12 Şubat 2023 04:56

Hane başı onar bin!

Fotoğraflar: AA | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Bu memlekette söz bittiği çok gün oldu, bu en beteri.

Söz bitti demek; kahra laf yetişmiyor, küfür de bize yakışmıyor demek.

Yoksa diyecek şey çok, çığ gibi içimizdeki öfke.

Odalara, sendikalara, sivil toplum, demokratik kitle örgütlerine, halkına düşman bir iktidar olmasaydı ne yapılırdı?

İlk altı saat içinde askerin enkazda görevlendirilmesi, her bir ekibin başına bir afet yetkilisi atanması sağlanabilirdi. 

Tüm maden şirketlerine çalışmaları durdurma ve madencilerin alana sevki emri verilebilirdi.

Sağlık Bakanlığı, TTB ile iş birliği yapar, gönderilen ilaç yardımlarının koordine edilmesi, kurulan sahra hastanelerine gönderimi, sağlık emekçilerinin lojistiği gibi konularda sağlık alanında faaliyet gösteren STK'ların desteği alınabilirdi.

TMMOB’a bağlı odalara kaybolan adreslerin şehir planına göre tespiti, adreslere doğru yönlendirme ve enkazlardan inşaat numunelerinin alınmasında yetkili kılınabilirdi. 

Acilen ilçe ve köylerin listeleri hazırlanıp yardıma gelen sivil toplum, siyasi partiler, örgütler güçlerine göre belirli alanların ihtiyaçlarının karşılanması için doğru bölgelerde yetkili kılınabilirdi. Bu; yardımların yığılması ve ziyanının, bazı bölgelerin günlerce hiçbir desteğe ulaşamamasının önüne geçerdi.

Tüm ülkede inşaat ve şantiyelerin durdurulma emri verilip tüm iş makinelerinin bölgeye yönlendirilmesi emri çıkabilirdi. Acil durumu olmayanlara seyahat kısıtı getirilerek yollar makinalara açılabilirdi.

Makinalarını sevk etmeyip devam eden inşaatlara cezai yaptırım bile ilan edilebilirdi. Gönüllü inşaat işçileri örgütlü şekilde enkaz çalışmasına sevk edilebilirdi.

Mahalle muhtarlıklarına, kendilerine başvuran gönüllülerin belirli başlıklarda yetkinliklerine göre görevlendirilip her mahallenin kendi ekip liderleri ile yola çıkarılması talimatı verilebilirdi.

Sermayenin TÜSİAD gibi örgütlerine gıda, çadır üretim, hijyen malzemesi, ulaşım, iletişim ihtiyaçları için liste verilip acil karşılanması hedefi dayatılabilirdi. Bu da şirketlerin kamuoyu baskısı ile yaptığı göstermelik yardımların ya da cirolarına göre gönüllerinden kopanın değil doğru ve yerinde yardımın önünü açardı.

Deprem bölgesi hariç tüm ulaşım limitlendirilerek, ulaşım şirketlerinin araçları bölgeye gönüllü sevkiyatı ve tahliye için kullanılabilirdi. 

Çok konuşan taksiciler odası, şehir içi yardımların adreslerden alınıp merkez toplama noktasına iletilmesi için bir kısım kapasite ile çalışmaya zorunlu kılınabilirdi. Türkiye'deki off-road kulüplerine yolları sorunlu bölgelere ihtiyaç iletilmesi için araçları ile desteğe gelmeleri çağrısı yapılabilirdi.

İflas sebebi ile satışa açılmamış geniş siteler, kamu arazisine ihaleyle kondurulmuş büyük tatil merkezleri tahliye aşamasındaki depremzedelere açılmak zorunda bırakılabilirdi.

Eğer özelleştirmiş olmasalar bu memleketin zaten yüzbinlerce insanı ağırlayabilecek kamp alanları vardı.

Turizm sektörüne acil çağrı ile tüm bölge otellerinin acilen hizmete hazır hale getirilmesi çağrısı yapılırdı.

Bu ülkede kuş severlerin bile derneği vardı, herkes çalışma alanına uygun faaliyeti için hızlı başvuruda bulunabilirdi. 

Tüm bu organizasyonların duyurusu için kurulduğu günden beri ilk kez işe yarama ihtimali olan İletişim Başkanlığı kullanılabilirdi. Gitti Twitter ve TikTok'u kısıtladı.

Bu iktidara tezat muazzam bir halkız ve bir kez daha tüm imkansızlıklara rağmen gücümüzü gördük. 

Her mahalle, her sokak, her binadan bir doğal lider çıkıyor. Ne gerekirse bulduruluyor; depremzedeyle yardımı, gönüllüyle aracı, araçla mazotu, ham maddeyle üreticiyi, vinçle operatörünü bilgisayarının başından kilometrelerce uzaktan çözmeye çalışıyor milyonlarca insan. Bir dayanışma grubunda ekskavatörün ne olduğunu öğrenmek ile tedarik etmek arasında geçen süre, yetkili bakanların ekran önüne çıkabilmesinden kısa.

Ben bu satırları yazarken arkadaşlarım bölgede kalan yüzlerce keçinin akıbetiyle uğraşıyor örneğin.

3 farklı ülkeden hiç benzemez sektörlerden kadınlar Whatsapp üzerinden hayvancılık sorunu çözmeye çalışıyor tam şu an. Çözüyorlar da.

Bir halk kendi yarasını kendi sarmaya çalışıyor yine kaçıncıya.

Mahallede bir arkadaş, yardım toplama merkezi haline getirilen alanda yatıyordu geceleri, bir minder üzerinde. Yabancılar gündüzleri acımızdan utanıp gece gelip bırakıyorlarmış yardımları. Kapı çaldığında içeride biri bulunsun diye orada kaldı kaç gece, şimdi Adıyaman'da.

Koliler tıra yüklenirken insan zinciri yapılıyor.

Çok satan kitapların yazarı, çok izlenen dizilerin oyuncusu, motokurye, Filipinli masör, Gürcü hasta bakıcı, Türkmen temizlik işçisi, Kırgız inşaat işçisi, savaştan kaçan Rus ve Ukraynalı, garson, bakkal, otoparkçı, muhtar, merdiven altı çalıştırılan Suriyeli ortacı, müzisyen, LGBTİ+, boynu poşulular, tavşan kulaklı şapkalı genç, mor saçlı erkek, yeşil saçlı kadın yan yana elden ele koli yüklüyorlar.

Bu ülkede yaşayan herkes bir olmuş, deprem bölgesinde olsun olmasın kimse uyumuyor. Bir yardım çağrısı kaçırır mıyım, yapabileceğim bir şey olursa uykuda yakalanmayayım, milyonlar soğukta bekliyorlar bize sıcak yatak yakışmaz diyerek, uyumuyoruz. İktidardan bir kişi “iki gündür aynı gömleği giyiyorum” intibaı bile veremedi bu sefer.

Yankı odam mı diyorum ama değil. Açın Google'ı “AKP’li vekil deprem bölgesinde” yazın. 

İlk haber İmamoğlu'na sözle saldıran eski AKPli vekil Nursel Reyhanlıoğlu, ikinci haber Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve AKP Diyarbakır vekili Oya Eronat'ın deprem bölgesinde yurttaşlarca yuhalanması, üçüncü haber yurttaştan gelen eleştirilere karşı AKP Adıyaman Milletvekili İbrahim Halil Fırat'ın “Öyle büyük bir kırgınlık yok” yanıtı ve  AKP Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın “Bu eleştirilere yanıt vermeye gerek yok” cümlesi.

Bu esnada TİP vekili Ahmet Şık yaralı depremzede taşıyor, Barış Atay günlerdir uykusuz gözyaşlarını tutamıyor, elleriyle enkaz kazıyor. Onlar vekil değil mi arkadaş? Bu iktidarın vekilleri eskortlar olmadan, kurşun geçirmez araçsız halkın içine inemiyor mu? Sizin ne farkınız var? Çek bereni, sar atkını git samimiysen bölgede çalış vekil gibi. Yolsuzluğunuz haber oldukça gazetede görüyoruz sıfatlarınızı ancak, kim nereden tanıyacak sizi halkın içine gocuğunuzla indiğiniz an? CHP'nin tüm vekillerinin numarası paylaşılmış, eksiksiz bölgeye sevk edilmişler. Samandağ Belediye Başkanı Refik Yılmaz en insani duygularda Özgür Özel'e sitem ediyor, "Beni alanda görmek istediğini söylemişsin ama 24 saattir kan ağlıyorum, önce bana sarılıp bir geçmiş olsun deseydin diyor, “Özgür’cüm” diyor. Özgür Özel de “elbette” diyor, “Sen yanlış anladın” diyor. Yılmaz'ın ayakları yürümekten perişan, pabuçlarından çıkarmış, ayazda yalın ayak. Yandaş medyaları zevkten köpürmüş, hepsi bu sahneyi paylaşıyor. O kısacık andan insanlık akıyor oysa, farkında değiller. Bu iktidarın bir ilçe belediye başkanı, yalınayaklarını uzatıp sitem edebiliyor mu bir vekiline? Biatları batasıcalara gün doğmuş, köpürte köpürte haber diye geçiyorlar.

Meral Danış enkazın dibinde, tutuklarsa tutuklasınlar diye gence ağlayarak sarılıyor, Ercüment Akdeniz, vincim ufak, yetemedim diyen operatör işçi ile sarılıp ağlıyor. Onlar parti başkanı değil mi? İktidarda olunca illa yolları kesip, çalışmaları durdurup, çocuklu mizansen kurdurup iki laf edip ortadan araç kuyruklarını alıp yok olmak mı gerekiyor? 

Deprem bölgesinde canı dişinde çalışan Kaldıraç ekibine, TİP'li gençlere, Halk Tv muhabirine, gazetecilere şiddet, baskı, gözaltı, tehdit yağıyor. Sosyal medya paylaşımları yüzünden insanlar evinden alınıyor.

Dünyanın en büyük afetlerinden birindeyiz, dilimize pelesenk slogan "tutuklarsa tutuklasınlar" oluyor. 

Yandaş kanalın biri Tayfun Kahraman'ın cebini aramış, görüş istemiş. Tayfun 10 aydır tutuklu, haberleri yok, depremden anlayan insanları yok. İşini yapacak kadroları yok. Tarikatları, vakıfları, dernekleri ortada yok. İş marşa gelince salonlardan taşan TÜGVA'ları yok. New York'a gökdelen diken Ensar sahada yok.

Mücella Yapıcı içeriden not göndererek uyarmaya çalışıyor: beton ve demir örneği almadan enkaz kaldırılmasına izin verilmesin. Hukuki süreç için önemli.

Hukuki süreci Can Atalay da takip ederdi. İçerideler.

Sosyal medyayı kısıtladılar, yardım girişlerini engellediler, askeri geç ve az sevk ettiler, insanlar enkaz altındayken Kuran kursundan kasayı kurtarma derdine düştüler, hayatta kalmaya çalışan insanlara sela dinlettiler, Ahbap'ın topladığı paraya göz diktiler, belediye yardımlarının önüne geçip kendi pankartlarını asıp poz verdiler, halkın topladığı yardım kolilerine partilerinin etiketini yapıştırdılar, enkaz başlarına tekbirci diktiler, tam yaralı çıkacakken orada bitiverdiler, biz başardık dediler, kameraların çalışmadığı yerlere yanaşmadılar, halkın sesini canlı yayında kestiler, kardeşini, annesini, babasını kaybetmiş kadına soruşturma açtırdılar, tuvalet yok 6 gündür, kalkıp mescit sevk ettiler, hepimizi dönem dönem terörist, namussuz, şerefsiz, haysiyetsiz diye tanımlayan bakanları çıktı "sevgi kırıntısı" talep etti, genel başkanları çıktı hepimizi tehdit etti.

Halk bir arada kelle koltukta, ayaklar ayazda birbirine derman olmaya çalışıyor.

İki gencecik kadın vardı, depremin ilk günleri, yaşları daha yirmilerin başı: giysiyi falan boş verin bize ekipman gönderin diyorlardı: kriko, hormatro, el feneri, kazma-kürek, demir makası, hidrolik-manuel hilt...

Enkazdan moloz atmak için kovamız bile yok diyorlardı. Biri başörtülü yirmilerin başı iki kadın, dersiniz ki nereden bilsin hormatroyu hidrolik hiltiyi, yıktılar ezberleri iki afet görevlisi.

Armutlu'da bir adam kameralara dedi ki "Ben MHP'liyim burada MHP falan yok, bize teöpe bakıyor, Te Ö Pe kimdir bu? Terör örgütü diye bildiğimiz TÖP var, o bakıyor bize."

Yıkıldı hamasetleri artık, ülkü ocağı yelekli adam TKP'nin sıcak çorbasını içti, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

TİP, EMEP, TÖP, TKP, Sol Parti, ESP, Kaldıraç, SYKP, Halkevleri ve daha niceleri güçlerinin üstünde, kenetli bir dayanışma ile hiçbir sorguya suale tutmadan halkın yanında, yarattıkları fark dağ kadar, estirdikleri umut boran gibi.

Bölgeye gidemeyen halk ellerinde telefon vinç buluyor, çadır diktiriyor, konteyner, prefabrik ev, hayvan nakliyesi sağlıyor, uyku tulumu ürettiriyor, ilaç bulduruyor, doktor önlüğü ayarlıyor, koli yapıyor, eşya ayıklıyor, elden ele tırlar yüklüyor, listeler hazırlıyor, iletişim numaraları buluyor, koordinasyon merkezlerini besliyor, bilgi teyitliyor, kalacak yer ayarlıyor, evini misafire düzenliyor, evini açıyor, kirasını bağışlıyor, evlat edinmeye hazırlanıyor, formlar dolduruyor bu halk gemi buluyor ya gemi buluyor.

Hane başı 10.000 karşılıksız yardım açıkladılar. Artık var olmayan evlerin faturalarını ancak ertelediler. Sevdiklerini kaybetmiş, evsiz, yurtsuz, işsiz kalmış, ayazda-donda yalın ayak kalmış, ölümü koklayarak uykusuz bekleyen, tuvalet-su bulunamadığı için salgın tehlikesi altında bulunan, bir daha asla eskisi gibi yaşayamayacak olan milyonlarca insanlara hane başına 10.000 yardım açıkladılar. 

İnsanız be sizin o insanlardan farkınız ne? Verelim kabinenize, vekillerinize onar bin, sıkıysa yeni ve sıfırdan bir hayata kendiniz başlayın, yalın ayak ve yapayalnız. Onar bin, onca travmaya onar bin.

Yaşanılan acı paha biçilemez, bedelini rayicince ödetecek bu halk. Önce bedelini ödeyeceksiniz.

Bu halka kurban olsunlar, bu halka kurban olacaklar.

Tüm suçlular belalarını Allah'tan niyaz edecek de cezalarını hukuk verecek.

Enkaz, ezberlerini de ezdi geçti.

O bir türlü sindiremedikleri, cezaya boğdukları Gezi ruhu molozların arasında nefes alıyor, yine birbirini sağaltıyor halk, kalan sağlar bunları tarihe gömecek.

Bu yazıyı yazmak kolay değil, yazı yazmak kolay değil. Düzgün cümle kurmak, nokta-virgül koymak kolay değil. Okumak kolay değil.

Biz onlar gibi olmayalım diye zorla da olsa yazdım… Biz vazifemizi, sorumluluğumuzu biliriz, işimizi yaparız. Sözümüz varsa tutarız.

Tutuklarlarsa tutuklasınlar.

Kentler yıkılırken kimse ayakta tutamaz korku duvarını!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa