Yasağın izahı yoksa mizahı var

Ekran görüntüsü, Halk TV yayınından alınmışır.
Seçime şurada üç beş ay kalmışken herkes ‘Şahsım sen çok yaşa’ diyor olsa ne güzel olurdu. Ama anketler alarm veriyor, çarşı pazar dökülüyor, sokak röportajlarında vatandaşlar yetti artık diyor. İktidarın sokaktaki gönüllü vekilleri yani ‘çıkar telefonunu’ diyerek dolaşan dayılar da alemden çekilmiş görünüyor. Maaşı bir gün yüzde yirmi beş, ertesi gün yüzde otuz yapmak da pek işe yaramıyor. Herkes konuşuyor da konuşuyor. Konuşamayan kettledan, çakmağından, telefonundan tivit ateşliyor. Anlaşılmayan bir dilde ıslık çalan da var! Geliyor gelmekte olan deyince herkes kendine göre bir şey anlıyor; gelmekte olan yaklaştıkça bileniyor.
Yukarıdan görünen manzara bu. Bu kakafoniyi doğru dürüst, tek yönlü bir nidaya dönüştürmek için çırpındıkça çırpınıyor iktidar. Üzülmemek elde değil. Çok konuşan milletvekillerini dokunulmazlıklarını kaldırma tehdidiyle terbiye etmeye çalışırken, İBB Başkanına ve CHP’nin İstanbul il başkanına bir miktar ceza, cezanın onanmasına bağlı olarak siyaset yasağı verdi mahkeme. Saray avukatlarının hakaret barometresine takılan ve bunların, CB’nin şahsını incitme potansiyeli taşıdığına kanaat getirdikleri her laf ve sözün sahibi de soluğu savcılıkta alıyor. Kurumlar da incinebiliyor ama, İmamoğlu’nun ahmak sözünü iade ettiği içişleri bakanı adına değil de bunu üstüne alan YSK’ye hakaretten dava açılmış olmasıyla kanıtlandı bu da. YSK’yi incitmemek lazım.
Ama en acıklısı gazetecilere siyaset yasağı getirilmesi talebiyle savcının dava açması. Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, kamu görevlilerine hakaret etmekle suçlanıyorlar.
Hakkında siyasi yasak hükmü verilen kişiler siyasi partilere üye olamamak ve onların yararına siyaset yapamamak bir yana oldukça ağır yaptırımlara çarpılıyor. Devlet memuru, çocuklarının velisi, ebeveynin varisi, diğer kamu hizmetlerinden men tutularak sosyal bitkisel hayata zorlanıyor. İki gazeteci için siyaset yasağı talebi bu bakımdan çok vahim. Çünkü siyaset yasağı işi gücü siyaset olanların dışında herkese verilebilir bir ceza olabiliyor artık. Bu müdahalenin sosyal medya paylaşımlarına kadar genişletilmeyeceğinin garantisi yok. Öylesine kanun kural tanımaz olmuş bir içtihat var artık. Vatandaşın ne düşüneceğine ne söyleyeceğine karar vermek için televizyonda gezinmesi değil günlük resmi bülten gibi çıkan çeşitli adlardaki matbuata bakması yeterli olsun. Onun bir fikri olmasın, onun yerine iktidar partisi düşünsün. Düşünmeye kalkarsa hapse atılsın. Ancak hapse atılınca da rahat yok.
Bir yandaş gazetecinin sorusuyla Bekir Bozdağ içeriden örgüt yöneten (Selahattin Demirtaş) kişilerin durumuyla ilgili de bazı önlemler alınacağını, durumun incelendiğini söyledi. Hapishane içinde hapishane anlamına gelen çeşitli tipteki hapsetme teknikleri mahpusu yalıtmaya yetmiyor demek ki, şimdi nasıl konuşma yasağı getirilebilir eski bir parti eş genel başkanı susturulabilir diye formül aranıyor. Oysa Bozdağ’ın, adına konuştuğu iktidarın resmi gazetesi 1987’de yapılan referandumla 12 Eylül’ün parti genel başkanlarına koyduğu siyasi yasakların kaldırılmasından kıvançla söz etmişti. Haberin başlığı: siyasi yasakları halk kaldırdı idi. Ama tabii bu eskidendi, çok eskiden…
Şimdi konuşanın fişini çekme zamanı. Fakat konuşmadan konuşma yöntemini bulabiliyor o halk. Yasaklarla oynamayı, atlatmayı, mizahı, buluttan nem çekmeyi beceriyor. Yine 12 Eylül’den bir örnek; ‘Kamber Ateş nasılsın’ demekten başka bir şey söyleyemeyen ana ne çok şey anlatmıştı ve hâlâ anlatıyor. Kürtçe ıslık çaldığı için mahkemeye çıkan Musa Anter de öyle. Bunu sadece biz mi biliyoruz. Hayır tabii ki.
Halk TV’de yaptığı programda Ayşenur Aslan’ın mimiklerinin ‘siyasi mesaj’ içermesi RTÜK’ü harekete geçirdi. Kim bilir o mimiklerle neler anlatmıştı, biz değil onu da RTÜK bilir. Daha sonra mimiklerini taktığı maskeyle örterek çıktığı programda müdahaleyi protesto eden Emin Çapa devletin bir kurumunun kutsal kararını tiye aldığı gerekçesiyle aynı muameleye maruz kaldı. Onların yerine biraz belgesel izlesin şimdi seyirci! Penguen belgeseli manidar olur. Gezi döneminde, bir zamanlar Erdoğan konuşurken Hayat TV’nin yaptığı gibi. O da ilk KHK’de kapananlardan. Işıklar içinde uyusun!
Sözün özeti, ağır zamanlardan geçiyoruz. Hayır bu dünün sözüydü. Daha ağır zamanlardan geçiyoruz. İşler o kadar zıvanadan çıktı ki yasak kapsamına girmeyen söz sayısı azaldı, hakaret içermeyen laf sayılır oldu. Söze müdahale o kadar ciddiyetsiz, her iddianame o kadar gerçek dışı ki ancak bir mizah değeri taşıyorlar. İzahı olmayanın mizahı olur sonuçta. Bilinmeyen bir dilde ıslık çalmaya, eğlenmeye, gülmeye devam öyleyse. Çünkü ne olursa olsun bir gün hayat çok güzel olacak…
Evrensel'i Takip Et