Kritik bir seçime giderken feraset

Fotoğraf: DHA
Türkiye kritik bir seçime giderken, tahmin edildiği gibi, gerilim yüklü gidiyor. Bomba da patladı, siyasi cinayet de oldu, Meclisin 3. büyük partisi hakkındaki kapatma davasına ek olarak, alacağı Hazine yardımını engellemek için hesaplarına bloke koyma kararı da alındı. Dahası da kimseyi şaşırtmaz.
Türkiye daha önce de kritik seçimler yaşadı. Hatta kritik önemde görülmeyen seçimlerin sayısının görece az olduğu söylenebilir. İktidar ittifakının, beka seçimleri anlamı yüklemesi, muhalefetin de 21 yıllık iktidarın yıkıcı sonuçları karşısında artık dur demek için çeşitli arayışlar içine girmesi açısından, önümüzdeki seçim kuşkusuz anlamı büyük bir seçim olacak. Muhalefet açısından kaybedilirse her şeyin sonu olarak görülmemesi gereken ancak iktidar açısından son sekiz yıldır işaretlerini gördüğümüz yokuş aşağı gidişin bir sonla sonuçlanabileceği bir seçim.
Cumhur İttifakı açısından sayılı ayın, muhalefet üzerindeki baskıyı, daha da artıracağı bir süreç olarak yaşanacağı bir sır değil. Ancak bu böyle diye, endişeyi konuşa konuşa büyütmenin bir faydası da yok.Öte yandan, görünür şekilde güç kaybetmenin yarattığı sonuçların etkileriyle iktidar ittifakında içeriye doğru patlamanın örneklerini görmeye devam edebiliriz.
Bu uzun girişten sonra, yazının asıl meramına dönelim.
Seçimlere giderken çok partili sisteme geçiş vadeden ve ‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem’ hedefine ilişkin ortak bir metin yayımlayan ‘altılı masa’nın, 5 Ocak günü yapılan en uzun toplantısının ardından, AYM’nin öne alınarak bu toplantıya denk getirilen HDP’ye Hazine yardımının engellenmesine yönelik kararına karşı tutum almamış olması nasıl açıklanabilir?
İktidarın büyük kentleri kaybettiği son yerel seçimlerin HDP’nin desteği olmadan kazanılmasının mümkün olmadığını bilen altılı masa bileşenlerinin, Erdoğan’ın karşısında çıkarılacak cumhurbaşkanı adayının yine HDP’nin desteği olmadan kazanılmasının imkansıza yakın olduğunu görmedikleri söylenebilir mi? Peki buna rağmen neden böylesine antidemokratik bir karar karşısında bile bir tepki verilmiyor? Eğer bir tanım gerekirse buna herhalde ancak, ‘Güçten düşürülmüş parlamenter sistem’ diyebiliriz. Onu bile zor söyleriz. Burada yapılan, ‘Cumhur İttifakı, bizi HDP ile ilişki propagandasıyla sıkıştırmaya çalışırken, bu konuda açık tutum alamayacağımızı anlayacak kadar ferasetli olduğunuzu düşünüyoruz’ demek gibi bir şeydir.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın, altılı masanın, AYM’nin kendileriyle ilgili kararı karşısında ortak bir tepki vermemesi üzerine, HDP olarak kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla seçime gideceklerini ifade etmesi, muhtemelen bir tepkiyi de içeriyordu.
HDP’nin, Türkiye kritik bir seçime giderken ilk turda Erdoğan’ın yenilmesi amacıyla çıkarılacak ortak adaya sıcak baktığı, ancak, kendileriyle diyalog konusunda fazlasıyla mesafeli duran altılı masa karşısında siyasetsiz bir biçimde bekleme durumunda kalmak istemediği biliniyor. Bu nedenle HDP açısından ilk turda bir aday çıkarma seçeneği hep masadaydı. Bunda garip bir şey yok.
Ancak EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in 6 Ocak günü Evrensel'e yaptığı açıklamalardan da anlıyoruz ki, HDP’nin parçası olduğu Emek ve Özgürlük İttifakının 5 Ocak tarihindeki toplantısında bu ittifakın bu yönde kesinleşmiş bir kararı bulunmuyor. Erdoğan karşısında ortak bir aday da desteklenebilir ancak, -tek başına HDP değil-, Emek ve Özgürlük İttifakı da gerek görmesi halinde bir aday çıkarabilir.
Eğer bu ittifakın HDP açısından bağlayıcı bir anlamı varsa, HDP Eş Genel Başkanı Buldan’ın açıklamasını da, ittifakın diğer bileşenlerinin ferasetine güvenme duygusuyla mı açıklamalıyız? Eğer bu partiler, sözü daha küçük bileşenler gibi görülmüyorsa, başka bir açıklaması olamaz.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan da, aynı gün gazetecilerle buluşmasında, TKP, Sol Parti, TKH ve Devrim Hareketi bileşenlerinden oluşan Sosyalist Güç Birliğinin bir aday çıkarması gerektiğini belirtti.
Hiçbir partinin politik, örgütsel hedeflerinin, yaklaşan seçimlerle sınırlı olması beklenemez. Kuşkusuz her parti kendi programı etrafında daha güçlü örgütler kurabilmeyi önceleyecektir.
Ancak son yerel seçimlerin de gösterdiği gibi halkın feraseti, değişim için muhalefetin ortak ve sonuç alıcı olma ihtimali olan tutumlarını destekleme yönündedir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ifadesini bulan tek adam diktasından kurtulmak açısından üzerinde uzlaşılabilen ortak bir aday hâlâ en anlamlı seçenek gibi duruyor.
Ama bunun da, kendinden daha güçsüz olduğunu düşündüğünden feraset bekleme hassasiyeti, daha doğrusu hassasiyetsizliğiyle mümkün olamayacağı açık.
Evrensel'i Takip Et