10 Şubat 2023 04:58

Bu enkaz kaldırılacak

Enkazda bir kepçe binada çalışanları taşıyor.

Fotoğraf: Serhad Zafer/AA

Paylaş

Maraş merkezli on ili, yaklaşık 14 milyon nüfusu etkileyen deprem büyük can kaybına ve yıkıma yol açtı. TV kanalları enkaz haline gelmiş şehirlerin görüntülerini yayımlıyorlar. Bu yazı yazıldığı sırada ölümler 14 bini aşmıştı. Yer Bilimci Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, “Tahmininin 200 bine yakın kişinin göçük altında kaldığı yönünde olduğunu” belirtiyor. Bunun anlamı ne yazık ki on binlerce ölümün olacağıdır. Deprem bölgesindeki halk enkazları tırnaklarıyla kazıyarak insanları kurtarmaya çalışıyor. Arama kurtarma çalışmaları ise hem illere göre bir gün, iki gün gecikmeli, hem de son derece yetersiz, koordinasyonsuz, beceriksiz ve tam anlamıyla sefil bir görünümde.

TV’lerden, bölgeden çekilen videolardan, resimlerden gördüklerimiz yıkılan binaları, enkaz yığınlarını, ölen ve feryat eden insanları önümüze getiriyor. Ama bu görüntünün altında temel bir gerçek daha yatıyor. O gerçek ise şu, bu enkaz iflas eden, çürüyen, kokuşmuş bir yönetimin enkazıdır. Devleti, bu anlayış 20 yılı aşan bir süredir yönetmektedir. Erdoğan iktidarının en çok övündüğü konuların başında inşaatçılık gelmektedir. Ama deprem sonrasında ne yaptıkları yollar şehirlere ulaştırmış, ne hava alanları acil yardım ulaştırabilmiştir. Kağıt gibi parçalanan yollar, ikiye bölünen pistler, akordeon benzeri çökmüş binalar, susuz, elektriksiz, yiyeceksiz kentler bu iktidarın eseridir. Deprem gibi bir afette en değerli olan zamandır ve bu zaman sorumsuzca ve beceriksizce harcanmıştır.

Bu yaklaşımın faturası deprem gibi doğal bir doğa olayının büyük bir afet haline dönüşmesidir. Yer bilimcilerinin, deprem uzmanlarının tekrarlaya tekrarlaya adeta ezberlettikleri bir gerçek var ki, o da şu “Deprem değil, bina öldürür.” Şimdilerde bu gerçeğe şunu da eklemek gerekiyor; sadece bina değil iktidar da öldürür. Nedeni ise açıktır, yıkılan her binanın sorumluluğu ona izin veren, göz yuman yöneticilere aittir. İktidar ne sağlam bina yapmayı, ne de bir deprem ülkesi olan ülkede aramayı, kurtarmayı, yardım etmeyi becerebilmektedir. Bunların karşılığı on binlerce ölümdür. Bu anlayış sel gibi, yangın gibi, deprem gibi her doğa olayının afete dönüşmesine neden olmuştur.  

Bu depremin ortaya çıkardığı ve kanıtladığı en büyük gerçeklerden birisi halkın olağanüstü dayanışması, fedakarlığı, her türlü zorluğun üstesinden gelmek için gösterdiği çabadır. Yaygın bir şekilde örgütlenen yardım kampanyaları, gönüllülerin arama kurtarma ekiplerine yardım isteği en belirgin davranış biçimleri olarak görülmektedir. Halk karşısında göremediği, yardımını alamadığı resmi yetkililerden, iktidarın temsilcilerinden hesap sormaya da yönelmiştir. Adıyaman’da valiliğe yürüyen halk protestosunu çarpıcı bir biçimde ortaya koydu.

İktidarın kendi sefaletini, beceriksizliğini, halkın acılarına karşı duyarsızlığını örtmek için bulabildiği tek yöntem ise olağanüstü hal uygulamasıdır. Böylece halkın öfkesini bastırmayı, deprem konusunda gerçekleri aktaran basın ve yayının sesini kesmeyi, sosyal medyayı denetim altına almayı halkın dayanışmasını engellemeyi başaracağını sanmaktadır. İktidarın fetvacısı Diyanetide unutmamak lazım. Deprem sonrasında enkaz altında sağ kalan ve kurtarılmayı bekleyen vatandaşlar varken, Diyanet onlar için sela okutulmasını istedi, yani onları daha ölmeden mezara koydu. Erdoğan’dan “kader planı” sözlerini bu kez de duyar olduk.

Tek adam yönetimi zamlarla, pahalılıkla, işsizlikle, yoksullukla, geniş kitleleri açlığa mahkum etmekle işçi ve emekçilere oldukça ağır bir fatura çıkarmıştı. Şimdi bu faturaya on binlerin ölümü de eklendi. Ama deprem iktidarın kendisinin enkaz haline geldiğini gösterdi. Kimsenin kuşkusu olmasın halk bu enkazı bir biçimde tepesinden kaldırıp, atacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa