Can suyu olamadık

Fotoğraf: Evrim Aydın/AA
Ölüm ile sınanmış her yaşam yeni ekilen çiçek ve bitki misali ihtimam gerektirir, bir başkasının acil yardımına ihtiyaç duyar. Halkın dağarcığında yer edinmiş ‘can suyu’ sözü boşuna söylenmemiştir. Söz konusu insan olunca buna acil dayanışma diyoruz.
Bitkiler yeni ekildiklerinde ya da saksıları değiştirildiğinde su verilir. Buna can suyu denir. Eken bilir, hız olmazsa yaşam olmaz. Son depremde çaresiz hissediyoruz her birimiz kendimizi. Bırakalım enkaz altında kalanları kurtulmayı başaranlara dahi ‘can suyu’ verebildik mi?
Sabah TRT 3 radyo dinlerken çok hüzünlendim. Bir devlet kurumunun “24 saatte 500 adet makarna dağıttığı” da haber olabilmişti. Oysa yakın iller dahil gönüllü yardım organizasyonları KHK’ler ile kapatılmamış olsaydı ‘can suyu’ bağlamında durum başka olabilirdi. Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ve diğer birçok dayanışma yapılanmasını kapatan zihniyetin depreme bağlı ölüm ve hastalıklarda vebali büyük.
Yerel yönetimlerin yok edildiği, kayyum uygulaması ile belediyeciliğin bitirildiği bir coğrafyayı da vurdu deprem. Kayyum bir yerel yönetim modeli değil. Ve merkezi hükümet her boyutu ile deprem öncesi ve sonrası ile yıkımın, çaresizliğin sorumlusudur. Unutmadık, unutmayacağız…
İlk yardımın hası gönüllü ve hızlı olabilendir. Doğası gereği devlet organizasyonları büyük ve bu nedenle de hantaldır, görevlendirmeler emir kipi iledir. Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kurumları, meslek odaları bu tür durumlarda ilk 24-48 saatte çok daha hızlı davranabilmekte. Ülkede özellikle son 7 yıldır bu kültürün yok edilmeye çalışılması, baskıya uğraması depremde dezavantaj yarattı.
Bir ironi olarak hekim meslek örgütü TTB kapatılma kıskacında, Merkez Konsey üyeleri ceza talebi ile bu hafta mahkemede olacaklar. Oysa gönüllü sağlıkçı organizasyonunu hiçbir devlet kurumu TTB kadar hızlı ve işlevsel kılamaz.
Büyük Marmara depreminin ikincisinde Adapazarı’na ilk ulaşan yardım ekibi ne Ankara ne de başka illerdendi. İzmir Tabip Odası ve birlikte hareket eden SES idi ilk varan. Megafon ile sokakları turlayan da onlardı. Bu bir deneyim, gönüllük ve bir o kadar da örgütlü aklın ‘can suyu’ organizasyonu idi. Deprem duyulduğunda aktivistler telefonlaşmıştık. Mustafa Vatansever gece tabip odasını açıp megafon ve var olan ilk yardım malzemelerini aldı, ben ve Sevgili Mehmet Atal, Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesinde buluştuk. Hiçbir yetkiliden izin almadan, acil servis ilaç ve tıbbi malzeme deposuna nöbetçi arkadaş ile girip, bir tutanak tutarak tıbbi malzemeleri minibüse yükledik. Bugün eksik olan ne dersek, tam da bu yaklaşımdır.
AKP salt ülkeyi ve kurumları baskı altına almadı, bu yolla aynı zamanda meslek odaları dahil demokratik kitle örgütlerinin reflekslerini yavaşlattı.
Acımız büyük.
Gün dayanışma zamanı.
Gün Suriye, Kıbrıs ve Türkiye halklarının deprem acılarını ayrıştırma değil buluşturma, birlikte çözüm üretmeyi talep etme zamanı.
Evrensel'i Takip Et