Bu düzen değişmeli!..

Fotoğraf: AA
Yangınlardan geliyorum dedi adam,
Depremlere gitti yıkık.
Depremlerden geliyorum dedi kadın,
Yangınlara gitti yanık.”*
Metin Altıok
Deprem olduğu andan itibaren (hepimiz gibi) akıttığımız gözyaşlarının ardında ne yapacağımı ne yapılması gerektiğini düşündüm. Televizyon başında geçen on gün bir kez daha nasıl bir ülkede yaşadığımızı nasıl bir devletle yönetildiğimizi sorgulattı.
İşte her çaresizlik anında yaptığım gibi kitaplara sığındım. Sevgili Metin Altıok’un bu dört satırlık şiirini yaşadığımız katliamları, felaketleri özetlerken buldum. 2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı’nda hayatını kaybetti. Bu ülkede katliamlar ve felaketler çokça yaşandı, yaşanıyor. Binlerce değil, milyonlarca insan etkilendi. Kimimiz o katliamların/depremlerin/yangınların içindeydik. Bazılarımızın payına ceza olarak, yaşamak düştü. Bizler onlardan aldığımız yetkiyle “Bu katliamcı düzen değişmeli” diyoruz.
Nerede bu devlet?
Depremin yaşandığı ilk andan bugüne kadar vicdan ve acı duyan herkesin söylediği “Nerede bu devlet” sorusunu hep sorduk. Öyle görülüyor ki daha da soracağız.
Devleti yönetenler ve yandaş medya bu soruya çok kızıyorlar. Depremzedelerin TV ve sosyal medyadan seslerini duyurmalarına tahammül dahi edemiyorlar. Kazayla yayımlayanlar devleti aklamaya çalışıyorlar. Efendim devletin suçu yokmuş, yönetenler suçluymuş. Peki yönetenlerin devletle özdeşleştiğinin gerçekliği ne oluyor? Peki biz hangi tür devletten söz ediyoruz?
Devlet modellerinden seçin seçebildiğinizi; kapitalist, plüralist, leviathan, ataerkil, sosyalist devlet… T.C. Anayasası’nda cumhuriyet ve demokrasi ile yönetilen bir devlette yaşadığımız ne kadar inandırıcı? Siz hangi devlet modelinde yaşadığınızı düşünüyorsunuz?
Devlet; hakim olan sınıfın baskı ve güç aracıdır. Bu gücü ve baskıyı topluma uygulayan devlet modeline de kapitalist devlet modeli denir. Devlet sınıf sisteminden doğar ve sınıf sistemine dayanır; altyapının (ekonominin) üstyapı (siyaset/yönetim) tarafından kullanıldığı mekanizmadır. Bunu sınayacağımız bolca deneyim yaşadık, bilinçlendik ve öğrendik.
Walter Benjamin’den alıntıyla; “Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, yaşadığımız durum istisna değil, kuraldır.”
Marx ise; “… Devletlerin yönetici sınıf tarafından idare edildiğini ve devletin ortak kamu çıkarı adına hareket eder gibi yapıp yönetici sınıfın çıkarları doğrultusunda yönetildiğini…” söyler.
Sonuç ise; Marx’ın özetlediği gibi bir avuç sermayedar azınlık lehine din, iman, kader, vatan ve millet denerek halkın ezildiği bir düzene devlet deniyorsa bu devlete karşı çıkmak, hesap sormak da bizlerin görevi olur.
Benim ve benim gibi düşünenler için; devlet, kentsel dönüşüm diye başlayıp rantsal bölüşüme dönüştürdüğü için suçludur. Devlet, bu depremi göre göre önlem almadığı için suçludur. Devlet, yukarıdan aşağıya sorumluluğu olan şirket, müteahhit, denetçi gibi kişi ve kurumları cezalandırmadığı sürece suçlu olarak kalır. Devletin geçmişteki sicili ortadadır. Devlet, bu davaları aydınlatmak zorundadır. Bir çok dava gibi, Sivas Katliamı ve Ankara Katliamı’nın sonuçları ortadadır. O davada mahkemeye söylediğimi yine tekrarlıyorum. Suçluları cezalandıramayan, bunu yapmayan ya da yapamayan devlet benim devletim olamaz. Onun için ben bu devletten davacıyım…
*”Bir uyumsuz Rastlaşma” şiiri
Evrensel'i Takip Et