25 Ocak 2023 04:25

Aile ve Lakoff tezi

George Lakoff

George Lakoff | Fotoğraf: Pop!Tech/Flickr (CC BY 2.0)

Paylaş

Geçen haftalarda ele aldığım KONDA ve Prof. Kağıtçıbaşı’nın aile tezleri Türkiye’deki aile tipini teşhis ederken bireyci-ortaklaşmacı (kolektivist) kültür ayrımını ölçüt alıyor. Ancak her iki yaklaşım da Türkiye’nin özgün aile yapısını tanımlamaya çabalarken iki önemli boyutu es geçiyor:

1) Türkiye’de ve başka ülkelerde aile çeşitliliği: Her ülkede aile kurumu dikkat çekici bir çeşitlilik arz ediyor. Bir ülke için belirli bir aile çeşidinin geçerli olduğunu varsaymak bu çeşitliliği görmezden gelmek ve idealize edilmiş bir aile politikası önermek anlamına geliyor. Halbuki, aile çeşitliliğini açıklamak, nedenlerini ve sonuçlarını ortaya çıkarmak etkili bir aile politikası geliştirebilmek için elzem.

2) Ailenin kültür kavgasındaki yeri: Türkiye, aile kurumunun siyasette öne çıkan kültür kavgalarında merkeze oturduğu yegane ülke değil. 1970’lerden itibaren aile başta ABD’de yeni sağ hareketlerin neoliberalizm hamlesinin ideolojik koçbaşı görevini gördü. Dünyanın dört bir yanında muhafazakar hareketler piyasalaşmaya ve güvencesizleşmeye karşı muhalefeti, “aile değerleri” kavramının öne çıktığı bir saldırıyla bastırmaya çalıştı. Peki, çok farklı aile yapılarını barındıran bu toplumlarda yeni sağın aileyi benzer bir şekilde siyasallaştırmasını nasıl açıklamalı? Nasıl oluyor da farklı kültürel geleneklerin hüküm sürdüğü toplumlarda muhafazakarlık ortak bir siyasal dil kullanıyor? Ailenin küresel ölçekte siyasallaşmasını nasıl ele alabiliriz?

Berkeley Kaliforniya Üniversitesi’nden bilişsel bilim ve dilbilimi profesörü George Lakoff’un çalışmaları aile sorununun bu iki boyutunu hesaba katmak için uygun bir çıkış noktası oluşturuyor. Lakoff, KONDA ve Kağıtçıbaşı’ndan farklı olarak Batı’nın lideri, modernliğin zirvesi ABD “geleneksel” olarak tanımlanan hiyerarşik aile modelinin siyaseten ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Hatta, Lakoff’a göre muhafazakar aile modeli yeni sağın 1970'lerden beri yükselişini açıklayan temel etkenlerden. Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye’deki muhafazakar aile politikasını Türkiye’nin eksik kalan modernleşmesinin ürünü, geleneksel kültürün kalıntısı olarak görmek güçleşiyor. Buna mukabil muhafazakar aileyi neoliberalizmin belirli ekonomi politik ve ideolojik işlevlerini yerine getiren modern bir kurum olarak değerlendirme imkanı doğuyor. Böylece, modernleşme kuramının geleneksel kültür olarak kodlayarak özselleştirdiği, idealize ettiği olguları güncel ekonomi politik ve ideolojik çatışmalar olarak değerlendirebiliyoruz.

Lakoff, 1960'ların toplumsal hareketlerinden bu yana Amerikan siyasetinin temel ideolojik çatışma hattını oluşturan ahlak çatışmasını inceliyor. Lakoff’a göre ahlaki dünya görüşü özkimliğin bir parçasıdır. Siyasetçiler zıt ahlaki dünya görüşlerine sahip oldukları için zıt siyasi tekliflerde bulunur, zıt pozisyonları savunurlar. Yazar, düşüncenin sadece yüzde 2’sinin bilinçli gerçekleştiğini, buna karşı yüzde 98’inin nöronal devrede (neural circuitry) oluştuğunu vurguluyor. Bilişsel bilimin (cognitive science) incelediği nöronal devre, farkında olmadığımız bir mekanizma, ancak Freudiyen anlamda bastırmanın hakim olduğu “bilinçaltı” değil. Bu mekanizma, insanın tecrübe ettiği olay ve olgularla nasıl ilişki kurduğunu açıklıyor. Lakoff’a göre dünya görüşüne uymayan olgular:

- Dünya görüşüne uyacak şekilde çarpıtılabilir
- Görmezden gelinebilir
- Reddedilebilir veya dalga geçilebilir
- Dünya görüşüne tehditse saldırılabilir

Lakoff, olguların ve olgularla desteklenen argümanların siyaseten mutlaka ikna edici olacağı fikrine karşı çıkıyor. Yazarı okurken, yıllardır ellerinde tablolarla birtakım rakamları açıklamaya ve iktidarı teşhir etmeye çalışan muhalefet siyasetçileri gözünüzün önüne geliyor. Muhalefetin rasyonel argümanları, iktidarın propaganda duvarına her çarptığında muhalefet cephesinde oluşan hayal kırıklığı (ve yer yer öfke) mevcut kültürel çatışmayı iyice harlıyor. Lakoff ise muhafazakar siyasete dair Amerikan merkez solunu şöyle eleştiriyor: Birçok liberal, dile getirdikleri olgulara rağmen muhafazakarları ikna edememeyi muhafazakarların bilgisizliği, aptallığı, açgözlülüğü, adiliği ve hatta deliliğine bağlıyor. Ancak Lakoff’a göre liberallerin bu tavrı bilişsel bilim ve nörobilimin inkarı anlamına geliyor. Kendi akıllarıyla, rasyonaliteleriyle gurur duyan bu insanlar gayet irrasyonel bir tavır sergiliyor, siyasetin ahlaki, mitik ve duygusal boyutunu reddediyorlar.

Lakoff’un “liberal” kavramını merkez sol olarak çevirmem Türkiye’de garipsenebilir. Ancak Kıta Avrupa’sından farklı olarak ABD’de liberal kavramı Türkiye’de merkez sol, düzen içi sol, sistem içi sol olarak tabir ettiğimiz siyasal alana denk düşer. Amerikan liberalizmi tarihsel olarak refah devleti ve sosyal politika uygulamalarını başlatmış ve savunagelmiştir. Başka bir ifadeyle, Amerikan (siyasal) liberalizmi sosyal liberalizmdir. Bu çerçevede Lakoff, ABD’deki ideolojik çatışmayı iki aile modeli arasındaki bir çatışma olarak tarif eder: Sert Baba Ahlakına (Strict Father Morality) dayanan muhafazakar aile modeli ve Müşfik Ebeveyn Ahlakına (Nurturing Parent Morality) dayanan liberal aile modeli. Bu modeller ve bunların siyasal rolleri üzerine yazmaya devam edeceğim. Ancak bitirmeden Lakoff’un Demokrat Parti çevrelerinde çok sözü dinlenir bir akademisyen olduğunun altını çizmek isterim. Amerikan merkez solunun bu etkili aydınının kültür kavgasına dair geliştirdiği tezlerin Türkiye’de hiç dikkat çekmemesi, sorunlarımızı hep kendimizle, kültürümüzle alakalı, sadece bize özgü olgular olarak görmemizden kaynaklanıyor. Bu açıdan karşılaştırmalı düşünmenin çok faydalı olduğunu düşünüyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa