Dayanışma; halkın kendiliğinden siyaseti
Fotoğraf: Özlem Songül Abayoğlu/Evrensel
‘Şimdi siyaset zamanı değil’ci hazır koro umuyor ki, depremle ilgili hiçbir siyasi yorum yapılmasın, sadece tevekkül halinde bekleşilsin. Oysa şu birkaç günde yaşanan her şeyin siyasi karşılığı var. Realite, apolitikleştirmeye karşı sürekli direniyor. Depremin hemen ardından, Bakanların ‘sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla’ bölgeye gittiğini söyleyen AFAD Müdürü Orhan Tatar, ‘Cumhur İttifakı olarak buradayız’ buyuran AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik gibi rejim kolonları siyasi pozisyonlarını sürekli hatırlattıkları için değil sadece. Depremzedelere yardım etmek için var gücüyle organize olan bir halkın dayanışmasındaki kendiliğinden siyasetin iktidarı tedirgin eden içeriğinden daha çok.
AKP kadrolarının Erdoğan’ın talimatıyla hareket ettiklerine dair her laf, sözde ‘sivil’ bir emir komuta zincirini tahkim etmeyi hedeflerken halk, depremi bir ölüm kalım savaşı haline getiren iktidar siyasetine karşı da seferberlik ilan etmiş durumda. Ama zaten depremzedelerin önüne ilk günden çıkarak ‘Bu felaketi hep birlikte aşacağız. Yıllardır toplanan deprem vergileri, devletin bütün kaynakları, vergi kolaylığı sağladığımız, pandemide faizsiz teşvik kredileri verdirdiğimiz, kamu-özel iş birliği tamlamasında yer alan özel sektör tayfasının topladığı rantın hiç olmazsa az bir kısmı, Kızılay-AFAD ve askeriyenin malzemeleri, inşaat sektörünün vinçleri, Suriye sınırındaki sahra çadırları ve hastaneleri… felaket bölgesine akacak’… biçiminde bir tek adam talimatı gelmeyince iktidar siyaseti ortada öylece ‘kral çıplak’ kalakaldı. Kaçacak yer yoktu!
Deprem bölgesindeki halkın çaresiz ve desteksiz bırakılmasının ne beceriksizlikle ne saf kötülükle ilgisi var. Yapılmayan müdahaleler, verilmeyen talimatlar 20 yıldır muhatap olduğumuz siyasetin kaçınılmaz sonucu sadece. Aynı siyasetin 30 yıldır değişmeyen kadroları arasındaki, bugünün AKP Sözcüsü Ömer Çelik 1999’daki depremde şöyle demekteydi: ‘Türkiye yönetilemiyor. Ve yönetemeyen yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerinin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin milli birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın susmasına ortak olmuş olacağız.’
Halk birliğinin ve seferberliğinin bozduğu fiyaka şimdi onun iktidarına ait. Milli birlik ve beraberlik adına atılacak nutuk da kalmadı. CB yardımcısı Fuat Oktay da doğal afet ve felaketlerle iş cinayetlerini fıtrat ve kader diye sıradanlaştırmanın kendisi bir siyaset değilmiş gibi ‘Depremi siyasete malzeme yapanlara yazıklar olsun’ diye konuşurken de siyaset yapıyor.
1999 depreminden üç yıl sonra iktidara gelen AKP’nin yakın dostları, ‘Devlet basma mı üretecek, süt mü sağacak’ diye diye özelleştirmeleri desteklemiş, devletin sosyal hizmetlerden elini çekmesini alkışlamışlardı. Bu azılı liberalizm böylelikle devletin küçülüp sivil toplumun büyüyeceği masalını uydurmaktaydı. Yalan değil, devlet bir parça küçüldü, ama halk için. Devlet, kamu-özel ortaklığı yatırımları yoluyla yıllardır halktan alınanların dağıtıldığı sermayeye için ise şişti. Devletin kamusal hizmetlerden elini eteğini tamamen çektikten sonra gelişen refleksleri depremde sayısız insanın göz göre göre ölüme terk edilmesine yol açıyor şimdi. ‘İlk 72 saatte vatandaşın kimseden yardım beklemeden devlete yük yerine katkı olması lazım. Enkaz altında değilse herkesin kendi çaresine bakması lazım…’ sözlerini sarf eden Afet Yönetim Uzmanı Doç. Dr. Serpil Gerdan’ınki basit bir dil sürçmesi değil. 2000’li yılların liberalizminden neşet eden faşizme tercüme edilmiş hali ‘kader planı’ olan halka karşı devlet kayıtsızlığının eski bir versiyonu. Her şeye kadir devletin bir tek halkın felaketine kayıtsız kaldığı durumun ifadesi.
Halk ise faciadan dimdik çıkıyor. Dayanışmadaki iyilik, devleti yöneten siyaset ile saf kötülüğün iç içe geçtiğinin altını çizmiş oldu. Bu talimatsız harekat, depremzededen esirgenen devlet ilgisinin yerini halk desteği ile doldurdu. ‘Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla’ ayakta kalmaya çalışan tek adam rejiminin niteliğini yansıtan aynaya dönüştü.
Devletin cesameti kaderine terk edilen halkın gözünde epey küçüldü doğrusu. Hatay’ı günlerce ulaşıma kapatan havaalanı ve kara yollarındaki yıkıntı ‘Yol yaptık, köprü yaptık, daha önce havaalanı yoktu biz yaptık’ böbürlenmesinin çöküntünün altında kalması da bunu kolaylaştırdı. Eşe dosta yandaşa sermaye birikim alanı açmak için devlet kaynaklarını boca eden iktidarın, halkı sürekli inşaatla minnet eşiğinde tuttuğu yönetme tarzı kendi kendini çürüttü, şimdi lime lime dökülüyor.
Bugün felaketi dayanışmayla aşmaya ve yönetmeye çalışan halk inisiyatifini şimdi parmak sallayıp korkutarak geri çekilmeye zorlayan OHAL’li muameleye rağmen bozulan fiyaka kolay toparlanmaz. Her şeyini kaybetmiş; enkazdan yakınlarının çığlıklarını dinleyen, açlıktan ve soğuktan hiçliğin sınırına yaklaşmış depremzedelerin ve politik tavrını dayanışmayla ifade edenlerin korkuyla işi kalmadı o ayrı. Bütün boş şişinmelerin değeri bu pratik karşısında sıfır.
Tam da bunun için, sosyal medyaya bant, toplumsal hayata OHAL daraltması uygulanıyor. Yeter ki iktidarın siyaseti deşifre olmasın. Dayanışmanın kendiliğinden siyaseti çözülsün. Daha az halk olsun…
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00