Sadece din yetmiyor
Fotoğraf: DHA
Erdoğan iktidarı seçim kampanyasına hızlı sayılabilecek bir giriş yaptı. Bu girişte halkın yaralarına merhem olmayacak ekonomik paketler başta geliyor. EYT’lilerin mücadelesi sonucu söküp aldıkları hakları teslim etmekte oyalanmakta olan iktidar, vergilerde ceza afları, trafik afları, önemsiz bazı borçların silinmesi, ev almayı kolaylaştırma vaadiyle sözde ucuz kredi -vatandaşın bununla ev alması olanaksız- imkanı, pahalılığın sorumlusu ilan ettiği zincir marketlerde fiyat denetimleri, Aile Bakanlığına bağlı devlet memurlarını ev ev gezdirerek “yardım paketleri” ulaştırma çalışmasına hız vermek vb. gibi adımlar atıyor. Seçimler yaklaştıkça bu adımlara yenilerinin ekleneceği kolayca anlaşılabilir.
Açıkça görülüyor ki tek adam yönetimi dini sınırsızca kullanma marifetine rağmen, genel olarak dinin bu dünyanın acılarına, gerçek hayatın halkın önüne çıkardığı sorunlara, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin açtığı derin yaralara çare olamayacağını çok iyi biliyor. Dini alanda başörtüsü, aile üzerine yapılan demagojiler devam ederken, bunların etki alanlarının sınırlılığı hesap ediliyor ve “vaaza”, “dini telkinlere” değil, gerçek “paketlere” ağırlık veriliyor. Dini propaganda ancak gerçek paketlerin eklentisi olarak işlev görebiliyor. Ama halkı içine sürükledikleri yoksulluk uçurumu o kadar derin ki, bu alanda atacakları hiçbir adım kendilerinden hesap sorulmasını engelleyemeyecek.
Elbette bunların yazılmasının temel bir gerekçesi var. Bazı çevreler Erdoğan iktidarının “dini ağırlıklı milliyetçi, muhafazakar kemikleşmiş bir ideolojik taban” yaratmayı başardığını, ne yapılırsa yapılsın bunların iktidarı destekleyeceğini, zaten bu nedenle AKP oylarının yüzde 30’ların altına düşmediğini ileri sürüyorlar. Evet iktidara başta tarikatlar olmak üzere, dini gerekçelerle destek veren halk kesimleri bulunmaktadır. Ama bunların oranı, oy oranları ile örtüşecek düzeyde değildir. Genel olarak anketlere, yapılan araştırmalara bakıldığında bu yüzde 30’un 3’te 1’i düzeyinde bir kesimin “dini ideolojik” nedenlerle davrandığı anlaşılmaktadır. İktidarın kemikleşmiş bu kesimlere ihtiyacı var ama sadece bu kesimlerle de seçim kazanamayacaklarını bilecek kadar da realistler! Halkın derdine deva olmasa da ekonomik paketler de zaten bunun için açılıyor.
Birleşik Kamu İş’in açıkladığı son açlık ve yoksulluk sınırı rakamları ortaya net bir tablo getiriyor. Buna göre açlık sınırı, temel gıda fiyatlarında yaşanan yüksek oranlı artışlarla dört kişilik bir aile için ocak ayında bir önceki aya göre 737 lira artarak 9 bin 796 liraya kadar çıkmış durumda. Bu açlık sınırının daha işçi ve emekçinin cebine girmeden asgari ücretin üzerine çıktığı anlamına geliyor. Yoksulluk sınırı ise 870 lira artarak 26 bin 994 liraya çıkmış. Yoksulluk sınırında, son bir yıllık dönemdeki artış ise 11 bin 982 lira olmuş. İşçi ve emekçiler gıda ve gıda dışındaki harcamalardaki yüksek artışı çarşıya, pazara çıktıklarında kendi yaşamlarında doğrudan görüyorlar ve yapılan hiçbir demagoji bu gerçeklerin üzerini örtemiyor.
Emekliler ise en düşük emekli maaşının asgari ücret düzeyine çekilmesini talep ediyorlar. Bu talebin kendisi bile emeklilerin sefil bir yaşama mahkum edildiklerini açık seçik ortaya koyuyor. Asgari ücretin tespit edilmesinde belirleyici bir konuma sahip olan devlet, geliri açlık sınırının altında kalmış asgari ücretli emekçiye ‘Siz bu miktarla geçinebilirsiniz’ derken, aynı devlet, sıra emekliye gelince ‘Siz asgari ücret altında da yaşayabilirsiniz’ diyerek onları açıkça sefalet içinde yaşamaya ve açlığa mahkum ediyor.
Erdoğan’ın seçimlerde mevcut Anayasa’ya göre aday olamayacağına güçlü bir biçimde karşı çıkmayıp, bunun “mağduriyet” yaratacağını ileri süren ana muhalefet partisi, yaşanılan süreçte asıl mağdur edilenlerin işçi ve emekçiler olduğunu unutmuş görünüyor. Ama işçi ve emekçi halk bu mağduriyeti günbegün yaşamaktadır ve bundan kimlerin sorumlu olduğunu da çok iyi bilmektedir.
Seçim dönemleri aynı zamanda iktidarlarla politik olarak hesaplaşma dönemleridir. İşçi ve emekçi halkın örgütlenme ve bilinç düzeyi nesnel koşullarında uygun olmasıyla başka türden hesaplaşmaları gündeme getirebilse de, şimdilik görünen o ki emekçi halk bu hesaplaşmayı seçimlerde yapacaktır. Halkın bu konuda yeterli politik olgunluğu bulunmaktadır. Bu olgunluk kimi getireceği konusunda yeterli değilse de, kimi götüreceği konusunda genellikle yeterlidir ve şaştığı pek görülmemiştir. 2002 seçimlerinin büyük temizliği halen hatırlardadır. Yeni bir temizliğin vakti yaklaşıyor.
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53