“Beni özel hastaneye götürmeyin”
Fotoğraf: Evrensel
Bir insan sekiz gün enkaz altında kalır da ne düşünür? Her yaşam biriciktir, bilemeyiz. Ancak biliriz ağzından ilk dökülen sözün bize dair olduğunu: “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok.” Bu sözler sağlık bakanı özel hastane patronu, patronlarının ekseriyeti müteahhit olan yeni kuşak şehir hastaneleri varlığında bir ülkede söylendi. Milli eğitim bakanının okul sahibi, turizm bakanının otel patronu kılındığı bir ülkedeyiz.
Asırlık aşı üretim tesislerini kapattılar.
SSK ilaç fabrikalarını kapattılar.
Askeri ilaç fabrikalarını kapattılar.
SSK hastanelerini, yani işçinin alın teri sağlık kurumlarımı gasp ettiler. Önce Sağlık Bakanlığına devraldılar, şimdi kapatıp işçi ve emeklileri ile yakınlarını şehir hastaneleri patronlarına müşteri kılma derdindeler. Ekseriyeti müteahhit şehir hastaneleri patronlarına yüzde yetmiş doluluk garantisi ve dolarla ödeme vaat ettiler.
Günde 4 doktor ve bir o kadar hemşire ülkeyi terk ediyor.Önlenebilir sağlık sorunları olan obezite ve şeker hastalığında dünyada ilk sıralara yerleştik.Pandemide ölüyoruz, ekonomik krizde ölüyoruz, depremde ölüyoruz, iş cinayetlerinde ölüyoruz.Oysa ekseriyeti önlenebilir ölümlerdi.Hasılı, “Yönetemiyorlar, ölüyoruz”
Savaştan kaçıp depreme tutulmak: Suriyeli sığınmacılar suskunluğa sığınıyor. Yıkımın sekizinci gününde göçük altından çıkan bir Suriyeli depremzedenin sözleri tokat gibi: “Türkçe bilmiyorduk, Arapça yardım istersek bizi kurtarmaktan vazgeçebilirler diye düşündük”. O kadar da olmaz demeyelim, haberlerde yer verilen deprem haritalarına bakmak yeterli. Deprem haritasında binlerce ölümün ve yıkımın yaşandığı Suriye’deki hiçbir il yer almıyor “yerli ve milli haberlerde.”
Hastaneler mezar kılındı insanlarımıza. Unutacak mıyız? Denir ki “Dünyada ilk hekim ah sesine ilk koşan kişidir.” Şimdi yüz binler ah sesine koşuyor. Ne acı! Hekimler, sağlıkçılar beri yanda kendilerini çaresiz hissediyor. İmkanı olsa on binler depremin ilk saatlerinde orada gönüllü sağlık neferi olabilirdi.
Bu yazıyı yazarken camdan İzmir’i izliyorum. Bir önceki son büyük depremin yıktığı İzmir’i. Yüzü aşkın insanın yaşamını yitirdiği, binlerce binanın yıkılıp hasar gördüğü İzmir… Deprem yıkım alanının 10 metre ötesindeki gökdelen siluetlerini izliyorum. Yapımına devam eden gökdelenleri, son hız devam eden canım Alsancak’taki yüksek binaları, dağ taş betonlaşmayı, siluetini yitiren, ufuk çizgisi betonlaştırılan İzmir’i seyreyliyorum.
Her şeye rağmen umut baki. Bir kez daha öğrendik: Dayanışma yaşatır.
- Günah vergisi: Alkol 20 Ocak 2025 06:20
- Piyasalaşma ektiler, biçilen sağlığımız oldu 13 Ocak 2025 04:07
- Verem değil yoksulluk ve yoksunluk öldürüyor 06 Ocak 2025 04:41
- Alfa kuşağı: Çeyrek yüzyıl biterken sağlık 30 Aralık 2024 04:32
- Nar: Sağlık, barış, esenlik 23 Aralık 2024 04:45
- Tamamlayıcı sağlık sigortası: Eksik olan ne? 16 Aralık 2024 04:47
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11