'İnsani' yardımların sınırları!

Fotoğraf: Evrensel
Büyük bir yıkıma yol açan 6 Şubat depreminde iktidarın halkı nasıl günlerce yüzüstü bıraktığı ortadayken depremden on gün sonra bile İçişleri Bakanı Soylu, yardımı örgütlemeye çalışan gönüllü kuruluşları tehdit ediyor. Ülkenin İçişleri Bakanı, enkaz altındaki binlerce insana günlerce müdahale etmememin hesabını vermek yerine “Devletle eş koşmaya çalışan varsa gereği yerine getirilecek” diyerek binbir zorlukla yardım ulaştırmaya çalışan gönüllüleri hedef alıyor. Tıpkı halkın ve gönüllü kuruluşların dayanışmasının “Devleti acz içinde” göstermesinden mustarip olan MHP Lideri Bahçeli gibi…
Bahçeli ve Soylu’nun tutumları, iktidarın hem ülke içindeki ve hem de depremin vurduğu Suriye’deki yardımlara yaklaşımını özetliyor. Devleti yönetenler, enkaz altındaki halkı/halkları değil, “devlet” diyerek kendi iktidarlarını kurtarmanın derdine düşmüş bulunuyor.
Oysa depremin bize bir kez daha gösterdiği en büyük gerçeklerden biri de egemenler engelleri kaldırdıklarında halklar arasındaki uluslararası dayanışmanın ne kadar güçlü olduğudur. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 13 Şubat’ta yaptığı açıklamasında 99 ülke ve 16 uluslararası kuruluştan yardım için teklif aldıklarını; 77 ülkeden 9 bin 401 kişinin sahada çalıştığını ve 7 ülkeden daha arama kurtarma ekiplerinin ulaşmasını beklediklerini söylemişti.
Depremden sonra Ermenistan ve Yunanistan’dan gelen ekiplerin halkla kurdukları ilişkiler, her fırsatta kışkırtılan düşmanlıkların aslında halklar arasında değil; çıkar çatışması içindeki burjuva gericilikler arasında olduğunu gözler önüne serdi.
Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ’ın başını çektiği ırkçı güruhların binlerce insan can çekişirken bile Suriyeli mültecileri hedef yapması ve enkaz altındaki Suriyelilerin yardım istemeye bile korkar hale gelmeleri bizi bir konuda uyarıyor: Eğer halkın ilerici-demokrat-devrimci güçleri yıkımın gerçek sorumlularından hesap sormaya yönelik bir mücadeleyi örgütleyemezlerse yaşanan yıkım, ırkçı-şoven gericiliğin daha da güçlenmesine hizmet edebilir.
Peki, iktidarın politikası Suriyelileri hedef gösteren Özdağ’dan çok mu farklı?
6 Şubat depremleri, Türkiye’de olduğu gibi Suriye’de de ayrım yapmadı. Deprem; el Kaide’nin Suriye kolu olan el Nusra’nın devamcısı HTŞ’nin, Türkiye destekli cihatçıların, rejimin ve Kürt güçlerinin kontrol ettiği bölgelerde etkili oldu. Suriye’de 11 yıllık savaşın yarattığı yıkıma, bir büyük yıkım daha eklendi, tablo çok daha ağırlaştı. Depremden sonra yaşamını yitiren binlerce insanla birlikte BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) açıklamasına göre, Suriye’de 5 milyon 370 bin kişinin barınma yardımına ihtiyacı bulunuyor.
Çavuşoğlu, 13 Şubat’taki açıklamasında HTŞ’nin kontrol ettiği bölgeler üzerinden Suriyelilere yardımların ulaştırıldığını da açıklamıştı. Ama aynı açıklamada Türkiye’nin “YPG kontrolündeki yerlerde (Suriye’de) sınır kapıları açmasının söz konusu” olmadığını da söylemişti.
HTŞ’nin kontrolündeki bölgeler üzerinden insani yardımların gönderilmesinde tereddüt göstermeyen Erdoğan iktidarı, Kürtler söz konusu olunca neden kapıları tamamen kapatıyor? Türkiye’deki iktidarın Suriye Kürtlerinin özerk yönetimine düşmanlığının ülke içinde Kürt sorununda uygulanan politikanın bir devamı olduğu gerçeğini bir tarafa bırakarak soralım: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu her fırsatta “Biz Suriye Kürtlerine değil, sadece SDG/YPG’ye karşıyız” demiyorlar mıydı? Bu durumda depremden sonra en temel insani ihtiyaçlarını karşılamakta bile çok büyük sıkıntılar çeken Suriye Kürtlerine yardım için kapıların açılmayacağı açıklaması ne anlama geliyor?
Bu iktidarın Suriye Kürtlerine karşı olmadığını göstermesinin tek bir yolu olabilirdi. O da Suriye Kürtlerine yardımların gitmesinin önündeki bütün engelleri kaldırmaktı. Irkçı Özdağ’ın Suriyeli mültecilere yaptığını bu kez iktidar, Suriye Kürtlerine karşı yapıyor. İnsani yardımların sınırlarını Kürt sorunundaki gerici politikalar belirliyor.
Aynı politikayı ABD yönetimi de Suriye rejimine karşı tutumunda sergiliyor. Dün Hediye Levent’in “Deprem Diplomasisi” yazısında dikkat çektiği gibi, karşı karşıya bulunan ağır tabloya rağmen ABD, Suriye’ye yönelik yaptırımları 6 aylığına kaldırdığını açıklasa da sadece sağlıkla ilgili ihtiyaçlarla sınırlanmış bu kararın pratik bir karşılığı bulunmuyor.
Belçika Başbakanı Alexander De Croo’nun Türkiye ve Suriye’de yaşanan depremin yeni bir mülteci dalgası yaratmasından duyduğu endişe üzerinden Türkiye’ye yardım edilmesi gerektiğini söylemesi de bu bize ‘insani’ yardımların bir başka sınırını işaret ediyor.
Bir yanda burjuva yönetimlerin kendi çıkarları tarafından belirlenmiş ‘insani’ yardımları ve öte yanda halkların bu sınırları tanımayan dayanışması…
Sadece son depremlerde ortaya çıkan bu tablo bile halkların çıkarlarının nereden geçtiğini göstermeye yetiyor. Elbette böyle bir geleceği kurabilmek için işe, bize büyük acılar yaşatan bu yıkımın siyasi sorumlusu olan iktidardan hesap sorma ve kurtulma mücadelesinden başlamak gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et