Depremin yaralarını dayanışma saracak!

6 Şubat’ın ardından deprem bölgesinde ve Türkiye’de yaşananlar çok öğretici. Şu an öncelik depremin açtığı yaraların sarılması olsa da, gündemi hızla değiştirmeye çalışan rejimin yaptıkları göz önünde tutulduğunda sessiz kalmak doğru olmayacak.

6 Şubat’ın ardından neler gördük? Tıpkı 17 Ağustos 1999 tarihli Marmara depremi gibi bu depremde de ortaya çıkan korkunç sonuç, insan eliyle üretilmiş bir tabloydu. Kendilerini savunmak adına suçu doğaya atmaya çalışan siyasetçiler ne derlerse desinler, yaşananlar bir “doğal afet” nedeni ile değil; var olan kötü düzen nedeniyle yaşandı.

Depremi bir doğal afet olarak bile görmek istemeyen ve her şeyin açıklamasını bir “ilahi güç” ile yapan dinbazlar ise, yine “işte, ilahi adalet!” diye ortaya çıktılar. Yaşananların inandıkları tanrı tarafından gönderilen bir işaret veya ceza olduğunu söylediler. Bunu söyleyenler, ister İsrail’deki bir haham, ister başka yerlerdeki papazlar, rahipler, imamlar olsunlar, hepsinin derdi depremden kendi inançları için destek çıkarmak ve başka inançlara yönelik düşmanlık üretmekti.

Tıpkı dinciler gibi, ırkçılar, milliyetçiler ve faşistler de depremden düşmanlık üretmek için büyük çaba gösterdiler. Bir ölçüde ürettiler de. Ama dayanışmacı ve ilerici güçler onları susturmayı becerdi.

Daha da önemlisi, tıpkı 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri sonrasında olduğu gibi toplumun ayağa kalktığında ne kadar güçlü olabildiği, ortaya çıkan dayanışmanın toplumu dinçleştirdiği ve güçlendirdiği açığa çıktı.

Her depremde olduğu gibi yine insanın insana gereksinimi olduğu apaçık. İslamcıların, milliyetçilerin, faşistlerin düşman göstermeye çalıştıkları sosyalistler bir kez daha depremzedelerin yardımına koştular; toplumu ve kamu yararını kimin düşündüğünü somut olarak bir kez daha gösterdiler.

Deprem ardından arama kurtarma çalışmalarına katılmak için çok sayıda ülkeden gelen ekipler, insana değer vermenin ve insanlığın ne demek olduğunu bir kez daha gösterdiler. Hiç tanımadıkları insanları bulmak ve kurtarmak için uzaklardan koşup gelen her ekip, adları-dilleri-ülkeleri ne olursa olsun, her gün insanlık dersi verdiler. Somut çabaları ve emekleriyle, Türkiye’deki milliyetçilerin, ırkçıların, dincilerin, hatta cinsiyetçilerin suratlarına büyük bir tokat attılar.

Vietnam’dan, Güney Afrika’dan, Çin’den, Yunanistan’dan gelen ekipler kimseye cinsiyet, etnik köken, ana dili, ten rengini sormadılar. Hiçbir koşul koymadan çalıştılar; el uzattılar. Enkaz altında, kurtarılmayı bekleyen bir kadının söyledikleri akıllara kazındı: “Beni kurtarmaya geldiniz, beni hiç tanımasanız, bilmeseniz de!

Arama kurtarma çabaları dogmaların saçmalığını bir kez daha gösterdi. Erkek elinin kadına, kadın elinin erkeğe değmemesi gerektiğine inandırılmışlar, bunun anlamsızlığını, ona elini uzatan yabancının eline tutunarak anladılar. Köpeklerin pis olduğuna inandırılmışlar, köpeklerin bulduğu insanlar kurtarıldığında dogmalarının saçmalığıyla yüzleştiler.

Meksika’dan gelen ve çalışmalar sırasında ölen Proteo, kurtarma ekipleriyle çalışırken ayakları yaralanan ama çalışmaktan kopmayan Köpük ve diğer köpekler, insanları doğanın efendisi görenlere, kendilerini dünyaya hükmetmek için seçilmiş bir tür sananlara da büyük bir dayanışma dersi verdiler.

Deprem bölgesinde yaşananlar, tek adam rejiminin insanlıktan ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Rejim, deprem ardından ortaya çıkan dayanışmanın toplumu dinçleştireceğini ve güçlendireceğini bildiği için kendi elindekiler dışında hiçbir kuruluşun devreye girmesini istemedi, istemiyor. İnsanları en zor anlarında, en zayıf olduklarında kendine muhtaç bırakmak her zaman bu rejimin stratejisi oldu. Ama biliyoruz ki, bu sonuç vermeyecek. Depremin yaralarını dayanışma saracak! Bu rejim devrilecek!

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan-Şimşek programıyla Türkiye, yüksek faiz cennetinin yanı sıra uluslararası tekellere eğitimli ve ucuz işçi pazarı haline getirilecek.

Evrensel'i Takip Et