Doğal afet, siyasal afetle buluşunca...
Bahar Apartmanı enkazı | Fotoğraf: Adsız Günebakan/AA
Bir hafta geçti üzerinden. Milyonlarca insanın yaşadığı koca bir bölge ölüm ve yaşam sarkacında çırpınıyor. Onbinlerce insan ölüm listelerine kaydedildi bile. Bir o kadarı enkaz altında. Yüz bine yakını yaralı... Toplu mezarlar, kefensiz ölüler... Sözün kifayetsiz kaldığı ağır mı ağır bir tablo. Yüreklerimiz paramparça. Bir ses bir nefes olabilmek için didinen ‘büyük insanlık’ ve bu kara tablodaki sorumluluğunu buharlaştırmak için ilk üç günün aczi ve şaşkınlığından sonra bilindik manipülatif manevralara girişen işbaşındaki iktidar çarkı...
Suçlulara özgü bir asabiyet ve saldırganlık içindeler. Tepkileri gürültüyle boğmaya çalışıyor, hep birlikte bağırıyorlar: “Yüzyılın felaketidir, doğal afettir, siyaset zamanı değil!”
***
Deprem elbette bir doğa olayıdır. Doğanın fizik yasalarının sonucudur; enerji birikiyor ve fay kırılıyor. Yeryüzünde oluşan yıkım ise toplumsal yasaların alanına giriyor artık. İktidar, düzen ve siyaset bu alanın temel unsurları oluyor. Doğa olayı da bu dolayım üzerinden siyasallaşıyor. Doğal afet, siyasal afetle buluşuyor. En korkuncu, en yıkıcısı ve en tahammül ötesi olan da bu oluyor zaten. Bu ülkede yıllar yılıdır yaşadığımız onca doğal afeti bu ölçüde ağır sonuçlarıyla buluşturup üzerimize yıkan tam da bu siyasal afet dediğimizdir. Adı ‘doğal afet’ olsa da, bir doğa olayının insanın toplumsal yaşamına çullanıp korkunç bir afet haline gelmesi hiç de doğal değil zira. Örneğini görüyoruz işte: Bilim insanlarını dinlemeyip fay hatlarını yerleşime açmak, birilerinin rantı uğruna zemin etüdlerini es geçip imar izni, çürük yapılara iskan izni vermek, “imar afları” çıkarmak, depreme hazırlığın asgari bilimsel kriterlerine uymamak, enkazlar karşısında günlerce apışıp kalmak, günler sonra koca kentlerin seyyar tuvalet ihtiyacını bile karşılayamamak... Daha neler neler... Hangisi doğal bunların? Hiçbiri. Yani? Deprem doğal ama can alan bu enkazı yaratan o doğa olayını insanın yaşam alanıyla buluşturan yönetim biçimidir. ‘Asrın felaketi’ deyip geçemezsiniz.
***
Arşivler unutmuyor: 21 yılda 8 kez imar affı çıkarılmış. 2018’de bugün depremin vurduğu 10 ilde tam 294 bin bina “affedilmiş”! Tabi ki ‘seçim müjdesi’ olarak ve bizzat iktidarın başı tarafından il gezilerinde ilan edilerek_: “İmar barışıyla 144 bin 556 Maraşlı vatandaşımızın sorununu çözdük!”_ Bu sözler cumhurbaşkanının ve 2019’da yaptığı Maraş mitinginden. Mealine gerek var mı? Enkaz haline gelmiş kentler ortada işte. “Kader planı”nda bu imar afları da bulunuyor mu acaba!?
***
Şimdi bunları konuşmanın zamanı mı diye çemkiriyorlar. Pek alıngan ve hassaslar. “Milli birlik ve beraberliğimizi incitmeyin” diyorlar. Zemheri soğuğunda beton blokların arasında günlerce kurtarılmayı bekleyip donarak ölen binlerce insan da söz konusu ‘birlik ve beraberlik’ kapsamında mıdır peki?
Gerçek şu ki; ‘siyaset değil, birlik zamanı’ ajitasyonu, bu enkaz tablosunu çizenler ile enkazın içinde can verenler de dahil, hayatı, geleceği karartılmışların arasında giderek keskinleşen fay hatlarının üzerini örtmeye dönük bir sisleme fişeği oluyor. ‘Deprem paraları nereye gitti?’ diye sormayı bile “utanmazlık” sayan bir iktidarın nasıl bir ‘birlik’ten yana olduğu açık olsa gerek. Birlik ve beraberlik çağrısı bazılarının dilinde, ‘doğal afet’ten kurtulamadınız, bari siyasal afete tutunun anlamı taşıyor yani.
***
Son birkaç gündür başvurulan bir diğer manipülasyondan söz etmeden geçmeyelim:
Bu yazı yazılırken 160 saat geçmişti depremin üzerinden. Enkazlardan hâlâ canlı çıkarılabilenler vardı. Hepimize sevinç gözyaşları döktüren bu haberler insana derin bir ‘ah’ da çektirtiyor. Ah o ilk üç günlük müdahalesizlik olmasaydı binlerce insan yaşıyor olacaktı demek ki. Şimdi depremden yüzlerce saat sonrası sadece bu türden “mucize haberler”e odaklanan iktidar medyası, depremin asıl gerçeğini karartmaya, ötelemeye çalışıyor aslında. Bu mucizeler ilk iki üç günün rutini olabilirdi oysa. Bu saatlerle kıyaslanmayacak kadar çok sayıda insan kurtarılabilirdi. Bu kurtarma çabaları, kurtarma ekiplerinde ter döken eli öpülesi emekçilerin emekleri bütün övgülerin ötesindedir elbette. Kimin itirazı olabilir ki. Ama asıl gerçek bu tekil kurtarmalarda değil maalesef. Depreme ve yıkıma dönüşen süreçte yapılmayanlardır. Alınmayan önlemlerdir. Hazırlıksızlıktır. Enkazın kendisidir. Enkazların altında kalan onbinlerdir, yüzbinlerce yaralıdır. Asıl gerçek, ancak beşinci altıncı günde sıklaşan bu kurtarmaların neden en kritik önemdeki ilk 48 saatte yapılamamış olduğu sorusunun yanıtındadır. 160 saat sonra birileri kurtarılabiliyorsa ilk 48 saatte neler başarılırdı, varın düşünün.
Ez cümle; inşaatla, beton sarfiyatıyla, imar barışlarıyla övünüp siyaset yapanların boyunlarına asılmış madalyalarıdır bu büyük enkaz. Havaalanlarını, otoyollarını gösterip “biz eserlerimizle konuşuruz” diyenlerin en büyük eseri, onbinlerce insanımızın canını alan, milyonların hayatını paramparça edip geleceksizliğe savuran bu büyük enkaz olmuştur işte...
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16