Al birini vur birine

Fotoğrof: Pixabay
Ülke futbolunun lokomotifleri olduğu kabul edilen iki “büyük” kulüp sezon başından bu yana birbirleri hakkında bıkmadan usanmadan atıp tutuyor. Genellikle hakem eleştirisiyle başladıkları konuşmalarını, kimi kez imalar, göndermeler aracılığıyla kimi kez de doğrudan ve açık biçimde dile getirdikleri ağır suçlamalarla tamamlıyorlar. İçinde bulunduğumuz sezona özgü bir durum değil bu elbette. Bunu geçmiş yıllarda da yaptılar, gelecekte de yapacaklarından hiç kuşku duyulmaz...
Yaklaşık 120 yıllık geçmişe sahip kulüplerin yöneticileri, bu tarz açıklamalarıyla oyunun kültürünü özümsemekten, dolayısıyla oyunun gelişimine katkı sunacak bilinçten ve birikimden ne kadar uzak olduklarını ortaya koyuyorlar.
İçselleştirdikleri kazanma odaklı bayağı kültür, oyuna, rakiplerine ve kendilerine saygı duymalarını engellediği gibi, faziletli mücadele etmelerine de izin vermiyor.
Bu sefil kültür çerçevesinde, hakemleri baskı altına alma amaçlı ve rakipleri karalayıcı/suçlayıcı açıklamalarda bulunmak en önde gelen yönetici faaliyeti olarak dikkat çekiyor.
Birbirlerini sürekli olarak tezgah kurmakla ya da kurulmuş kirli tezgahların parçası olmakla suçluyorlar. Aslında dile getirdikleri iddiaları belgelerle, kanıtlarla ortaya koyabilseler çok önemli bir iş yapmış olacaklar. Ancak boş boş atıp tutunca bunun, ortamı germekten ve kendilerini rezil etmekten başka karşılığı olmuyor.
Yarattıkları gerginlik, körükledikleri nefret hiç umurlarında değil. Taraftar yığınlarını diri/heyecanlı tutmanın ve taraftar desteğini sürekli hale getirebilmenin yolunun, onları kışkırtmaktan geçtiğini biliyorlar. Düpedüz, “Polemikten, tartışmadan, gerginlikten avantaj sağlama” stratejisi izliyorlar.
Medya, çanak tutup gaz verme şeklindeki geleneksel rolünü oynayadursun, sert atışmaların, karşılıklı meydan okumaların taraftarlar arasında nasıl bir gerilim ve nefret dalgası yarattığına, özellikle sosyal medyadan tanık oluyoruz.
Tehditler, hakaretler, küfürler gırla uçuşuyor o mecrada…
Yöneticiler belli ki takımlarının oyun gücüne, yani sahadaki mücadelesine güvenemiyorlar. Güvenmemekte haksız sayılmazlar. Takımlarının oyunu, güven verecek seviyeden ve istikrardan uzak çünkü. Art arda puan kayıpları yaşayıp yarışta tökezlemeleri kimseyi şaşırtmaz. Bu nedenle onlar da işi sağlama almak adına “mücadeleyi” saha dışına taşıyorlar.
Oyunun gelişimiyle ilgili zerrece kaygıları olmadığı gibi, oyunun nasıl oynandığı da umurlarında değil. Tek dertleri kazanmak, şampiyon olmak…
Dünyada futbol hangi seviyelere geldi, bunlar hâlâ formadaki yıldız sayısı üzerinden birbirleriyle didişiyor. Formadaki yıldız sayısının fazla olmasından artık nasıl bir haz alıyorlarsa…
Pahalı transferleri futbolun olmazsa olmazı kabul edip menajerlerin oyuncağı haline gelen ve kulüpleri devasa borç yükü altına sokan da yine bu yöneticiler. O kadar yüzsüzler ki, sebep oldukları ağır tablo yüzünden utanç içinde kıvranacakları yerde, büyük bir şevkle yeni utançların öznesi olmayı sürdürüyorlar…
Bir gelişme, ilerleme sağlayabilmek için oyunu her şeyden önce, fanatik ergen zihniyetine sahip bu yönetici takımından kurtarmak gerekiyor…
Evrensel'i Takip Et