Sınır üstü ‘tabiat dersi’: Kan verelim, can suyu olalım

Fotoğraf: Sezgin Pancar/AA
Tabiatın sınırlarının ülke sınırlarını, deprem ve eşlik eden kar, yağmur, dondurucu soğukla silikleştirdiği bir günün ardındayız. Tabiatın bize hatırlattığı, insan olamayanın yurttaş olamayacağıdır. Bir büyük depremi siyasi harita üzerinden anlatanlar, ele alanlar; hoşça kalın. İnsanlığı deprem değil bu ayrımcılığınız yaralıyor.
Ece Ayhan’ın ‘Devlet ve Tabiat’ şiir kitabı, kim bilir hangi virane binanın altında, hangi yaralı kardeşimizin usunda yazılmaya devam ediyor...
Her şey bir yana hastanelerin depremde yıkılmasını kabullenmek zor. Yaralar sarılınca açılmak üzere not düşelim bir yerlere.
Suyun, en basitinden gofretin bile son kullanma tarihinin etiketlenme yasal zorunluluğunun olduğu bir ahvaldeyiz. Peki neden feleğin (depremlerin) çemberinden geçmiş yörelerde yaşadığımız ‘beton’ binaların son kullanma tarihlerini dış cepheye görünür bir şekilde asma, tapu verilerine işleme yasal düzenlemesi yok!
Depremin ardından ilk dört saat ana akım TV kanallarından usumda kalanlar:
• Ekranda bir harita, deprem gören iller kırmızı. Güneyinde boydan boya sınır çizgisi, ötesi bomboş bir coğrafya. Bırakalım “tabiat dersi”ni insanlık dersinden de sınıfta kaldınız ya, başka da bir şey demeyeceğim...
• Şimdi ‘reklam arası’ diyen o ‘ciddi’ haber kanallarının hiç olmazsa bir tanesinde ‘reklamınız batsın, istifa ediyorum’ diyen bir sunucu yaralarımızı ne kadar da sarardı, ne kadar da ‘yurttaş’ olduğumuzu kıyısından kenarından hissettirirdi...
Dönelim şimdilik depremin dışında kalan illere. Şehir hastanelerinden memnun muyuz? Hani kent içinde çokça hastaneyi kapatıp tek bir büyük hastaneye taşıdıkları, o devasa yapılardan?
Misal bir önceki son büyük depremin yaralarını, yıkılan binalar bağlamında hâlâ çözememiş İzmir’in şehir hastanesine, depreme uyandığımız bu günde taşınmayı.
Hayal edebiliyor mu yaşayanlar! Kentin dışında, otoyolun kıyısında, bağlantı yolları, metro vb bağlantıları olmayan, yakın zamanların ‘dağ başına’ olası bir depremde kim nasıl ulaşabilecek? Şehrin içine yayılmış hastaneleri kapatmak nasıl bir ‘rantsal’ anlayış?
Tabiatın bize hatırlattığı, insan olamayanın yurttaş olamayacağıdır. Her birimizin vatanının sınırlarını, pasaportlar değil kalbimiz ve ona sızan beynimiz belirler.
Acımız derin, “kelimeler kifayetsiz”.
Şimdi az konuşma zamanı!
Haydi: Kan verelim, insanlığa can suyu olalım...
İLGİLİ HABERLER

Evrensel'i Takip Et