Bari biraz tefekkür, birazcık Allah korkusu!
Fotoğraf: Sertaç Kayar
İki haftaya yakın bir zaman geçti. Deprem ve enkaz halinde üzerimize yıkılmış sorunlarla başbaşayız. Canını yitiren on binler, hayatı kararan yüzbinler, viraneye dönen şehirler, geleceği belirsiz, amansız, umarsız bir zamanın içine savrulan milyonlar... Neden ve sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde, altında kaldığımız bu büyük enkazın sadece kaçınılmaz bir ‘doğa olayı’nın eseri olmadığını biliyoruz. Öğrendik ki, fayların harekete geçmesini, toprağın sarsılmasını bir felakete çeviren, üzerindeki insanın yaşama düzenidir, o düzenin çeşitli kriterler bakımından karakteridir. Her deprem sonrası bir kez daha yüzümüze vuran bu katı gerçeği deprem uzmanı Ahmet Ercan en yalın haliyle şöyle ifade ediyor: “Bir ülke iyi yönetilmiyorsa depremin adı ‘afet’ olur!”
Tam da böyle. Deprem bağlamında konuştuğumuz bütün sorunlar, iyi yönetilmemenin dolaysız sonuçlarıdır aslında. Bu bakımdan, deprem bir ayna tutmuştur, ülkenin nasıl yönetildiğine dair. O övünülen otoyollar, koca koca binalar, betona kesmiş kentler, çarpık kentleşmeler, vs. birilerinin hormonlu zenginliğini gösterse de kayda değer bir uygarlığa işaret etmiyormuş meğer. Derin bir yoksulluk ve insan hayatına değer vermeyen devasa bir sermaye birikim ve yolsuzluk sarmalının kuşatmasını deşifre ederek yıkıp geçmiş deprem. Tarifsiz bir felaketin içine iterek, acıyı, yoksulluğu daha da derinleştirerek...
***
Şimdi iyi yönetemeyerek depremi afete çevirenlerin sorumluluktan nasıl yırtmaya çalıştıklarını ibretle izliyoruz. En kritik, en hayati zamanlarda, ilk iki gün enkaz altında ya da üstünde “kader planlarıyla”(!) başbaşa bırakılmış insanları “dünyanın en büyük bağış kampanyası” diye sundukları gösterilerle avutmaya çalışıyorlar. Büyük havaalanları, büyük köprüler, büyük otoyolları, büyük gökdelenlerle övünenlerin aksini yapması düşünülebilir miydi zaten! Kim size büyük kampanya yapamazsınız dedi ki? Tamam, anladık, Ahbap’tan daha büyüksünüz de bu deprem alanında bıraktığınız o boşluğu, o kara deliği doldurmuyor, yaşanmış gerçeği değiştirmiyor. Örneğin, CHP’li Eren Erdem’in anlattıkları: “Biz Antakya’ya girdiğimizde arama kurtarma ekipleri yoktu daha. Kent merkezinde Akademi Hastanesinin olduğu yere doğru gittik. Zifiri bir karanlık ve söyleyeceğim şey çok acı belki ama şehirde bir uğultu. Uğultunun kaynağı enkaz altındaki insanlar. Bağırıyorlar. Olağanüstü bir uğultu. Hemen bütün enkazların altından insanlar feryat ediyor, çığlıklar atıyorlar. Bu ses her yere hakim kentte. Ve o an orada sadece baretleriyle gönüllüler ya da birkaç ilçe belediyesinin ekipmansız çalışanları, emekçileri... Elleriyle uğraşıyorlar. Antakya’da o gece ses vardı, kurtarma ekipleri yoktu. Kurtarma geldi ekipman yoktu. Ekipman geldiğinde ise artık o ses yoktu! Çok geç kalındı, çok geç kalındı... Bunu hazırlıksız yakalanma olarak değerlendiremem...”
Şimdi, Erdem’in de tanıklık ettiği ve yüzü hiç kızarmadan “Gecikme yok, gerektiği gibi müdahale ettik” diyen AFAD sözcüsü ve iktidar mahfilleri dışında herkesin kabul ettiği bu katı gerçeği bile dört bir koldan unutturmaya çalışıyorlar. Bağış kampanyaları, parasal yardım ve elbette inşaat vaatleriyle! İkna edici oluyorlar mı peki?
***
Annesini babasını kaybettiği enkazın önünde konuşan Hatay’lı bir depremzede, kendilerine 10 biner lira verileceği açıklandıktan sonra şöyle tepki gösteriyordu: “On bin lira vereceğiz demiş, on bin lira vereceklermiş! Sen o on bini al, ben sana on bin vereyim. Sen buraya gel de bi kokla, kokla burayı bi. Annem babam kokuyor burası. Sen bana on binden bahsediyorsun. Bir yılda şehrimi düzeltecekmiş. Sen bana neler söylüyorsun ya? Sen nelerden bahsediyorsun bana?...”
Sözün kifayetsiz kaldığı bir zamandan geçiyoruz gerçekten de. Enkaz başındakine “Eskisinden daha güzel inşaatlar” vaat eden betoncuların, derin bir acının içinden yükselen bu isyanı anlamaları mümkün değil elbette. İnsan birazcık izan, kendi müktesebatlarında eksik olmayan Allah korkusu ya da birazcık tefekkür diliyor yine de. Ama ne mümkün, inşaatçı ‘rasyonalite’ kan dondurucu cinsten: “1 yıl içinde eskisinden daha güzel yapacağız bu kentleri”!
***
Nasıl eskisinden daha güzel yapacaksınız? Mesele sadece evlerin binaların kaybı mı? Koca koca kentler geçmişleriyle birlikte yıkılıp bittiler. Milyonlarca insanın milyonlarca hikayesi, bin yıllardan bugüne aktarılmış sosyal/toplumsal yaşam örgüleri... İnsanlar beton blokların arasında parçalandı, toz toprak yığınlarının içinde nefessiz boğuldu, zemheride dondu... Onbinlerce insan yaralandı, kolundan, bacağından, gözünden oldu, bir çoğu belki yaşamını yitirecek... Yakınlarını, çocuklarını, analarını, babalarını kaybedenler... Yaşadıkları, biriktirdikleri maddi manevi herşey sıfırlandı.
Düşünsenize, depremden sağ kurtulmuşsunuz ve yıllar boyunca yaşadığınız eviniz, sokağınız, mahalleniz yok. Gezdiğiniz çarşılar, oturduğunuz, zaman geçirdiğiniz, arkadaşlarınızla buluştuğunuz mekânlar yok. Bütün izleriniz silinmiş, arkadaşlarınız uçup gitmiş, hiç bilmediğiniz bir ücraya savrulup atılmış gibi yalnız, çaresiz... Bir can pazarının içinde, sahipsizsiniz... Ve ama sizi böylesi bir felaketle başbaşa bırakanlardan duyduğunuz ilk söz, “hayatınız, kentiniz eskisinden daha güzel olacak” oluyor. Hayattan anladıkları bu çünkü. Yaparız inşaatı, cebine de biraz ‘bağış’, çözeriz meseleyi. Elinde sadece çekiç olanın etrafındaki herşeyi çivi zannetmesi misali...
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16