#SibelYanımdaydı

Fotoğraf: @FreeSibelTekin/Twitter
Hapishane dışındaki hayatın hızı ve çeldiricileriyle gündeliğe alışmaya çalışırken, arayanları geri dönüp arayamadığım, mesajlarını hâlâ yanıtlayamadığım yüzlerce dosta karşı mahcubiyetim bir yana, duruşma için İstanbul’a sevkim nedeniyle ancak birkaç günle sınırlı da olsa koğuş arkadaşlığı yaptığımız, Ankara’daki her eylemde yanımızda olan Sevgili Sibel Tekin için çekeceğim videoyu yetiştirememiş olmaktan mahcubiyetin ötesine geçen bir utanç duygusuyla yüreğim ağırlaşmış durumda. İddianamesindeki kimi ifadeler koğuşu olduğu kadar savcıyı da paylaştığımızı düşündürdü nedense. Karanlığı dert edinen bir belgeselin karanlıkta çekilemeyeceği, kadınlığın kamuflaj olarak görüldüğü bir metni ancak o adli tıp bildiği iddiasını yüzüme karşı söyleyip saçmalıklar dizisini ardı ardına sıraladığı belgeyi kaleme alan yazmış olabilir zira. Şimdi 23 Şubat günü duruşmasında yanında olmak, “Umuyorum ki buradaki süreli varlığım şubat sonunda sona erecek ve yine kameramla sokaklarda çekim yapmaya devam edeceğim. Sabırla özgür ve adil günleri bekliyorum”, sözünü boşa düşürmeden dayanışmayla Sevgili Sibel’i de yeniden kamerasıyla sokaklarda görmek için elimizden geleni yapmak boynumuzun borcu.
Hapishanelerden söz etmeye başlayınca ister istemez 5 gün önce cezaevi aracı içinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Necip Bulut'un baypas ameliyatı sonrası 2 ay hastanede yatağa kelepçelendiği için, “Beni bir daha hastaneye götürmeyin” sözleri düştü aklıma. Sevgili meslektaşım Ömer Faruk Gergerlioğlu paylaşmış, insan hakları ihlallerine yönelik her zamanki duyarlı tutumuyla gündeme getirmiş. Hapishanede konuşabildiğim neredeyse herkesin aynı kaygıyı paylaştığı, sevk aracının sağlıksızlığından kelepçeli muayene dayatmasına bütün uygulamaların insanların sağlık sorunlarına çözüm bulma arayışına engel oluşturduğunu elimden geldiğince hapishane günlüklerimde de aktarmaya çalışmıştım.
Hapishanede olmayanların durumu da pek parlak değil uzun zamandır. Kelepçe, sevk aracı gibi kısıtlamalar olmadan da sağlığa erişmek her geçen gün daha zor oluyor. CHP Balıkesir Milletvekili ve meslektaşımız Dr. Fikret Şahin, sağlıkta dönüşüm programıyla birlikte kamucu sağlık hizmetlerinin ortadan kaldırılmasına, sağlığın piyasalaşarak sağlık hakkımızın yok sayılmasına ilişkin Birgün’den Sibel Bahçetepe’ye yaptığı açıklamasında; “Türkiye, kişi başına düşen sağlık harcamalarında AB üyeleri ve aday devletleri arasında 908 Euro ile Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’dan hallice, sondan üçüncü sırada yer alıp, AKP’li yetkililer tarafından sıkça Türkiye’yi kıskandığı iddia edilen Almanya, sağlık alanında kişi başına yaptığı 4 bin 831 Euro ile Türkiye’nin 5.5 katı miktarında harcama yaparken, Yunanistan bin 731 Euro ile 2 kat, AB üye ülkeleri arasında son sırada bulunan Romanya ise bin 428 Euro ile ülkemizden 1,5 kat daha fazla sağlığa kaynak aktarmış. Yine 27 AB üyesinin kişi başına sağlığa harcadığı miktarın ortalaması 3 bin 159 Euro ile Türkiye’nin ortalama 3,5 katı imiş. OECD 2022 raporuna göre Türkiye, sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranında yüzde 4,6 ile 38 ülke arasında son sırada yer alıyor. AB üye ülkelerinin ortalama yüzde 10,9 harcama yaptığı bir ortamda, aday statüsünde olan ülkemizin nerdeyse 2,5 kat daha az bir harcama yapması kabul edilemez. Karşılaştığımız bu tablo, AKP yönetimi ve mevcut Sağlık Bakanlığı’nın ekonomi ve sağlıkta sınıfta kaldığının en önemli göstergesidir.”, diyerek memleketin tamamını içine alan sağlıksız koşulları ve bu sağlıksızlıkta piyasanın egemen kılınmasıyla tüketim nesnesine dönüştürülen sağlığımızı rakamlarla aktarmış.
Türkiye’de bizlere dayatılan insanlıktan çıkarma siyaseti hepimizin yaşam hakkına kastediyor. İnsan kalmak, özne olmakta ısrar etmekten başka yol yok. Duvarın hangi tarafında olduğuna bakmadan...
Evrensel'i Takip Et