Ortada kuyu var diye sağdan geçmek şart mı?
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel
Hocaların Hocası Prof. Dr. İzzettin Önder, Evrensel’de önceki gün yayımlanan köşe yazısında şöyle diyor:
“14 Mayıs 1950 eskiyi kapatma dönemi ise, 14 Mayıs 2023 tarihi de eskiyi kapatma dönemi olarak benimsenecekse, bu iki kapanış dönemlerini bir önceki dönemleri ile mukayese etmeliyiz. DP’nin işbaşına geldiği dönemde sıkıntılar ve savaşlar geride bırakılmış, ona rağmen ekonomide devletçilik döneminin kazanımları ülkeyi kısa sürede ileri düzeye taşımış idi. Peki, 14 Mayıs 2023 tarihinde böylesi kazanımlarımız var mı? Halkımızın kutsal duygularının her siyasi sıkışıklık dönemlerinde istismar edilmesi dışında sanayi ve tarım gibi temel ekonomi alanlarında ciddi bir başarı var mı? 1950 yılında yaşanan yol değişimi ulusal ekonomi ve kalkınma modelinden küresel emperyalizme duhul simgesidir. Buna karşın, 2023 yol değişiminin ise, neoliberalizmin halkımızı soyan küreselleşme ve finansallaşma politikalarından üretime ağırlık veren politikalara yöneliş olması umulmalıdır.
Peki, böyle bir yol değişimine olanak var mı? Buna karar verecek olan halktır. Halk ne zaman siyasi erkin etrafında yandaşlar ve emperyalist odakların kümelendiğini ve iktidarı halka hizmetten uzaklaştırıp, halkın sömürülmesine alet edildiğini anlarsa işte o zaman 14 Mayıs 2023 dönüşü çok isabetli olarak 14 Mayıs 1950 tarihli dönüşünden farklı ve halkların lehine gerçekleşir.”
Reel politik kaygıların, oy matematiğine sıkıştırılmış muhakeme tarzlarının ve bu eksende birbiriyle yarışan, parayı basana uygun hazırlanmış anketlerle beslenen kulis haberciliğinin tozu dumanı altında akıl teslim alınamaz. Alınmamalı. Eğer 2023 seçimlerinin, İzzettin Hoca’nın işaret ettiği gibi yıkımın çok daha köklü biçimde derinleşeceği şekilde sonuçlanması istenmiyorsa, seçim sürecine de, oy matematiğine sıkıştırılmış formüllerle yaklaşılamaz. ‘Tek adam’dan kurtuluşa imkan verecek en risksiz formül, gerçekten içinden geçtiğin toplumsal yıkım sürecinden çıkışa imkan verecek bir kapıyı açabilecek olan mıdır?
Tam da bu nedenle, yaklaşan seçimleri, sonrasında nasıl bir ülke tahayyül ettiğimiz sorusuyla birlikte tartışmak elzemdir. Diyelim ki riski sıfıra indirmek üzere, muhafazakar seçmenden de destek görme ihtimali en yüksek aday konusunda muhalefet cephesinde mutabakat sağlandı ve ilk turda bu adayla seçim kazanıldı. Parlamentoda da ‘Millet İttifakı’nın çekirdeğinde olduğu altılı masa ağırlıklı olarak önde çıktı.
Oluşacak yeni iktidar yapısı, büyük sermayenin canını hiç sıkmadan, devasa boyutlara gelmiş hayat pahalılığı içinde kıvranan emekçilerin, yoksulların alım gücünü yükseltecek, onları rahatlatacak adımlar atabilir mi? Daha şimdiden tıpkı 2001 krizinden bir yıl sonra tek başına iktidara gelen AKP’nin, halktan iki yıl süre istemesi gibi, belli bir süreye ihtiyaç duyulduğu söyleneceği açıksa -altılı masa liderlerinden bunu zikredenler oldu- bu süre ne zaman bitecektir?
Yine ülkenin en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorununda, ancak güvenlikçi politikaların aşılarak özgürlükçü adımlarla rızaya dayalı bir arada yaşayabilmenin mümkün olabildiği fikrine gelinebilecek midir?
Gençlerin ülkeyi terk etmek yerine, yeniden kurma heyecanına imkan verebilecek motivasyon böyle bir iktidar seçeneğinden çıkar mı?
Kaz Dağlarını gözü dönmüş bir para hırsıyla delik deşik eden ‘beşli çeteye’ dur demek, kültürel alandan gündelik hayatın çok çeşitli boyutlarına kadar uzanan derin tahribata son vermek, sermaye ve sağ karakteri baskın bir başka seçenekle mümkün olabilir mi?
Ortada kuyu var, sağdan geç diye diye yürünen yol buna imkan verebilir mi? Sağda da başka bir kuyu var sonuç olarak. Hangi zamandır o, ‘Tamam şimdi halkı da memnun edebiliriz’ denilebilecek zaman?
Yazıya ‘lezzet katmak’, ‘enerji vermek’ adına henüz bir sonuca bağlanmamış kulis bilgileriyle bu yazıyı yormayalım -zaten öylesi bir tarzla işimiz olmaz- ama şunu da söylemeden geçmeyelim. Memleket liberali pek kıymet vermese de, Emek ve Özgürlük İttifakının kilit konumunu daha da güçlü hale getirecek yeni adımların atılması sürpriz olmayacaktır. Ülkenin geleceğinin ‘Tek adam’ ittifakı karşısında, biraz ona da benzeyerek şansını artırmaya çalışan bir restorasyon ittifakına mahkum olmaması, seçimlerden sonraki dönemin, bu yazıya uzun bir alıntısıyla girdiğimiz Prof. Dr. İzzettin Önder’in umut ettiği biçimde yaşanabilmesinin de kapısını açabilir.
Egemen sınıf siyasetinin en gerici biçiminden kurtulmak adına onun daha az acı verebilecek versiyonuna teslim olmak kurtuluş diye sunulamaz. Eğer sosyalistler kendi programatik hedefleriyle yine kendi varlık gerekçelerini tartışılır hale getirmeden, ülkenin bugünkü kritik sürecinin ihtiyaçları arasında anlamlı, doğru bir dengeyi kurarak cesur adımlar atabilirlerse sermaye seçenekleri karşısında güçlü bir etki gösterebilirler.
Bunun için zamanın öncesine göre daha az olduğu da açık.
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00