Bülent Arınç: Tükene tükene

Bülent Arınç | Fotoğraf: Yavuz Emrah Sever/AA
Zygmunt Bauman ve Leonidas Donskis’in, Akın Emre Pilgir çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından geçtiğimiz yıl Türkçede yayımlanan ‘Akışkan Kötülük’ adlı kitabı, bilişim teknolojisi, sosyal medya platformları ve daha bir dizi modern ilişki biçimi içinde kötülük hallerinin nasıl açığa çıktığını yer yer örneklerle de tartışan felsefi metinlerden oluşuyor.
Kötülüğün herkes tarafından çıplak gözle fark edilebilen kaba saba hallerinden farklı olarak, ‘akışkan kötülük’, iyilik ve sevecenlik görüntüsü altında, toplumsal ilişkilerin yeniden üretiminde gönüllü teslimiyet yaratabilecek biçimde, akışkan bir sıvı gibi sizi sarıp sarmalamasını anlatır. Bir görüşü doğrudan empoze etmeye yönelik mesaj bombardımanları daha baştan insanları kendisinden uzaklaştırırken, onların iyiliğine dair çok sayıda doğru mesajın aralarına yerleştirilmiş mesajlar yoluyla istenilen sonuca ulaşmak daha kolaydır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerin normal tarihinden önceye alınacağını ilan etmişken, ‘imar barışı’ adı altında imar affı uygulanan kentlerin bir bir enkaz altında kalması, bilim insanlarınca yapılan uyarıların dikkate alınmamasından, geç ve yetersiz müdahaleye kadar bir dizi sorumluluğu ile iktidarın sorgulanması sonrasında, 14 Mayıs’ta yapılacağı ilan edilen seçimlerden köşe bucak kaçan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Anayasa hukukçuları, savaş hali dışında seçimlerin ertelenmesinin mümkün olamayacağını vurgularken, Saray’a yakın gazeteciler, yorumcular ve hukukçular seçimden kaçılacak bir formül için eşelenip duruyorlar.
Tam bu noktada, siyasi kredisini çoktan tüketmiş bir sima olan Bülent Arınç, “Abi sen bir ortamı yokla, bakalım ne çıkacak?” denerek ortalığa salınmışçasına büyük bir coşkuyla, Twitter hesabından televizyon kanallarına kadar her türlü aracı kullanarak, zamanında yapılacak bir seçimin kabul edilemezliğine bizi ikna etmeye çalışıyor. “Savaş hali dışında olmazmış, ayet mi var?” diyor ve devam ediyor: “Milletin canı yanmışken, ‘iki ay sonra haydi seçime’ nasıl diyebileceğiz?” Hatta lafı, ‘kaos çıkar’ demeye kadar vardırıyor.
Aslında iktidarı kurtarmak için çalışırken, eski bir TBMM Başkanı sıfatıyla hepimizin, depremzedelerin ve tüm ülkenin iyiliği için uğraştığına bizi inandırmaya çalışıyor.
Arınç’ın iyilikle ilişkisi anlatmakla bitmez. Sadece birkaç örnek verelim. 11 Temmuz 2006 günü, TBMM Başkanı sıfatıyla Moskova’da bulunduğu resmi ziyaret sırasında Sovyet Devrimi’nin Lideri Vladimir İlyiç Lenin’in mozolesi önüne gelindiğinde, bir muhabir “Lenin’i mi görmek istiyorsunuz?” diye sorunca, Arınç tebessüm ederek “Lenin’i ölü olarak görmek çok güzel” yanıtını vermişti. Sözlerinin diplomatik krize bile yol açabilecek bir gaf olduğunu fark etmiş olmalı ki, hemen ardından aynı gazetecinin yanına giderek, “Umuyorum siz Türkiye’deki gazeteciler gibi değilsinizdir, bir şeyi alıp büyütmezsiniz” dedi ve Lenin’le ilgili sözlerinin yayımlanmamasını istedi.
Arınç’ın ‘iyilik’le sınavı açısından bir başka örnek de şöyle. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü sıfatıyla 24 Temmuz 2015 günü HaberTürk TV’de katıldığı canlı yayında şu ifadeleri kullanmıştı: “Elimde bir dosyayla geldim ama süre kalmadı. Bakın size göstereyim. Özgür Gündem ve Evrensel’in de içinde olduğu, diğerlerini saymayayım birçok gazete… bunlar suç makinesi. Bunlara dava açsak cezalara boğulurlar.”
Çok sayıda gazeteciyle birlikte Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde Arınç’ın bu sözlerini protesto ettik ve suç duyurusunda bulunduk. Aldığımız yanıt, Arınç’ın dokunulmazlığı olduğu ve sözlerinin ‘ifade özgürlüğü’ sınırları içinde kaldığı şeklindeydi. Devir onların devriydi.
Arınç’ın Başbakan Yardımcısı olarak Anadolu Ajansı ve TRT’den sorumlu olduğu dönemde, TGS AA’dan tasfiye edilmiş, dönemin TGS Başkanı Ercan İpekçi, sendikal örgütlülüğe yönelik baskılara karşı açlık grevine başlamıştı.
Yine onun döneminde, Evrensel Başbakanlık Muhabiri Sultan Özer’in akreditasyonu iptal edilmiş ve arkadaşımız Sultan Özer, sendikası TGS ile birlikte dava açmıştı. Özer bu davayı kazandı.
Arkadaşımız Sultan Özer, Ankara Temsilcisi olduğu dönemde, Arınç’ın Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü binasında gazetelerin Ankara temsilcileri ile iftarda buluşması sırasında, kendisine, sansürün kaldırılışının 105. yılında 64 tutuklu gazetecinin bulunduğunu hatırlatması ve sorması üzerine şu yanıtı almıştı: “Sizin arkadaşlarınız içeride ama siz dışarıdasınız.”
Bülent Arınç, 23 Nisan Resepsiyonu davetiyelerine eşinin adını neden yazdırmadığını soran gazetecilere de “Bunun karşılığı şeyini şey ettiğimin şeyidir” diye yanıt vermişti. Arınç daha sonra yazılı bir açıklama yaparak maksadını aşan bu üslubundan dolayı “Üzüldüğünü bildirdi.” Kendisi, “Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak” sözlerinin de sahibidir ve maksadı sabittir.
Bülent Arınç, hocaları Erbakan ile yollarını ayırıp AKP’yi kuran ekip içinde Erdoğan’ın etrafında kalabilen nadir isimlerden. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, başbakan yardımcılığı yapmış olanlar Erdoğan ile yollarını ayırırken Arınç, bazen ‘özgül ağırlığının’ dikkate alınmamasından mızıldanarak yakınsa da bir süre sonra, o itilip kakılma halleri hiç olmamış gibi, Erdoğan övgüsü yapabilen bir mizaca sahiptir. Elinizin altında hep bulunması gereken, açıkları kapatmak, boşlukları doldurmak için daima kullanabileceğiniz bir macun kıvamında.
Şimdi de tüm ülkeye iyilik yapıyormuş gibi bir edayla, iktidara can simidi olma telaşında. Böyle bir dönemde bile, iktidarı bir sandık hüsranından kurtarmak için yol aramak, tükene tükene bitmeyi de göze almak demek. Son damlasına kadar tükene tükene.
Evrensel'i Takip Et