Ercan Bey’in sesi olmak
Fotoğraf: AA
Tüm uyarılara rağmen hiçbir önlemin alınmadığı, bağıra bağıra gelen bir felaketin içindeyiz. Hiç kimsenin ruh hali iyi değil, hissettiğimiz çaresizlik yemek yemekten, uyumaktan utanır hale getirdi bizi. Depremin yaşandığı illerde koşullar korkunç, tüm bunlara rağmen gazeteciler müthiş bir iş çıkarıyor. Sahadaki muhabirler vasıtasıyla ikinci depremi canlı olarak izledik, o havalı, gıcır gıcır binaların bir anda nasıl toz gibi dağıldığını gözlerimizle gördük. Bir yandan haber yapıyorlar diğer yandan yardım çalışmaları için bilgi sağlıyorlar. Ayrıca aralarında müthiş bir dayanışma var, kimin neye ihtiyacı olsa herkes elinden gelen gayreti gösteriyor. Bu yazı yazılırken hayatını kaybeden gazeteci sayısı 11’di. Yakınlarını kaybeden gazeteciler arasında büyük bir özveriyle işlerini yapmaya devam edenler var. İki gazeteci yaralı kurtuldu, tedavi altında.
Bildiğiniz üzere gazeteciler olan biteni kendi filtrelerinden geçirerek anlatır. Aksayan yerleri göstermek, sorumluları bulmak, sesi duyulmayanların sesi olmak topluma karşı sorumluluklarıdır. Ancak işini iyi yapan gazetecileri hiçbir iktidar sevmez, bizdeyse yanı sıra kendisine düşman görüyor. Oysa iktidar aksaklıkları gazeteciler sayesinde görecek ki önlem alsın, çözüm bulsun. Daha ilk günden önce İletişim Başkanlığı ardından RTÜK gazetecilere, medyaya parmak sallamaya başladı. Yapılan haberlerin “art niyetli”, “yalan”, “dezenformasyon” olduğunu ilan ettiler. İletişim Başkanlığı gazetecilerin güvenli koşullarda çalışmasını sağlamak yerine dezenformasyon ihbar hattı kurdu. En temel ihtiyaçlardan internet yok. Televizyonları reklama boğan GSM operatörlerinin hepsi sınıfta kaldı da BTK kalkıp sizin göreviniz burada iletişimi sağlamak demedi, onun yerine Çarşamba günü 10 saat sosyal medyaya erişimi kesti. Hem de enkaz altındakilere ulaşmak için çok hayati bir işlevi olmasına rağmen. Hem de hukuksuz olmasına rağmen.
Yanı sıra medyada da aksayan yönler yok mu, var. Hepinizin izlediğini sandığım bir video var, enkaz altında soğukkanlılığıyla hepimizi hayran bırakan bir kadın depremzede, “üstümüzde dolaşıyorlardı, duyuyorduk ama…” diyor. Evet, maalesef gazetecilerin /siyasetçilerin önlerinde anons çektikleri enkazlardan sesler yükseliyor hala. Biraz empati; küçücük bir alanda sıkışıp kalmışsınız, dışarıdan sesler duysanız ne düşünürsünüz? Muhtemelen sizi kurtarmaya geldiklerini değil mi? Peki, Show TV muhabiri Tuğba Södekoğlu’nun mikrofonunu enkazın içine sokup “Ercan Beeey” diye bağırmasını nereye koyacağız?
Çok bilindik bir gazetecilik klişesi, bir kriz anında haber mi yaparsınız, zor durumda olana yardım mı edersiniz? Hangi gazeteci o anda yardım etme olanağından haber için vazgeçer? Gazetecilikte denklemler çoğunlukla iki değişkenli değil. Her durumda önce etik. O sırada Ercan Bey ve yanındakileri kurtarabilecek imkân yoksa stüdyodaki konuklara onların sesini duyurmanın nasıl bir kamusal faydası var? Diyelim ki, orada dikkat çektiği için ekipler geldi; o zaman önce ekiplerin gelmesini sağlamalı, sonra haber yapmalı. Medyanın hiç mi gücü yok? Södekoğlu, maalesef bu eleştirilerin hiçbirini önemsiyor gibi görünmüyor; ailesi enkaz altında bir başka depremzedenin sözünü kesip arkasını döndüğü habere ilişkin açıklaması bunu gösteriyor.
Bir başka sorun, haber bültenleri ya da programları arasında yayınlanan, arkasına acıklı müzikler, feryatlar döşenen VTR’ler. Toplumun tümü bir travma yaşıyor. Böyle bir ruh halindeyken yapmayın bunu bize. Acıdan reyting çıkarmayın.
Aksayan yönler çerçevesinde medya sahipliği ve iktidar ilişkileri, gazetecilerin çıkar çelişkisi üzerinden türlü tahlil yapılabilir, yapılacaktır, yapılmalıdır da. Ama bu koşullarda, konuştuğu depremzedelerle gözyaşlarına boğulan, onların sesini duyurmak için çırpınanları görmek ve takdir etmek gerektiğini düşünüyorum. Ahmet Hakan’ı konuşmayı değil; daha önce çok kez eleştirdiğim Mehmet Akif Ersoy’u tebrik etmeyi seçiyorum. Haber yaparken engellendiklerinde, saldırıya uğradıklarında sesim kısılıyormuş gibi hissediyorum. Bir yanda insan hayatına kasteden müteahhitler, onlara izin veren yerel yöneticiler, denetimi inşaat şirketlerinin himayesine terk eden yasal zemin, insan kaynaklı felaketi kadere havale eden iktidar, onun destekçisi gazeteciler, köşeciler; öte yanda enkaz başından ayrılmayan, kepçe bulmak için çırpınan, açlıkla, susuzlukla baş etmeye çalışan bir halk, onlara yardım edebilmek için Türkiye’nin her yerinde hızlıca örgütlenen dayanışma ağları… Kutuplaşmadığımız bir kez daha ortaya çıkmadı mı? Taraflar belli, tarafımız açık.
- 2024 biterken… 31 Aralık 2024 06:15
- Erişilebilirlik, eşitlik ve yoksulluk mücadelesi 17 Aralık 2024 06:21
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20