Babacan’ın DEVA’sı ve halkın reçetesi!

Ali Babacan | Fotoğraf: DHA

Geçtiğimiz günlerde MAK Araştırma Grubu Başkanı Mehmet Ali Kulat, Tele1’de katıldığı programda “Ali Babacan’ın DEVA Partisinin HDP ile ittifak yapabileceği” iddiasını gündeme getirmiş ve aynı programa katılan HDP Milletvekili Erol Katırcıoğlu da Babacan’ı olumlayan ifadeler kullanmıştı. Kulat’ın iddiası ve Katırcıoğlu’nun ifadeleri üzerinden yeni bir tartışma başladı ve medyada olası HDP-DEVA ittifakına ilişkin senaryolar yazıldı.

İktidarın propaganda aygıtının bir parçası olan medya organlarının böyle bir fırsatı kaçırması elbette beklenemezdi. Bu medya organları gündeme getirilen iddiayı bir “gerçek” gibi sundular ve burjuva muhalefetin oluşturduğu altılı masa içinde yeni bir tartışma başlatmak için kullanmaya çalıştılar. Böylece bir yandan altılı masanın her an dağılabileceği havasının yaratılması ve öte yandan da özellikle Akşener’in İYİ Partisinin Kürt sorunu karşısındaki şoven hassasiyetlerinin kışkırtılması amaçlandı.

Ancak artık Kürtlerden umudunu kesmiş olan iktidarın medyadaki sözcülerinin bu iddialar üzerinden yazdıkları senaryoları altılı masayı dağıtmak için kullanmaya çalışmaları sorunun sadece bir yanını oluşturuyor. Sorunun diğer tarafında Babacan ve DEVA’sının Türk ve Kürt burjuva liberal çevrelerinde parlatılmaya çalışılması gerçeği bulunuyor. Katırcıoğlu’nun söz konusu programda “Sayın Ali Babacan’ın yaptığı son açıklamaları tabii çok sempatiyle karşılandı zaten daha önceden beri de öyleydi bir bakıma yani özellikle Kürtlerin nezdinde” demesi, bu yaklaşımın tipik bir örneğini oluşturuyor. Özellikle Emek ve Özgürlük İttifakını “faydasız ittifak” olarak gören (Oysa sadece Kartal mitingine bakarak bile böylesine kritik bir süreçte bu ittifakın demokrasi mücadelesi bakımından üstlendiği rolü anlamak/görmek mümkündür) ve Kürt siyasetinin Türk burjuva siyasi çevreleri (blokları) ile pazarlık yapması gerektiğini söyleyen Kürt burjuva liberal çevrelerinin bu konuda oldukça hevesli olduklarına şüphe yok!

HDP’nin kapatılma tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde Kürt sorunu ve demokrasi konusunda yaptığı açıklamalar, Babacan’ın yeni bir “umut” olarak sunulması için kullanılıyor. Seçim hesapları, Kürtlerin oylarına göre yapılıyorken bu açıklamalar üzerinden Kürtlerde, Babacan ve DEVA’sı konusunda bir beklenti yaratılmak isteniyor.

Yanlış anlaşılmasın; karanlık bir rejimin ülkenin üzerine böylesine çöreklendiği bir dönemde Babacan’ın yaptığı konuşmalarda Kürt sorununun çözümünden, eşit yurttaşlığa dayalı demokrasiden, anadilinde eğitimden vs. söz etmesine itiraz edecek halimiz yok. Aksine bu açıklamalar, Kürtlerin taleplerinin meşruluğunun daha geniş çevreler tarafından anlaşılması ve demokratik çözümün dayanaklarının güçlendirilmesi bakımından kullanılmalıdır.

Bununla birlikte göz ardı edilmemesi gereken asıl nokta şudur: Babacan, Kürt halkında beklenti yaratmaya yönelik açıklamalar yapan, Kürtlerin demokratik mücadele birikimini sisteme yedeklemeye çalışan siyasetçilerin ne ilkidir ne de sonuncusu olacaktır. Üstelik Babacan’ın ülke tarihinin Kürt sorunu konusunda en istismarcı yönetimi olan AKP-Erdoğan iktidarı içinde kuruluşundan 2019’a kadar kalan bir siyasetçi olduğu da unutulmamalıdır.

Babacan, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada Erdoğan’ı Taç Mahal’ı ne için yaptırdığını unutan Babür İmparatoru Şah Cihan’a benzetiyor. Tıpkı AKP’nin “kuruluş değerleri”ni savunma adına Gelecek Partisini kuran Davutoğlu gibi Babacan da Erdoğan’ın AKP’nin “kuruluş ideallerinden ayrıldığını” söylüyor.

Peki, neydi bu kuruluş idealleri?

AKP-Erdoğan yönetimi, eğitim ve sağlık gibi en temel kamu hizmetlerine varana kadar ülke tarihinin en özelleştirmeci iktidarıdır ve Babacan bu iktidarda yıllarca ekonomi bakanlığı, ekonomi ve hazineden sorumlu başbakan yardımcılığı görevlerini üstlenmiştir. Babacan bu dönemde işçi sınıfına ağır çalışma koşulları ve güvencesizliğin dayatıldığı, işçi cinayetlerinin adeta bir kader gibi görüldüğü ve tekellere her türlü teşvik ve olanağın sağlandığı “büyüme” ile övünmektedir.

İktidarın ABD emperyalizminin “bölgesel taşeronluk” rolüne soyunmasına ve bu temelde bölgede müdahaleler gerçekleştirmesine Babacan’ın bir itirazı olmamıştır.

Bugün Kürt sorununun demokratik çözümünü ağzından düşürmeyen Babacan, iktidar içindeyken neden Kürt siyasetçilere karşı KCK operasyonlarının yapılmasına, “çözüm süreci”nin sona erdirilmesine, Kürt kentlerinin tanklarla-toplarla yıkılmasına itiraz etmemiştir?

Muhalefetteyken “Roboskî’nin hesabı verilmedi” açıklamasını yapmak kolay da Babacan iktidar içindeyken neden bu katliama yıllarca sessiz kaldı?

Bugün “Alevi meselesi”ni çözmekten söz eden (Mesele Alevi meselesi değil, diyanetin kapatılması ve devletin her türlü inanç ve inançsızlık karşısında tarafsızlığına dayalı gerçek bir laisizm sorunudur) Babacan, Erdoğan’ın Suriye’ye müdahale süreci içinde yaptığı mezhepçi açıklamaların hangisine itiraz etmiştir?

Uzatmaya gerek yok. Babacan’ın bugün savunduğu “kuruluş idealleri”; işçi sınıfına karşı sermayeden yana olmaktan, Batılı emperyalistlere bağımlılığı kurtuluş yolu olarak görmekten, Kürt sorunu başta demokrasi sorununu işçi sınıfı ve emekçi halkları burjuva düzene yedeklemek için istismar etmekten ötesi değildir.

Babacan, “restorasyon” isteyen burjuva çevrelerin dertlerine DEVA olmaya çalışıyor. Oysa işçi sınıfı ve halklarımızın reçetesinde insanca çalışma ve yaşam, halk egemenliğine dayalı demokrasi ve Kürt sorunun tam hak eşitliğine dayalı çözümü ile gerçek bir laisizm yazıyor. Bu reçetenin ilacı, Babacan’ın DEVA’sında değil; yine işçi sınıfı ve hak eşitliği isteyen Kürt halkı başta olmak üzere halk güçlerinin kendisinde, onların mücadele ittifakındadır.

Evrensel'i Takip Et