TTB’yi savunmak halkın kendi sağlığını savunma mücadelesidir
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Şebnem Korur Fincancı dün İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinde üçüncü kez hakim karşısına çıktı. Savcı hazırladığı iddianameyle aynı yönde mütalaa verdi, avukatların itirazlarını dikkate almayan mahkeme ise Fincancı için 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezası kararı açıkladı ve Fincancı’nın tahliyesine karar verdi.
27 Ekim 2023 günü tutuklanan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı için mahkumiyet kararı verilirken 10 Ocak 2023’te TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması talebiyle açılan davanın ilk duruşması da Ankara Dışkapı Adliyesinde yapılmıştı.
Ama ne duruşma!
Duruşma savcısı ilk duruşmaya bile gelmedi. Yargılanan TTB Merkez Konseyi üyelerinin adları bile tek tek dosyada bulunmazken mazbata ve kanıtlar da dosaya konmamıştı.
Avukatların bu usulsüzlüklere itirazları ve davanın düşürülmesi talepleri reddedildi.
Sanki, “Siz ne deresiniz deyin, usule uygun ya da usulsüz, biz bu davada istenen cezayı vereceğiz, TTB Merkez Konseyi üyelerini görevden alacağız” der gibi!
TTB Merkez Konseyi üyelerine açılan davada yargılamanın hukuki olup olmadığı ile ilgili tartışmalar elbette ki avukatları tarafından yürütülecektir. Ama gerek Şebnem Hoca’ya açılan dava gerekse TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması amaçlı davanın apaçık siyasi davalar olduğu dikkate alındığında bu davalar aynı zamanda ülkemizin demokrasi güçlerinin taraf olması gereken davalardır.
YILLARDIR KUŞATIYORLARDI, ŞİMDİ ÇÖKERTMEK İÇİN HAREKETE GEÇTİLER
Erdoğan-AKP iktidarının TTB’yi hedefe koyması, yöneticileri hakkında çeşitli davalar açamaya varan sindirme girişimleri yeni değil. Çünkü, Erdoğan ve partisinin büyük iddialarla uygulamaya soktuğu, sağlığın özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi amaçlı “sağlıkta dönüşüm programı”na karşı, halk sağlını merkezine koyan, “parasız, nitelikli, ulaşılabilir, ana dilinde bir sağlık hizmeti” savunması karşısında TTB’yi bu en iddialı olduğu alanda önündeki en önemli engel olarak görmüştür.
Bu yüzden de Erdoğan-AKP iktidarı ile TTB ile arasındaki ilişki bir mücadele ilişkisi olagelmişti.
Ancak TTB’nin sınır ötesi operasyonlara, “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyerek karşı çıkması, pandemiyi iktidarın sermaye için bir fırsata çevirme vesilesi olarak kullanılmasına cepheden karşı durması; tek adam yönetimi ile TTB’yi açıkça karşı karşıya getirmişti.
Örneğin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli daha 6 Ekim 2020’de partisinin grup toplantısında TTB’ye yönelik suçlamalarını; “Bizim sorunumuz Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyine yuvalanmış bir avuç Türkiye düşmanlarıyla. Bu nedenle Türk Tabipleri Birliği kapatılsın diyorum” demeye kadar götürmüştü. O zamandan beri de Bahçeli, TTB’nin iktidarın ağlık politikalarına her karşı çıkışında o malum üslubuyla “TTB kapatılsın” çığlıkları atıyor.
Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan da Bahçeli’den pek geri kalmadı. Önceki açıklamalarını bir yana bıraksak bile Erdoğan; 15 Ekim 2020’de TTB’yi kastederek “Türk ifadesi bunlara yakışmıyor” dedi, TTB’nin kuruluş kanununun değiştirilerek yeniden yapılandırması için AKP Meclis Grubuna direktif verdi. Bir yıl sonra 8 Ekim 2021’de ise Erdoğan, “Meslek örgütü gibi davranmak yerine terör örgütlerinin ve teröristlerin sözcülüğüne soyunan TTB (…) sınır ötesi operasyonlarda Türkiye’nin sivilleri öldürdüğünü söyleyip yargılanması çağrısında bulundu” diyerek TTB’nin savaş karşıtlığına afaki suçlamalarda bulundu.
Yani, TTB’ye yönelik davalara tesadüfen değil bilerek isteyerek planlanarak gelindi.
TTB’YE YÖNELİK DAVALAR HUKUKİ DEĞİL SİYASİ DAVALARDIR
Bahçeli ve Erdoğan’ın başını çektiği TTB’ye yönelik kampanya sadece TTB’nin suçlanması, “kapatılma” ya da kuruluş kanununun değiştirilerek parçalanıp etkisizleştirilmek istenmesiyle sınırlı kalmadı.
Tersine bu çağrılar sahada;
- Hekimlere ve sağlıkçılara karşı hastanelerdeki şiddetin her geçen yıl daha artması,
- “Alternatif tıp” adı altında “hacamatçılık”tan “koca karı ilaçları”na, “üfrükçülük”ten “aşı karşıtlığı”na bilim dışı girişimlerin resmen ya da merdiven altı ofislerde fiilen yaygınlaştırılması, bu amaçlı yayın yapan TV kanalarına göz yumulması; binlerce yıllık hekim ahlakının evrenselleştirilip taşıyıcısı olmuş Hipokrat Yemini’nin “yerlileştirilip millileştirilmesi” ve hekimlere bu sahte yeminin dayatılması,
- Pandemide bilimsel tıbbın gerekleri ve aşılamayı savunan hekimlerin uluslararası ilaç tekellerinin ajanları olarak gösterilerek aşıya karşı uluslararası ve yerli en gerici odakların açtığı kampanyalara göz yumularak, aşı karşıtlarının arkasında durularak TTB ve bilimsel tıbbın sözcüsü hekimlerin sindirilme girişimleri olarak ete kemiğe bürünmüştür.
Kısacası bugün; Şebnem Korur Fincancı’nın ipe sapa gelmez gerekçelerle cezaevine atılma davası gibi TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması için açılan dava da, ne sehven ne münferit ne de bir hukuki yanlışlık sonucu açılmış ya da hukuki geçerli nedenleri olan davalar değildir. Tersine bunlar noktasına virgülüne kadar siyasi davalardır.
SÖZDE DEĞİL ÖZDE BİR ORTAK MÜCADELE İHTİYACI
Fincancı ve TTB Merkez Konseyini görevden alma davaları da tıpkı;
- Baroların kuruluş yasasının değiştirilerek bölünmesi,
- Gezi davasında aydınlara ağır cezalar verilip tutuklanmaları,
- HDP’nin kapatılması ve Selahattin Demirtaş ve HDP yöneticilerinin cezaevine atılması davaları,
- İBB Başkanı İmamoğlu’na yönelik görevden alma ve yerine kayyum atama girişimleri gibi tamamen iktidarın muhalefet odaklarını ezme girişimlerindendir.
Bu yüzdendir ki bu davalar sadece TTB ya da hekimlerin değil;
- Laik ve demokratik Türkiye mücadelesi içindeki demokrasi güçlerinin,
- Tek adam rejimine karşı olan her çevrenin,
- Sağlık hizmetinin “parasız, nitelikli, erişilebilir ve ana dilinde bir hizmet olması”nı isteyen partiler, sendikalar, emek örgütleri, çeşitli türden halk örgütlenmeleri, dernekler, platformlar, aydınlar, demokratlar… her odağın, herkesin omuz vermesi gereken davalardır.
Hem de öyle “Hele seçim olsun biz iktidar olalım sorunu çözeriz” diye geçiştirilerek değil, bugünden hekimlerin ve örgütlerinin girişimlerine her yolla, sözde değil özde omuz verilen ortak bir mücadele ile!
Seçim sürecinde olunması bu mücadelenin ilerletilmesi için daha çok fırsat sunmaktadır.
Yeter ki demokrasi güçleri kendi sorumluluklarının gereğine uygun davranabilsin!
- Yığınların siyasete müdahalesi için... 19 Ocak 2025 04:46
- 2025 yılı emek yılı olacağını gösteren önemli işaretlerle başladı 12 Ocak 2025 04:53
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47