"Duygusal karşılıklı bağımlı aile" tezi
Görsel: Pixabay
Sosyal Psikolog Çiğdem Kağıtçıbaşı 1970’lerden başlayarak Türkiye’deki aile yapısı üzerine çalışmaya başlar. Türkiye’deki evlenme, boşanma, tek başına yaşama, intihar ve doğum oranları nasıl açıklanabilir? Kağıtçıbaşı’na göre, bu sorular birey-aile-toplum arasındaki ilişkileri kapsayan psikolojik bir analiz gerektirir. Dönemin ana akım modelleri bağımsız birey kavramını model almaktadır. Kağıtçıbaşı ise Japonya ve Kore gibi Doğu Asya ülkelerinde görüleceği üzere ekonomik gelişmenin gerçekleştiği bazı toplumlarda Batılı bireyci kalıplara doğru kültürel bir değişim olmadığını vurgular. Buna paralel olarak tarih ve demografi çalışmaları Batı Avrupa’daki bireyci kalıpların sanayileşmeden önceye dayandığını göstermektedir. Böylece Kağıtçıbaşı “bağımsız birey” ve “karşılıklı bağımlı birey” arasında bir ayrım yapar ve bunların hangi farklı sosyokültürel bağlamlarda ortaya çıktığını araştırır.
Kağıtçıbaşı 1970’lerin ortasında gerçekleştirdiği “Çocukların Değeri” araştırmasında modernizasyon teorisine başvurarak çocuk sahibi olma kararlarında iki ölçüte bakar: Ekonomik fayda ve psikolojik fayda. Kağıtçıbaşı, bu araştırmaya dayanarak kolektivist toplumlarda ekonomik gelişmeyle beraber çocukların ekonomik faydasının azalmasına rağmen, psikolojik faydanın değerini koruduğuna dikkat çeker. Kağıtçıbaşı’nın aile değişimi modeline göre Türkiye, Kore, Japonya gibi ekonomik gelişme sağlamış ülkelerde “Duygusal Karşılıklı Bağımlı Aile Modeli” ortaya çıkmaktadır. Bu model, aile sadakatini öne çıkaran ve çocuğun ekonomik faydasına dayanan Karşılıklı Bağımlılık Modeli ile bireysel sadakati vurgulayan ve çocuğun psikolojik faydasına dayanan Bağımsızlık Modeli arasında bir sentez oluşturur. Türkiye’de aile üyesi bireyler ekonomik bağımsızlık elde etseler de aralarındaki karşılıklı duygusal bağımlılık sürmektedir.
Kağıtçıbaşı’nın modeli bağımsız birey varsayımına dayanan Batı-merkezci psikolojinin eleştirisi anlamında çok değerli. Bu bağlamda Kağıtçıbaşı aileye ilişkin tartışmalarda çoğu zaman merkezde oturan dinin belirleyiciliğini sorgular. Örneğin, Türkiye’deki aile modeli Müslüman çoğunluğu olan Endonezya’dan ziyade Yunanistan’daki aile modeline benzemektedir. Yunanistan’da da Türkiye’deki gibi kentten taşraya doğru ilerledikçe baba soylu (patrilinear) aile yaygınlaşırken, geleneksel olarak anasoysal (matrilineer) özellikler gösteren Endonezya toplumunda baba soyluluk kentten uzaklaştıkça azalmaktadır. Bu gibi karşılaştırmalar aile yapısında dinden ziyade toplumsal cinsiyet kalıplarının önemini vurgulamak açısından dikkat çekicidir. Nihayet, Kağıtçıbaşı’nın araştırmaları Anne Çocuk Eğitim Vakfının (AÇEV) öncülüğünde gerçekleştirilen aile eğitimlerine kılavuzluk eden teorik bir çerçeve de sunar. Dolayısıyla, “Duygusal Karşılıklı Bağımlı Aile Modeli” eğitim projeleri gibi somut politik müdahalelere çevrilebilecek teorik bir yaklaşım sunmaktadır.
Modernleşme kuramının idealize ettiği bağımsız birey modelinin Batılı olmayan toplumlarda geçerli olmadığı tespiti sosyal psikolojideki Batı merkezciliğin postkolonyal bir eleştirisi olarak yorumlanabilir. Modernleşme kuramının evrensellik iddiasının sorgulanması, geçerliliğinin coğrafi olarak sınırlanması önemli bir çıkış noktasıdır. Ancak aile yapıları arasındaki farklılığın bireyci-ortaklaşmacı (kolektivist) kültür arasındaki farklara dayandırılması, modernleşme kuramının Batı ve Batılı olmayan ayrımını nihayetinde sosyal psikolojiden kültür alanına kaydırmakta, ancak ortadan kaldırmamaktadır. Oysa, 1970lerde modernleşme kuramına alternatif olarak beliren dünya sistem kuramı Batı’daki ekonomik gelişmenin Batılı olmayan ülkelerdeki gelişmemişlikten ayrı ele alınamayacağını vurgulamaktaydı. “Üçüncü Dünyanın” kalkınma ve diktatörlük sorununu veya “Batının” ekonomik gelişme ve demokrasisini birbirinden kopuk, bağımsız olgular olarak ele almak her ikisini de üreten dünya kapitalizminin eşitsiz gelişme dinamiğini göz ardı etmekteydi. “Batının” refahı ancak “Üçüncü Dünyanın” fakirliğiyle açıklanabilirdi. Dünya sistemi kuramı ve benzer yaklaşımlar, “Batı’nın gelişmişliğini”, “Üçüncü Dünyanın geri kalmışlığını” Batılı değerler ve bunların yokluğu gibi kültürel kalıplarla açıklayan modernleşme kuramının dünyadaki toplumsal sömürü ilişkilerini görünmez kıldığını vurguladılar. Dünya sistemi kuramı gibi bir teorik seçenek Kağıtçıbaşı’na farklı aile modellerini aynı küresel ekonomi politik düzen içinde haritalandırma fırsatı verebilir hem Batı hem Batılı olmayan ülkelerdeki aile yapısı çeşitliliğini değerlendirme olanağı sunardı. Ancak, Kağıtçıbaşı eleştirdiği bağımsız birey varsayımının temel unsurlarını bireyci kültür kavramının içine yerleştirmekle, modernleşme kuramının geleneksel-modern kalıbını kaçınılmaz olarak farklı bir analitik düzlemde yeniden üretiyor.
Gerek bireyci olarak tanımlanan “Batı” toplumlarında, gerek kolektivist olarak tanımlanan Türkiye’de farklı aile modellerinin varlığı, bunların birbiriyle rekabeti ve ilişkisi üzerine daha çok düşünmek gerekiyor. Kağıtçıbaşı’nı okuduktan sonra önümüzde iki patika beliriyor:
1) Sosyal psikolojiden klinik psikolojiye uzanarak somut aile içi sorunlara odaklanmak. Politik müdahale de nihayetinde klinik bir müdahale olduğuna göre klinik yaklaşımların siyasete ciddi katkısı olacağı beklenebilir. Örneğin, Kağıtçıbaşı’nın duygusal bağımlılık-bağımsızlık tartışmasını John Bowlby’nin bağlanma kuramı açısından değerlendirmek geleneksel-modern ikiliğini aşmak için kullanılabilecek kuramsal yaklaşımlardan biridir.
2) Farklı aile modellerinin siyasi söylemdeki çatışmasını ya da kültür kavgasını ele alan dilbilim ve bilişsel bilim çalışmalarına yönelmek. Ailenin merkezde olduğu siyasal çatışma, otoriter ve müşfik ebeveyn modellerine dayanan aileler arasındaki rekabetin sadece Türkiye değil ABD’de de kıyasıya sürdüğünü ortaya koymaktadır. Gelecek hafta bu ikinci patikayı takip ederek Berkeley Üniversitesinden George Lakoff’un aile değerleri analizini ele alacağım.
Kağıtçıbaşı, Ç. 2005. “Cross-cultural Perspectives on Family Change”, Autonomy and Dependence in the Family: Turkey and Sweden in Critical Perspective içinde, R. Liljeström ve E. Özdalga (Der), İstanbul: Swedish Research Institute in Istanbul, Taylor & Francis. 17-37.
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22
- Türbülans 07 Ağustos 2024 04:39
- Biden’ın vedası 24 Temmuz 2024 04:44
- Gençler, siyasi karteller ve seçimler 03 Temmuz 2024 03:39