Suç zinciri

Antakya | Fotoğraf: DHA
Kahramanmaraş merkezli olarak gerçekleşen ve 10 ili etkileyen iki büyük deprem, bilim insanlarının geçmişte defalarca yaptığı tüm uyarılara rağmen göz göre göre gerçekleşti. Az çok gündemi takip eden herkes o bölgede deprem olacağını tahmin ediyor sadece zamanını bilmiyordu.
Türkiye yüzyıllardır dünyanın en etkin deprem kuşaklarının üzerinde ve deprem riski açısından dünyada ilk sıralarda. İçinde bulunduğumuz coğrafyada geçmişte çok sayıda yıkıcı deprem oldu. Her deprem sonrasında atılması gereken adımların atılmamasının ve yapılan yanlışlarda ısrar edilmesinin bedelini on binlerce insan canıyla ödedi.
Depremin ilk günlerinde yıkıntılar altında kurtarılmayı bekleyen binlerce insan olmasına rağmen, özellikle ilk 48 saat içinde tam bir kaos yaşandı. Depremin ilk iki gününde devletin bütün imkanlarını deprem bölgesine yönlendirmek yerine, neden yeterince müdahale edilmiyor diyenler hedef alındı. Enkaz altında binlerce insan kurtarılmayı beklerken, Erdoğan ekranların karşısına geçerek yönetim acizliğini dile getirenleri açık açık tehdit etti. Ardından iktidarın propaganda aygıtı olarak kurulan ve görev yapan İletişim Başkanlığı, depremin ikinci gününde ‘Dezenformasyon Bildirim Servisi’ uygulamasını devreye sokarak asıl önceliklerinin ne olduğunu herkese gösterdi.
Türkiye’de yıllardır sürdürülen ‘kentsel dönüşüm projeleri’nin birer ‘rantsal dönüşüm’ projesi haline getirildiği biliniyor. İktidarın inşaat odaklı büyüme stratejisinin önünde engel olarak görülen yasal ve fiili adımlar kısa süre içinde hayata geçirildi. Önce imar mevzuatları değiştirildi ve inşaat denetim uygulamaları gevşetildi. Asıl kritik değişiklik ise 2013 yılında yapı denetim izninin TMMOB’ye bağlı İnşaat Mühendisleri Odasından alınması ve özel yapı denetim bürolarına devredilmesi oldu.
1999’da geçici olarak oluşturulup mevcut iktidar tarafından kalıcı hale getirilen özel iletişim vergisi (deprem vergisi) ile bugüne kadar 700 milyar liraya yakın para toplandı. Toplanan deprem vergilerinin, iktidarın tercihleri doğrultusunda başka alanlarda harcandığı bizzat bakanlar ve iktidar temsilcileri tarafından açıklandı. Deprem vergileri amacına uygun kullanılsaydı 1 milyondan fazla depreme dayanıklı konut yapılabilirdi.
Son yirmi yılda çıkarılan 8 imar affı ile kurallara uygun olarak yapılmayan riskli binalar affedildi. 2018’de çıkarılan son imar affı ile depremin vurduğu 10 ilde toplam 294 bin kaçak yapının affedildiği ortaya çıktı. Son depremden en fazla etkilenen illerin aynı zamanda çok sayıda kaçak yapının olduğu yerler olması şaşırtıcı değil.
En hızlı şekilde ve kolay yoldan rant elde etmek için ülke çapında inşaat sektörünü denetimsiz bırakanlar, deprem felaketinin bilançosunun artmasında büyük rol oynadılar. Resmi veriler, Erdoğan’ın verdiği bilgilerin aksine, iki büyük depremde yıkılan binaların yarısının son yirmi yılda inşa edildiğini gösteriyor.
Deprem sonrasında gözaltına alınıp tutuklanan müteahhitler, burada sadece bir bölümüne değindiğimiz suç zincirinin son halkasını oluşturuyor. Böylesine büyük bir yıkımın asıl sorumlularının, suç zincirinin bütün halkalarını ilmek ilmek ören siyasi iktidar ve tek adam rejimi olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok. Bu nedenle başta Erdoğan olmak üzere, tek adam rejiminin bütün aktörleri sağa sola tehditler savururken, bütün suçu müteahhitlerin sırtına yıkıp kendilerini kurtaramazlar.
İmar affı için Mecliste el kaldıran vekillerin, yıkılan yapılara inşaat izni veren yerel yönetimlerin, devlet kurumlarının ve yapı denetim firmalarının içinde yer aldığı suç zinciri ve bu zincirin işleyişini kolaylaştıran tek adam rejimi sorgulanmadığı sürece sorumlulardan gerçek anlamda hesap sorulmuş olmayacak.
Evrensel'i Takip Et