Bir gece ansızın!
Fotoğraf: Sercan Küçükşahin/AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en sevdiği mottosuydu: Bir gece ansızın gelebiliriz!
Nerede bir sınır ötesi askeri operasyon yapılacaksa ya da yapılmak isteniyorsa mesaj bu motto ile veriliyordu. Erdoğan, en son Yunanistan’ı bile bu sözlerle tehdit etmişti. Türkiye’nin her zaman ve her yere operasyon yapabilecek güçte olduğunu ilan ediyordu.
6 Şubat sabahı saat 4’te Maraş merkezli ama ülkenin on kentini büyük bir yıkıma uğratan 7.7 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Ama sınır ötesine binlerce askerle operasyon yapabilmekle övünen Erdoğan yönetimi, bu ülkenin yıkım altındaki kentlerine ‘ansızın’ gidemedi. Sonra aynı gün öğle saatlerinde 7.6 büyüklüğünde ikinci bir deprem daha yaşandı. Ama devlet yine ortalıkta yoktu! Bırakın köyleri, kasabaları depremin üzerinden 24 saat geçtikten sonra bile on binlerce insanın enkaz altında olduğu Hatay kent merkezine enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmaları için gerekli yardımlar ulaşmamıştı. Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz, depremin üzerinden 48 saat geçmişken yüzlerce apartmanın yıkıldığı Samandağ’a daha yardım ekipmanlarının ulaşmadığını söylüyordu.
Cudi’ye, Gabar’a, Tendürek’e kış ortasında binlerce askerle çıkarma yapabilmekle övünen iktidar; depremin üçüncü gününde Malatya’nın, Maraş’ın köylerine daha gidememişti.
Erdoğan iktidarının halkın yaşadığı bu büyük felaket karşısındaki acizliğini ve kayıtsızlığını eleştirenlere “Bazı haysiyetsiz, namussuz kişiler bununla ilgili kampanya yaparak ‘Biz asker, jandarma, polis’ göremedik gibi yalan yanlış iftiralar atıyorlar” sözleriyle hakaretler yağdırıyor ve “Günü geldiğinde, şu anda tutuğumuz defteri de açacağız” diyerek tehditler savuruyor.
Depremden sonraki ilk saatler kurtarma çalışmaları için hayati önem taşırken Milli Savunma Bakanı Akar, 6 Şubat akşamı şu açıklamayı yapıyordu: “Şu ana kadar depremden etkilenen bölgelerde arama kurtarma çalışmalarına komando taburlarımız dahil toplam 3 bin 500 personel katılıyor.” Ülkenin on şehrinde toplan 13 milyon 500 bin kişiyi etkileyen ve yüz binlerce insanın enkaz altında olduğu bir depremin üzerinden yaklaşık bir gün geçmişken harekete geçirilen asker sayısı sadece 3 bin 500 idi.
Acaba Erdoğan’a iftirayı, her fırsatta Türk ordusunun NATO’nun ikinci büyük ordusu olmasıyla övünen kendi savunma bakanı mı atıyordu?
Oysa depremin ikinci gününde en fazla yıkımın yaşandığı Hatay’a giden CHP Lideri Kılıçdaroğlu, gördüğü manzara karşısında dehşete kapılıyordu. Depremden 42 saat sonra bile kentin sadece çok küçük bir bölümünde enkaz kaldırma ve kurtarma çalışması yapılıyor, on binlerce insan adeta ölüme terk ediliyordu. Bu tablo karşısında Kılıçdaroğlu’nun bu konuyu siyaset üstü görmediğini ve sorumlusunun Erdoğan olduğunu söylemesi iktidar cephesini fazlasıyla rahatsız ediyordu.
Halka yardıma bir türlü yetişemeyen iktidar, muhalefetin eleştirilerine anında yanıt veriyordu: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, yardım ve kurtarma konusundaki eleştirilere yanıt vermek yerine Kılıçdaroğlu’nu depremden siyasi çıkar elde etmekle suçluyordu.
Düşünün ki, daha yıkım altındaki kentlerin büyük bölümüne hiçbir yardım ulaşmamışken iktidar partisinin sözcüsü Ömer Çelik, “Cumhur İttifakı olarak hepimiz sahadayız. Hem AK Parti Genel Merkezi hem MHP Genel Merkezi milletvekillerimizi, MKYK üyelerimizi bölgelere gönderdik” açıklamasını yapıyordu. Zaten enkaz altında can çekişen on binlerce insanın tek beklentisi cumhur ittifakının yöneticilerinin ve milletvekillerinin bölgelerini gezmesiydi!
Muhalefeti haysiyetsizlikle, siyasi ahlaksızlıkla eleştirenler nedense dönüp kendilerine bakmıyorlardı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Maraş ve Hatay’daki gezisi sırasında deprem için “Bunlar kader planının içinde olan şeyler” dedikten sonra daha on binlerce can enkaz altındayken sanki mesele yeni binaların dikilmesiymiş gibi “Biz bu konularda kendimizi ispatlamış bir hükümetiz. İnşallah Hatay’ımızda da bunu yapacağız. Allah’ın izniyle Kahramanmaraş’ımızda da bunu yapacağız” diyordu.
Acaba AKP-Erdoğan iktidarının 2003’te kalıcı hale getirdiği ve bugüne kadar toplam 36 milyar 500 milyon doları bulan deprem vergileri bu kader planının neresindeydi?
Bu paralar İstanbul dahil, ciddi bir risk altındaki kentlerin yeniden imarı ve riskli bölgelerin taşınması için kullanılsaydı ‘kader planı’ yine böyle mi işleyecekti?
Bugüne kadar deprem vergilerinin nereye kullanıldığıyla ilgili soru önergelerine verilen tek yanıt “gerekli yerlere kullanıldığı” biçimindeydi.
Demek ki, iktidar için ciddi bir risk altında yaşamlarını sürdüren milyonlarca vatandaşının yaşamlarından “daha gerekli” yerler vardı!
Ama hakkını yemeyelim, Erdoğan yönetimi enkaz altındakileri kurtarmak için değil, sonrası için depremin üçüncü gününde OHAL ilan ederek maharetini göstermekten de geri durmuyordu! Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya, iktidar partisi yetkililerinin “OHAL’in olası yağmaların önüne geçmek için alındığı” yönünde kendisine bilgi verdiğini söylüyor.
Deprem için toplanan vergileri kendi iktidarının ihtiyaçları için kullanan ve halkını enkaz altında bırakanlardan daha büyük yağmacı olabilir mi?
2011 Kasım’ında Van depreminde kendilerine yardım ulaştırılmamasını protesto eden halka kış ortasında su ve gaz sıkan, hizmet olarak polis copunu götüren iktidarın böylesine büyük bir yıkıma yol açan depremden sonra neden OHAL ilan ettiğini tahmin etmek zor olmasa gerek! Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta seçimlerin yapılacağını ilan etmesiyle birlikte düşünüldüğünde bu OHAL kararının asıl hedefinin yağma falan değil, bu süreçte halktan gelebilecek tepkilerin engellenmesi ve bu krizin de fırsata çevrilmesi hesabı olduğu açıktır.
Japonya’da 7 şiddetinden büyük depremlerde can kaybı bile yaşanmazken (2022’de 7.3 büyüklüğündeki depremde sadece 4 kişi yaşamını yitirdi) Türkiye’de koca kentlerin yerle bir olması, on binlerce insanın yaşamını yitirmesi ‘kader planı’ ile açıklanamaz. Bu yıkımın asıl sorumlusu ülke tarihinin en büyük siyasi felaketlerinden biri haline gelen bu iktidarın kendisidir. Bu yıkımı da ancak halkın kendisi hesap sorarak ve güvenli, insanca yaşayabileceği bir gelecek için mücadele ederek ortadan kaldırabilir.
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51