‘Asrın felaketi’ ve acil ihtiyaç listesi
Hatay'ın Güzelburç Mahallesi | Fotoğraf: Erçin Ertürk/AA
Çadır, battaniye, bebek bezi, ısıtıcı, temiz su… Depremin ilk gününden itibaren depremzedeler için ihtiyaç listeleri açıklıyor ve hemen her gün güncelliyoruz. Bir an olsun dayanışmayı elden bırakmayacağız. Bütün bunların yanında bir acil listesi daha var ki, o da hesap sormayı, yardımları daha koordineli organize etmeyi, kentlerin yeniden inşasında dikkat edilmesi gereken hususları, provokasyonları boşa çıkarmayı, yeni durumda halkın taleplerini ve mücadelesini içeren bir liste. Bu listeyi sonraya bırakamayız. Güncellemek, geliştirmek ise herkesin elinde:
- Hükümet ve devlet, izlediği deprem politikalarıyla hem enkaz altında kalmıştır, hem de arama kurtarma çalışmaları ve yaraları sarma konusunda sınıfta kalmıştır. Esas olarak halkın birikimi olan devlet imkanları gerektiği gibi kullanılmamıştır. Bunun bedelini halk çok ağır ödemektedir. Bu vahim sonuç Türkiye’de tek adam yönetimi altında izlenen kapitalist “kalkınma” politikalarının eseridir. Bu düzen çürümüştür ve ortaya çıkan her türden “felaketi”, çarpan etkisiyle, halkın tepesine yıkan vahşi bir kıyım düzenine dönüşmüştür. Depremlerden orman yangınlarına, iş cinayetlerinden pandemi kırımına tüm gelişmeler bunu kanıtlamaktadır. “Asrın felaketi” esas olarak AKP’nin dümende oturduğu sömürü ve yağma düzenidir. 10 ilimizde ortaya çıkan manzara, deprem sorununun siyaset üstü bir sorun olmadığını, aksine sınıfsal, politik bir toplumsal düzen sorunu olduğunu göstermiştir. Kapitalist kâr hırsına, bir avuç zengin sınıfın saltanatına, ranta ve talana dayanan bu düzene son vermeden halkın acıları dinmeyecektir. Kent politikalarından konut sorununa, afet yönetiminden yaşam hakkına her konu, düzenin değişmesi için ve düzene karşı bir mücadele sorunudur. Deprem katliamından çıkaracağımız en temel sonuç; işçi ve emekçilerin, ezilen halk kesimlerinin örgütlü mücadele gücüyle bu felaketler zincirini karşılayabilmesidir.
- Deprem sonrası harekete geçen halk güçleri, ivmesi giderek artan bir dayanışma içindedir. 10 ilde ilan edilen OHAL uygulaması ise hem gerçeklerin kararması ve örgütlü suçların örtbas edilmesi hem de iktidar kontrolünde olmayan tüm dayanışma mekanizmalarını engellemek içindir. Halk buna prim vermemiştir, dayanışma büyüyerek sürmelidir. Deprem bölgesindeki halkın daha yüksek ve uzun erimli bir dayanışmaya ihtiyacı vardır. AKP hükümeti, tüm ülkeyi OHAL iklimine çekerek iktidarını zor yoluyla pekiştirmek hevesindedir. Emek ve demokrasi güçleri OHAL kararının geri çekilmesi talebini yükseltmelidir.
- Depremin yıkıma uğrattığı iller hayalet şehir görünümündedir. Soğuk, beslenme, salgın tehdidi yüzünden insanlar başka illerdeki yakınlarına sığınmışlardır. Deprem kentlerinde giderek hırsızlık ve yağma olayları baş göstermektedir. Halk bu zorluğu ancak örgütlenerek ve dayanışma halinde çözebilir. Yardım dağıtımlarından güvenlik sorununa kadar asıl ihtiyaç halkın kendi komitelerini oluşturmasıdır. Bu olmadığında geriye kaos, çaresizlik ve panik kalır. Kolektif mücadele ve dayanışma gücü kırılan bir halk, iktidara biat eden bir tebaa toplumuna dönüşür. Halkın zorlu koşullarda yaşamını sürdürmesi ve yardım kuyruklarında onurunun çiğnenmemesi için en geniş kolektif örgütlenmenin sağlanması gerekir. Deprem bölgesindeki gönüllüler ve elbette devrimciler halkı örgütlü faaliyete dahil etme yeteneğini göstermek zorundadır.
- Linç ve işkence görüntülerine, özellikle de Suriyeli mültecileri hedefe koyan kışkırtmalara halk prim vermemelidir. Hırsızlık, gasp vb. suçlarda ceza konusu hukuk alanınındır. Resmi güvenlik elemanlarının da karıştığı ve sosyal medyaya servis edilen işkence görüntüleri halkın iradesini ve kolektif direncini kırmaya, halkın öfkesini saptırmaya yöneliktir. Irkçı, neofaşist çevrelerin körüklediği mülteci düşmanlığı ise deprem yaralarını sarmaya çalışan halkın üzerinde oynanan iğrenç bir oyundur. Bu oyuna düşenler ne deprem yarasını sarabilir ne de iktidardan hesap sorabilir.
- Moloz kaldıran şirketler hızla ve sorumsuzca harekete geçmişlerdir. Canın yok sayılması kadar kepçeyle süpürülen molozlarda delillerin karartılması tehlikesi de bulunmaktadır. Emek ve meslek örgütlerinin, baroların ve halk güçlerinin acilen bir araya gelerek adalet mücadelesi için bir yol haritası belirlemesi gerekmektedir. Sadece birkaç müteahhidin değil; deprem katliamında sorumluluğu bulunan inşaat tekellerinin, imar barışına evet diyenlerin, ilgili bakanlık ve bürokratların, çöken binalara ruhsat veren belediye yönetimlerinin, kamu görevlileri ve iktidar sahiplerinin hesap vereceği bir adalet mücadelesi şimdiden örgütlenmelidir.
- Deprem katliamına yol açan temel kararlardan biri, “proje vizeleri”nin kamu denetiminden çıkarılarak piyasanın hizmetine sunulması olmuştur. 2013’te Meclisten geçen yasayla TMMOB devreden çıkarılmış, hayati öneme sahip yapı denetimi ağır yara almıştır. Şehir Plancısı Tayfun Kahraman, Mimar Mücella Yapıcı gibi simge isimler cezaevine atılmış, TMMOB, TTB ve barolar sindirilmeye çalışılmıştır. Üniversiteler, akademi ve yer bilimciler de aynı şekilde yok sayılmıştır. Bütün bu baskılar, Gezi direnişinde savunulan kent ve yaşam hakkının kapitalist şirketlerin yağmasına açılması içindir. Kentlerin ve ülkenin yeniden inşası, restorasyonla değil, bilime ve halka dayanan köklü zihniyet devrimiyle mümkündür.
- Bugün ne yaşıyor ve tartışıyorsak yarınımız içindir. İstanbul depremi kapıdadır. Kanal İstanbul projesi iptal edilmelidir. İBB ve Deprem İşleri Daire Başkanlığı İstanbul’daki tüm demokratik kurum ve kuruluşlara ve halka çağrı yaparak tez elden ortak bir strateji oluşturmalıdır. Bu ivedi ihtiyaç bütün illerimiz için geçerlidir. Toplumsal güçler çağrı beklemeden girişim başlatmalıdır.
- Kadim şehir Antakya özelinden yola çıkarsak; yıkılan köy ve kentler, kültürel ve demografik yapı bozulmadan inşa edilmelidir. Depremi fırsat bilen asimilasyoncu-rantçı anlayışın önü şimdiden alınmalıdır. Bilim ve kültür çevreleriyle halk kesimleri kentlerin yeniden inşası üzerine talepleri formüle edecek ortak çalıştaylara hazırlanmalıdır. 13 milyon insanın yaşadığı deprem illerinden devasa bir göç hareketi başlamıştır. Göç insanlarına gittikleri şehirlerde de dayanışma eli uzatılmalıdır.
- En kritik saatlerde madencileri deprem bölgesine transfer etmeyenler hesap vermelidir. Yanı sıra en temel fabrika ve işyerlerinde emekçilerin arama kurtarma ekipleri olarak neden daha önce eğitilmediği sorgulanmalıdır. Bilim ve tecrübe ancak emekçi halkın özne olduğu bir pratikle birleştiğinde zorlukların üstesinden gelinebilir. Bu sorun sendikalarda gündem yapılmalıdır. Antep gibi sanayi bölgesinde insanlar daha yaralarını sarmadan patronlar işçileri fabrikaya çağırmaktadır. BİRTEK-SEN’in çalışmama süresini en az bir hafta uzatma, işçilere deprem yardımı yapılması gibi ileri sürdüğü acil talepler her işyerinin özelliğine göre geliştirilebilir.
- Depremzedeler gerekçe gösterilerek üniversite yurtlarının boşaltılması kabul edilemez. Üniversite gençliği, öğrenci velileri ve üniversite bileşenlerinin içinde yer aldığı bir mücadele platformu hızla örgütlenmelidir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
- Deprem illerinde işçiler ve patronlar 21 Mart 2023 04:52
- Beyaz Toros’lar ve onu üreten işçiler 07 Mart 2023 04:52
- Kapitalist yağma düzeniyle hesaplaşmadan bu enkaz kalkmaz 28 Şubat 2023 04:18
- Domuz damı 21 Şubat 2023 04:39
- Dipten gelen dalga 31 Ocak 2023 04:40
- Bir mitingden ötesi 17 Ocak 2023 05:06
- İBB’ye kuşatma, siyasete vesayet: Ne yapmalı, ne yapmamalı? 03 Ocak 2023 04:45
- Siyaset ve sendikalar 27 Aralık 2022 04:24
- Denizlerden Erdallara yürüdüğümüz bir yol var bizim 13 Aralık 2022 04:34
- Vizyon ve emekçi ittifakı 06 Aralık 2022 04:31
- Gençlik ve umudu kesilen ülke 29 Kasım 2022 04:28
- Meşin yuvarlağın altındaki ölüler 22 Kasım 2022 04:40