Çocukları görüntülerden korumak

Bir kez daha deprem yıkımıyla karşı karşıyayız. Bir kez daha, tıpkı 1999’da olduğu gibi, toplum kendi gücünü keşfetmeye başladı. İnsana hiç değer vermeyen Saray rejiminin bütün engellemelerine karşın, insana değer verenler depremzedelerin yardımına koştular ve koşuyorlar.

Çocukların gereksinimlerini hiçbir zaman önemsemeyen Saray rejimi, okulları kapalı tutma kararıyla çocukları bir kez daha desteksiz bıraktı. Bu zor süreçte depremden doğrudan etkilenmeyen milyonlarca çocuğu da düşünmek gerekiyor.

Bu konuda Türkiye’deki büyük medya kuruluşlarına hiç güvenmemek gerekiyor. Bu kuruluşların çarpıtma ve iktidar yandaşlığı bir yana, ısrarla kötü görüntüleri yayma eğilimleri var. Bu nedenle, yetişkinlerin hem kendilerini hem de çocukları koruyacak şekilde davranmaları gerekiyor.

Kötü medyadan korunmanın en sağlam yolu sınır koymak ve bu sınırları tutarlı olarak uygulamak. Televizyon kanallarında olağan programlar yerine, afet bölgesi odaklı yayınlar konuluyor. Günün herhangi bir saatinde, kanalların büyük çoğunluğunda izleyenleri büyük üzüntüye ve çaresizlik hissine sürükleyecek türde görüntüler yayımlanıyor.

Bu görüntüleri 10 dakika izlemek bile çocuklar üzerinde ağır bir etki bırakabilir. Televizyonların sürekli açık tutulduğu ortamlarda, çocuklara kesintisiz olarak ağır bir yük bindiriliyor. Bunun önünün alınması için televizyon, radyo ve internet kullanımına, gazete ve dergilere sınır koymak gerekir. Bir çocuğun kaldıramayacağı ağır görüntülerle karşı karşıya kalmasına izin verilmemelidir.

Cep telefonlarına da sınır konulmalıdır. Sosyal medya aracılığıyla yayılan kimi görüntüler, art arda ve hiçbir bağlama yerleştirilmeden çocuklara ulaşabiliyor. Sosyal medya, kullanıcıların aynı görüntüyü defalarca izlemesine ve başkalarına göndermesine de olanak sağlıyor. Bu nedenle çocukların cep telefonlarına erişimine de çok dikkat edilmeli.

Sınır koymak, hiç görmemek veya izlememek anlamına gelmiyor. Tam tersine, çocukların depremi ve etkilerini anlayabilmeleri için onlarla konuşmak, kimi görüntüleri birlikte izlemek ve çocukların depremle ilgili tüm sorularına olabildiğince dürüst yanıtlar vermeye çalışmak önem taşıyor.

Bir anne veya babanın yıkım görüntülerini çocuklarıyla konuşmaları günümüzde daha da önemli. Çünkü çocuklar deprem sonrası dönemde bir yandan yanlış bilgi taşıyan, diğer yandan duygusal açıdan ağır içerikli yayınlar veya konuşmalarla karşı karşıya kalıyorlar.

Bu dönemde çocukların kendilerini tehlikede hissetmeleri olağan. Bu nedenle anne babaların çocuklarına güvende olduklarını hissettirmeleri önem taşıyor. Bunu dile getirmek, yalnız kalmayacaklarını söylemek ve bunu hissetmelerini sağlamak adına daha fazla temas (Örneğin yan yana oturmak, sarılmak) gerekli. Çocuğun diğer yakınlarının ve varsa büyük kardeşlerinin de bu tutuma uygun davranmaları da önemlidir.

Depremi kendi pencerelerinden anlatmaya eğilimli olan yetişkinler, çocukların anlamakta güçlük çektikleri meseleleri atlayabilirler. Buna yol açmamak için konuşmanın başlarında çocuğun ne gibi soruları olduğunu anlamak, ona ne gibi şeyleri öğrenmek istediğini sormak yararlı olur. Aynı şekilde, çocuğun endişe ve korkularını dile getirmesine de olanak sağlanmalıdır.

Çocukların sorularına olabildiğince anlaşılır ve dürüst yanıt vermek gerekir. Bilgi verirken büyük sayılardan söz etmek, var olan durumu abartmak, göçük altında kalan insanların sayıları hakkında tahminlerde bulunmak, alaycı bir dil kullanmak doğru olmaz. Tam tersine, verilen bilginin anlaşılabilir olduğu kadar, güven verici bir bağlam içinde sunulması da önem taşır.

Yetişkinlerin çok üzgün, kızgın ve gergin oldukları bir dönemde sabırsız olmaları olağandır. Bu nedenle çocukların duygu ve düşüncelerini dinlemek için daha fazla özen göstermeleri gerekebilir. Öte yandan, çocuklar üzgünlüğü, kızgınlığı ve gerginliği kolayca sezerler. Bunları örtmeye çalışmak yerine konuşmak gerektiği de akılda tutulmalıdır.

Çocuklar kimi zaman konuşmak istemeyebilirler. Yaşadıklarından etkilendikleri, davranışlarının ve duygu durumlarının değişmesinden anlaşılabilir. Örneğin, daha fazla sarılmak, daha fazla ilgi isteyebilirler. Özellikle küçük yaştaki çocukların oynadıkları oyunlar ve yaptıkları çizimler nasıl etkilendiklerine ilişkin ipuçları verebilirler. Bu ipuçlarına duyarlı olmak gerekir.

Son olarak, çocukların okulda olmadıkları bir dönemde günlük akışın düzenlenmesi daha fazla önem taşır. Evdeki olağan akışın eskisi gibi sürmesine, örneğin yemek saatlerinin düzenli olmasına özen göstermek gerekir. Okula gitmeyen çocukların eve kapanmamaları, dışarıda zaman geçirmeleri ve oyun oynamaları onlar için çok yararlı olacaktır.

Evrensel'i Takip Et