15 Ocak 2023 04:40

Pazarların en keyiflileri

Fotoğraf: DHA

PAZAR
Paylaş

Bu yazı muhtemelen az okunacak. 

Hiç yüksünmüyorum.

Çünkü herkes erkenden yollara düşmüş olacak, evlere dönüşü akşamı bulacak.

Bugün Kartal’da Emek ve Özgürlük İttifakının mitingi var.

Bir arada, kalabalık olacağız, umudun bayrağını açacağız. Eve dönüşümüz de umuyorum yazıya oturduğum kadar coşkulu olacak.

Hakları talep etmek, buradayım diyebilmek, sesini gür duyurabilmek insana hep iyi hissettirir, sağaltır, diriltir.

Bu miting; sadece seçim sonucunu değil dilersek neleri değiştirebileceğimizin de nişanesi olacak.

Bize demokrasiyi unutturdular, sokağı, alanları, grevleri, gücümüzü. 

Gücümüzden korkuyorlardı zira değiştirmeyi haizdir o güç. 

15 Ocak duyurularını görünce gittiğim en kalabalık mitingi hatırladım. Öyle uzun güneş altında kalmıştık ki bluzumun yakası şeklindeki yanık izim 4 sene çıkmamıştı.

20 yaşındaydım, Ankara’da büyük işçi-memur eylemi olacaktı. Düşünün internet yok, sosyal medya yok.

Duvarlardaki afişlerden gördük, televizyonda gördük, yüz binlerle Tandoğan’a gidilecekmiş.

Bir sendika şubesine sorduk, “Otobüsler nereden kalkacak, bizi de alır mısınız?” Aldılar.

Öğrenciyiz, gece yarısı gittik bindik otobüse.

Öğrenci yurtlarında, paylaşımlı öğrenci evlerinde kalıyoruz. Bir anda büyük şehrin ortasında bir hayat mücadelesinde bulmuşuz kendimizi, hastalanınca anne çorbası yok, harçlığının bittiğini ve isteyemediğini gözüne bakınca anlayıp çaktırmadan cebine para koyan baba yok. Herkes kendinden sorumlu.

O otobüste işçiler öyle bir ihtimam gösterdi ki bize, gözlerim doluyordu istemeden. Ana ocağı, babalık görmek gibi.

Üşüyor musun? cümlesini işte, unutmuşum duymayı. Bir abi geldi sordu: “Üşüyor musun? Klimayı kapattıralım mı?”

Yola çıkar çıkmaz şarkılar, türküler, halaylar.

Gece yarısını geçince mikrofonu aldı biri “Yoldaşlar yarın uzun bir gün olacak, herkes dinlensin şimdi, sabaha saklayalım coşkumuzu”

Işıklar kapandı, müzik kısıldı, uyuduk. Gün ağarıp Ankara’ya yaklaşırken biri omzumu dürttü, bir kutu meyve suyu ve sandviç uzattı. Öyle dandik karavana da değil, içi dolu dolu.

“Abi sayılıdır şimdi, biz sendika dışından geldik” dedik. ”Siz gençsiniz, bayrağı devralacaksınız, asıl sizin yemeniz lazım, alın” dedi.

O gün Ankara’da Tandoğan’a girmek saatlerimizi aldı, kortejlerin kolları tüm semti sarmıştı. Yüz binlerdik gerçekten.

24 Temmuz 1999 Mezarda Emekliliğe ve Sefalet Ücretine Hayır! mitingi, 400 bin kişi.

Dönemin hükümeti haziran sonu yeni sosyal güvenlik yasasını gündeme getirdi. 14 Temmuz’da Emek Platformu kuruldu.

TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, KESK, Türkiye KAMU-SEN, MEMUR-SEN, BASK, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği, Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Tüm BAĞ-KUR Emeklileri Derneği, TMMOB, TÜRMOB, Türkiye Barolar Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği bir araya geldi.

15 Temmuz’da tüm illerde DSP-MHP-ANAP parti binalarına siyah çelenk konuldu.

24 Temmuz’da işte 400 bin kişi bir aradaydı. Tepkinin, eylemin örgütlenme hızına bakın hele.

Sosyal güvenlik yasa tasarısında emekçinin talepleri doğrultusunda birtakım değişiklikler yapıldı. Ama sendika tarafından yeterli bulunmadı. Emeklilik için 58-60 yaş kabul edilemezdi.

6 Ağustos için bir günlük iş bırakma çağrısı yapıldı. Tüm Türkiye’de, tüm sendikalar, bir gün iş bırakma çağrısı.

Ne olacak ki? diyor şimdi bazıları, yasa Meclisten çekildi. Üretimin bir gün durmasının maliyeti öyle böyle değildir. 

Bu karşılıklı restleşme sürerken 17 Ağustos depremi oldu.

Biz öğrenciler dahil herkes dayanışmaya koşmuşken, henüz enkaz altından çıkarılamayan binlerce insan varken, tüm iş makineleri bölgeye sevk edilmişken, 25 Ağustos’ta yasa Meclisten geçirildi.

Bu süreci hatırladım. 

EYT konuşuyoruz, EYT’lilerin yükü gelecek nesile kalacak diyorlar. Kalmayacak arkadaş, neden kalsın? Var olan hakkı savunurken neden sistem içi çözüm düşünüyoruz? Sosyal Güvenlik Fonunu hiç eden verecek hesabını.

Nereden geldiği belli olmayan sıcak döviz akışı ve inşaat ile mi yönetilecek bu ülke hep?  Üretime dayalı bir ekonomi için dayatmayacak mıyız?

Biz yeniden emeklilik yaşının düşürülmesi, emeklilik ikramiyesi ve geçime yeter bir emekli maaşının mücadelesini vereceğiz. Çünkü insanız ve insanca yaşamak istiyoruz, ikinci baharlar hakkımız.

Bir kuryenin piyano çalması olay oldu bu hafta. Herkes şokta. Biri piyano hediye ediyor, birileri bağış yapmaya çalışıyor, sahneler ona açılıyor. İşçinin adı yok; piyano çalan kurye yukarı, piyano çalan kurye aşağı.

İşçi ve emekçi olmak sanki kölelik, sanki eğitimsiz olmak, sanki estetik yoksunluk, sanki işçi müzik dinlemez sanki işçi sinemadan anlamaz, sanki işçi eğlenemez.

Onurlu ve tercih edilir bir meslektir işçilik, saatleri, vardiyası belli, emeğin karşılığı adil, kıdemi liyakatli olduğunda kendine kalan vakti hangi sanatla, eğlenceyle, hobiyle geçireceği işçinin bileceği iştir.

İşçinin evinde piyano olmaması ezberi tam da bu sistemin dileğidir. Oysa kendi işçisinin adım atacak para bulamadığı bu memleket sahillerinin her şey dahil otelleri, değil sosyalist, sosyal devlet olan ülkelerin işçilerinin yıllık izinlerinde ilk tercihidir. Halkın yüzde 40’ı gelirin sadece yüzde 16.5’ini alırsa piyano hayal olur tabii, bu oranlarla düşünmek zorunda değiliz ki.

Barış Atay’ın katıldığı program YouTube’da 6 saatte 1.5 milyon izlendi, bu satırları yazarken baktım 4.5 milyon. Altında yirmi binden fazla yorum var. Neredeyse tamamı alkışlıyor. Çoğu sosyalistleri yanlış tanıdığı için öz eleştiride, solu hiç bilmediğini, yeterince araştırmadığını, ön yargılı davrandığını itiraf eden edene.

Her hafta bir umuda bağlamak huy oldu bu köşede.

Bu hafta işte, şöyle kıssadan hisse çıkardım kendime;

Gençleri sarıp sarmalamak ve eylemliğin içine dahil etmek gerek, bir kere o yüz binlere karışan bir daha kolay bırakamıyor hakkının peşini, bayrağı devretmeye hazır olmalı, devralacak olana iyi bakmalı. Yaşasın ki şenlikli mitingler başladı.

Seçim evet hayati, hele bir demokrasi vaadiyle alsın bakalım birileri, kursun muhalif hükümetlerini. Bundan sonra iş bitmeyecek, alanlar, meydanlar dolacak yeniden. Demokraside hak zaptı bir yasa Meclise geldiği gibi geri çektirilir de. O yüzden birileri çıkıp öyle yaparız böyle ederiz restleri çektiğinde müstehzi gülüp “yav he he” diyebilmeli. Bu da kendi gücümüzle orantılı. Masa dağıtmaya kalkanlar daha tahmin edemiyorlar, işçinin-emekçinin alanların tozunu nasıl attıracağını. Öte yandan depremde, yangında, selde bile mal kaçırır bunlar, her daim tetikte durmalı.

Üslup, enerji, sebat hâlâ ikna edici. Hepimiz dört koldan her gördüğümüze tane tane anlatarak ikna edeceğiz. Yapabiliriz. İstersek alırız arkadaş diyeceğiz, istiyoruz, alacağız. En güzel yaşam senin hakkın. İyi bir beyaz peynire ulaşabilmeye indirgenir mi bir hayat? Kiralık ev bulabilmek diye yaşam kavgası mı olur? Hani senin yaşamaktan anladığın ne?

Olmazlar üzerinden değil, olması gerekenler üzerinden konuşacağız. Unutturulmuş yaşamları hatırlatacağız. Bu ülkede seneler önce her şey güllük gülistanlık değilken bile devlet okullarında ücretsiz eğitim ve bu diploma ile iyi bir meslek, işçi kalarak iyi bir yaşam, kırklı yaşlarda emeklilik, yılda iki hafta işçi ve memur kamplarında denize sıfır tatil, devletin üretimi Sümerbank’tan giyim fişleri, dayanıklı ürün, üç kuruşa taze, yerli sebze-meyve vardı. Devletin siloları bir ara taşmıştı. Ülke de batmıyordu, bir şekil dönüyordu ekonomi. Üzerine kat çıkacağımıza yıkılırken seyre daldık, olsun, yeniden kurarız ellerimizle. 

Labirentte bir kobaymışız gibi hedef diye birer ev koyuyorlar ulaşamayacağız bir yere. Bir tapu hayaliyle geçecek ömürler yerine her eve bir piyano girebilecek bir ülke hayal değil. O labirentte boşa dolanmadan, bizi hapsettikleri koridor duvarlarını yıkıp geçmeli.

Ne güzeldir şimdi kısılmış seslerle, inceden sızlayan ayaklarla, bedeni yorup zihni rahatlatmış halde, hakkını savunmuş olmanın getirdiği yürek sıcaklığında bir pazar gecesi, çay demlemek kendimize.

Açalım bakalım bir piyano resitali, çalsın fonda.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa