29 Ocak 2023 05:00

İktidarın seçim kazanmak için daha kaç kanala ihtiyacı var?

iki siyasetçi medya önünde tartışıyorlar, illüstrasyon

Fotoğraf: pch.vector/freepik

Paylaş

Medyanın üzerindeki baskılar tam gaz devam ediyor. Bu hafta ilk olarak Yıldız Yazıcıoğlu işini yapıp soru sorarken “İşine bak!” diye itildi. Yazıcıoğlu, yalnızca okuyucuların/izleyicilerin ya da gazetecilerin değil, Ankara’daki siyasetçilerin gayet yakından tanıdığı bir isim. Dolayısıyla, bugün “ajan” vs. gibi hakaretler ediyorlar ama geçmişte de onun gazeteciliğine ihtiyaç duymuşlardı, yarın da duyacaklar. Ama işte siyaseten sıkışanlar saldırganlaşabiliyor. Çünkü bunu yapabildikleri bir ortam var. İletişim Başkanı Fahrettin Altun mesela, bir mitingde bir iktidar gazetecisine tepki gösterilse hemen geçmiş olsun deme gereği duyuyor ama soru soran gazeteci bir siyasetçi tarafından itildiğinde sesi soluğu çıkmıyor. Ankara’dan bir başka gazeteci arkadaşımız Hale Gönültaş’a ise bir annenin devlet yurduna emanet ettiği kızına dair iddialarını haberleştirdiği için soruşturma açıldı. Dahası iki polis evine gelip tehdit etti. Bunlar Erdoğan’ın “Herkes istediğini yazmakta, söylemekte, ifade edebilmektedir” sözlerinden 20 gün sonra olanlar. Bir de Sinan Aygül var, uğradığı sistematik baskıya daha önce de bu köşede yer vermiştim. Birisi CİMER’e "Sinan Aygün adli şahıs tivitirda ürgüt propagandası yapıyor siz midahale etmezseniz ben mudhale yapacam" diye yazdığı için geçen hafta TEM’e çağrılıp ifadesi alınmış.

Son dönemde ilaç sektöründeki yolsuzluk iddialarını dile getiren Murat Ağırel’in haberleri hiç şaşırtıcı olmayan biçimde engellendi, ancak yetmedi bir de üstüne, Ağırel’in haberleri nedeniyle kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için yürürlüğe konulan 6284 sayılı kanun kapsamında Eski AKP Milletvekili Şükrü Ayalan için koruma kararı alınmış. Keşke İstanbul Sözleşmesi’ni de iptal etmeseydiniz belki ondan da yararlanırdınız. Bildiğimiz alıştığımız şeylerin üzerine her gün bizi şaşırtacak yeni yöntemler ekleniyor.

Bunların elbette bir nedeni var. Seçim süreci baskıların artacağına işaret ediyor, ancak diğer taraftan iktidarın medyayı büyük oranda kontrol etmesine rağmen önüne geçemediği karşıt hegemonik alan, üstelik az sayıda mecra ve gazetecinin çabasıyla gündemi belirliyor. Engelleme yetmiyor, aşağılama, itilip kakılma yetmiyor, para cezaları, soruşturma ve kovuşturmalar yetmiyor, sosyal medya trolleri işe yaramıyor. Fark ettiyseniz artık bakanlar kendileri ile ilgili her iddiaya tazminat davaları açmaya başladılar. Rakamlar havalarda uçuyor, üstelik bunlar mecralara değil doğrudan gazetecilere açılan davalar. Tekzibin konusu olabilecek açıklamalar kişilik haklarının ihlali, hakaret gerekçesiyle binlerce liralık davalara konu oluyor. Nasıl sonuçlanacağından bağımsız olarak bu gazeteciler için avukat masrafı, mahkeme sürecinde adliye mesaisi demek. Bunun bir adı var, kısaltması SLAPP (Strategic Lawsuit Against Public Participation) yani kamu katılımına karşı stratejik davalar. Yalnızca Türkiye’de değil dünyada da yaygın bir taktik, bu yolla gazeteciler, insan hakları savunucuları yıldırılmaya sindirilmeye çalışılıyor. Yeni bir olgu değil ancak son zamanlarda haber ya da köşe yazısı nedeniyle hakkında bu tür stratejik davalar açılan gazetecilerin sayısı çok arttı.

İktidarın medya gücünden memnuniyetsizliğine dair dikkat çekici bir başka değişim de medya sahipliğinde gözleniyor. AKP iktidara geldiği 2002’den itibaren medya iklimini değiştirmeye çabaladı. 2007’de taktik değiştirdi, kendisine yakın bir medya gücü oluşturdu. 2013 Gezi’yle ortaya çıkan korku medya içine komiserler yerleştirmesiyle sonuçlandı. Nihayetinde bir önceki başkanlık seçimi öncesi ana akım denilen alanı tamamen bitirdi. Bu süreçte iktidara yakın medya, Erdoğan’a ‘aşık’ ya da geçmişte korumalığını yapmış sermayedarların elinde dolaşıp durdu. Ancak biz onların kim olduklarını biliyor ve ihaleler yoluyla nasıl güçlendiklerini gözlemleyebiliyorduk. Diğer taraftan bu kanalların, yapılan haberlerin niteliği, çıkardıkları konuklar vs. nedeniyle yüzde 51’lik seçmeni ikna etmesi mümkün görünmüyordu. Bu arada ilginç bir şey oldu, medyada sahiplerinin kim olduğunu bilmediğimiz ama toplumda muhalif olarak nitelendirilebilecek isimlere alan da açan bazı televizyon kanalları türedi. Sahiplerinin isimlerine ulaşabiliyoruz bir şekilde, ama ne iş yaptıklarını bilmiyoruz, neden medyaya yatırım yaptıklarını anlamıyoruz. Hatırlayacağınız üzere en son TV100’de Uğur Dündar’ın programına katılan Kemal Kılıçdaroğlu konuşurken SADAT adlı paramiliter yapının reklamlarının yayınlanmasıyla bu konu biraz gündeme geldi. Sonunda kanal ve Kılıçdaroğlu işi tatlıya bağladı ama sorular baki kaldı. Bu arada SADAT’ın öfkesi geçmedi verdikleri reklamlara dair bir fatura yayınladılar. SADAT da dahil olmak üzere TV100’e prime time bile bant reklam vermenin saniyesi 100 liraymış. Kuşaklar elbette daha pahalıdır ama bu da önemli bir gösterge. Saniyesi 100 liraya reklam yayınlayarak bu kanal nasıl ayakta kalıyor? RTÜK’e lisans ve frekans ücretini nasıl ödüyor? Çalışanlarına nasıl maaş veriyor? Kimdir Necat Gülseven, 2018’de durduk yere neden bir haber kanalı kurmaya karar vermiş; medya grubunun başına neden Murat Kelkitlioğlu’nu getirmiş? Dahası muhalif gazeteciler neden o kanaldaydı? Geçen hafta Barış Yarkadaş ve Gürkan Hacır ayrıldıklarını duyurdular ama neden ayrıldıklarına dair bir açıklama yapmadılar.

Evde televizyon izlemek için kullandığımız dijital uydu platformunun haber kanalları bölümüne yeni bir kanal yerleşti yakın zamanda: Lider Haber. Antalya merkezli bir kanal ama artık yerel sınırları aşmaya karar vermiş. Neden ve nasıl o skalaya geçti bilemiyoruz. Sahibi Ender Alkoçlar. Taşlar biraz yerine oturmaya başlıyor. Lider Haber’e bildiğimiz siyasetçiler de konuk oluyor. Programcıları arasında Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı, Ufuk Uras, Nedim Şener, Hilmi Taşdemir gibi isimler var. Sizin de ilginizi çekmeye başladı mı? Ender Alkoçlar turizmden para kazanan ancak aynı zamanda AKP’ye de yakın bir isim. TV100’ün 100 liraya reklam sattığı bir sektöre neden girmiş olabilir? Belki siyasete atılacaktır. Geceleri Yeşilçam filmleri yayınlıyor. Reklamlarının hemen tümü kamu kuruluşlarından. Program yapanlar iktidar medyasına çıkamayan, görüşlerini ifade edemeyen insanlar değil. Lider Haber’e destek olmak için para almadan program yaptıklarını da hiç sanmıyorum. Akla iki soru geliyor ya iktidarın beslediği gazetecilere yeni gelir kapısı yaratmak gerekti ya da tamamen iktidar medyası gibi görünmeyen yeni kanallara ihtiyaç hasıl oldu. İkincisiyse bu kanallara biraz muhalif sesler yerleştirmeli. Gazetecilerin böyle puslu günlerde nerede duracaklarına çok dikkatli karar vermesi gerekiyor. Şeffaf olmayan yapıların içinden söylenen sözlerin değeri, gün geliyor patronun Çakıcı ile fotoğrafı üzerinden ölçülebiliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa