunu yalnız iki kitapla geçireceğim anlaşıldı. Mesai bitiminde canım yavrum Kardelen’im, gözaltı ve Sincan’da yanımdaki giysilerim hayli kilo verince bollaştığından yeni bir iki giysi bir de sürpriz demişti, o emanetler de geçmedi elime niyeyse. Duruşma sonrası Sincan’a geri gönderilme belirsizliğiyle aldığım şişe suları da eksik olunca belli ki bu hafta sonu musluk suyuna talim edeceğim, kantin talebinde de ses çıkmadığından. Yılın son günü ve yeni yılın ilk gününde sabah havalandırmanın heyecanı, hücrem, idareli okuyacağım kitaplarımla baş başayım böylece. Her sabah beni selamlamaya pencereme gelen kumruyu unutmamalı, bana sizlerle direnç taşıyor, umut ve dostluk.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa