05 Şubat 2023 04:10

Sıradanlığın bilgeliği: Fevzi Gödek

Fevzi Gödek (Fotoğraf: Kişisel arşiv)

PAZAR
Paylaş

5 Şubat 2017’de bu sayfada “Kendine sürgün insanlar” başlığıyla yayımladığım yazıya şu cümlelerle başlamıştım: “Hayatın içinde, içimizde yaşayan bir berduşun da bir kağıt toplayıcısının da kendine sürgün bir yaşam sürdüren müzisyenin, ressamın, şairin-edebiyatçının da ulaşılmayı bekleyen yaşam öyküsü vardır. Her insanın şiiri de öyküsü de olabilir keşfedilmeyi bekleyen, saklı tutulan.”

Aynı yazıda şu cümlelere de yer vermiştim: “Kendine sürgün’ yaşamayı, cinayet insanı olmaktansa cinnet insanı olmayı seçmiş insanlar, onlarca kırık dökük hayat vardır bildiğimiz.

Sinemamızın ilk yıldızlarından Cahide Sonku’nun iç acıtıcı yaşam öyküsü bilinir; müziğe “Sultan-ı yegâh” gibi bir başyapıt ve onlarca eser armağan eden Ergüder Yoldaş hayatının bir bölümünü Büyükada’da “bir mağarada” ‘kendine sürgün’ yaşamayı seçtiğini kaçımız anımsarız? Ya da Yıldırım Önal’ın, beyaz kefenleri içinde protestosunu haykıran Ferda Ferdağ’ın, oturacak kiralık ev bile bulamayan Özcan Özgür’ün yaşadığı dramları…

Kaçımız çöplükleri karıştıran ya da soğuk bir kış günü bir köşede yarı çıplak uyuyakalmış (belki de ölmüş) berduşların hayatını merak etmiş, araştırmıştır. Neler yaşamış, neden böyle bir karşı duruşu (Evet, birçoğu için -bilinçleri oranında- bu bir tavır, bir karşı duruştur) seçmişlerdir. Bir berduş nerede, nasıl ölür; cenazesi kimler tarafından, nereye ve nasıl kaldırılır? Bir sanatçı (zaten kendine sürgünken) neden Büyükada’da bir mağarada yaşamayı seçer? Neden insanlar onları anlamaya çalışmak, seçimlerine saygı duymak yerine, kendi çıkarları için onlara zarar vermeye kalkarlar? Hayat, erdem ve belki de aşk yorgunu bu kırgın insanlar ruh uyuşmazlığı, uyumsuzluk yalnızlığı içinde daha kaç yüzyıl acı çekecekler?

SIRADANLIĞIN BİLGELİĞİ

“Sıradan” diye tanımlanan, dışlanan insanlar arasından dahiler, bilgeler de olduğunu yaptığı işlerden ya da öğrendiğimiz düşlerinden görürüz. “Köyün delisi” denilenlerin kimi zaman köyün dahisi, bilgesi olduğunu gördüğümüz örnekler vardır. Sanatın içinde eğitimsiz köylü ressamlar, sinemacılar değerli eserler bırakmışlardır. Bunun bizdeki önemli örneklerinden biri de arkasında “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” gibi bir başyapıt film bırakan Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik köyünde doğup yaşayan Ahmet Uluçay’dı. Her “düşbaz” gibi biraz delidir. Onun deliliği dahiliğindendir. “Köyün delisi” diye bellenen kimseler bilge kişilerdir çoğu zaman. Bilge ve Dahi Sinemacı Ahmet Uluçay da köyün delisi gözüyle bakılabilecek düşünü gerçekleştirir.

İstanbul’da Beyoğlu’nun, Kadıköy’ün, Beşiktaş’ın, Hisar’ın balıkçısından, seyyar satıcısından, hatta berduşundan inanılmaz hayat hikayeleri çıkar. Bu başka kentler için de böyledir.

BİR DÜŞBAZ; FEVZİ GÖDEK

Aydın’ın ilçelerinden Didim’de yaşayan Seyyar Tatlı Satıcısı Fevzi Gödek de böyle “düşbaz”lardan biri. Didim’de yaşayan, İstanbul’dan eski arkadaşım, kadim dostum Ali Ekrem Budak’tan dolayı haberdar oldum; Ali Ekrem’in Fevzi Gödek’le gerçekleştirdiği söyleşi notlarını bana iletmesiyle bilgi sahibi oldum, tanıdım.

1962 Çorum doğumlu olan Fevzi Gödek “Hiçbir insani özelliğimi seçme şansı tanınmayan bu hayatta en büyük eksikliğim, annemi 2 yaşımdayken kaybetmiş olmamdır” diyor. Israrlarına rağmen, ekonomik koşullar nedeniyle babası okutmaz. Okuyabilseydi çocukluğunda düşlerine giren sinema okumak istiyordur. Bu nedenle hayatı boyunca ilgi alanları kitap okumak ve sinemada film izlemek olur. Okuduklarından ve izlediklerinden etkilenerek öyküler, senaryolar yazar.

Babası, bir gün yastığının altında bulduğu, yazdıklarının olduğu defterini yırtıp atar fakat bu Fevzi Gödek’i yıldırmaz, yazmayı sürdürür. Hayatının tüm engel ve olumsuzluklarına rağmen yazabildiği 22 öykü ve senaryosu vardır ve en büyük hayali, bunlardan bazılarının filmini çekmektir.

Müzikle de ilgili Fevzi Gödek, “İngiliz Soprano Sarah Brightman ve Kör Tenor Andrea Bocelli’nin ‘Time To Say Good By’ adlı parçalarını, içer gibi dinlerim, Pink Floyd ve Pavarotti’yi de öyle” diyor ve ekliyor; “4 tane de senfonik müzik bestem var.”

10-12 yaşlarında İzmir Bornova Çocuk Yetiştirme Yurdunda, 3 yıl kalan Fevzi Gödek rüyalarında sinema sahneleri görür, Yılmaz Güney’le rüyasında rakı içer. Koğuşta herkes uyurken izlediği bir film sahnesini canlandırır. İki sevgisiz üvey anne ile büyüyen ve bugünlerde Didim’de seyyar tatlıcılık yapan Fevzi Gödek, çocukluğunu yeterince yaşayamamış olmanın acısıyla sokaklarda tatlı satarken çocuklara takılır, şakalar yapar. Sokak hayvanlarıyla bir insanla konuşur gibi konuşur. Arabaların sesleri ona orkestra müziği gibi gelir, yaşadıklarını bir film izler gibi yeniden yaşar.

Bodrum’da 22 yıl inşaatlarda çalışmış, ucuza çalışıp, pahalı yaşamıştır. “En büyük düşmanlıkları kendi sınıfından insanlarda yaşadığını söyler.

Birgün Aydemir Akbaş’la tanışır. Yazdığı öykülerini, senaryolarını okutur. İkisini çok beğenen Aydemir Akbaş İbrahim Tatlıses’le tanıştıracağını söyler fakat tanıdığı bir karakter oyuncusu “Sakın görüşme” diyerek olumsuz cümleler kurup kafasını karıştırınca Aydemir Akbaş’la tekrar görüşmez. Hata yaptığını belki de çok büyük bir fırsatı kaçırdığını düşünür.

Not: Fevzi Gödek’le ilgili yazımızı haftaya tamamlayacağız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa