20 Şubat 2023 04:46

Meksika’dan Maraş’a inşaat ve rant

Maraş'ta yıkılmış binalar

Fotoğraf: Evrim Aydın/AA

Paylaş

Meksika’nın başkenti Mexico City, 2200 metreyi aşan bir yüksekliğe sahip, etrafı volkan ve dağlar ile çevrili bir vadide konumlanır. Yılın ağustos ve eylül aylarında aldığı yüksek yağışlar, buna ek olarak çevresindeki dağ ve nehirlerden gelen su kaynakları bu çanakta biriktiğinden, bugün yerinde devasa bir şehrin bulunduğu vadide aslında büyük bir göl sistemi yer almaktaydı. Meksika’daki yerli halklar, bu vadideki Texcoco Gölü’nün çevrelediği verimli arazilerde büyük şehir devletleri kurabilmişlerdi. Ancak İspanyol kolonizasyonu ile birlikte 16. yüzyılın ortalarından itibaren gölün parça parça kurutularak şehrin alüvyon arazi üzerine genişletilmesi yoluna gidildi. Bu ikinci ‘fetih’ daha zor bir fetih olacaktı. İspanyolların kurduğu yeni kent aslen bir göl olduğundan dönem dönem büyük seller yaşanacak, 1629 selinde sular beş sene boyunca geri çekilmeyecek, şehrin başka bir yere taşınması gündeme gelecekti. İkinci büyük sorun ise binalar yumuşak bir zemine inşa edildiğinden kent ve binaların sürekli olarak batmasıdır. Özellikle tarihi binalarda bu batışın etkisi binanın bir tarafa eğilmesi biçiminde kendini gösterir. Bazı kiliselerin ortasında ve duvarlarında yarıkları görmek mümkündür, büyük yığma binalar uzaktan dalgalanıyor gibi gözüken eğimlere sahiptir. Üçüncü temel sorun ise Pasifik Okyanusu’nda bulunan tektonik plakalarda yaşanan depremlerin kentteki yıkıcı etkisi olmuştur. 300-400 kilometre uzaklıkta gerçekleşen yüksek ölçekteki depremler kentte her zaman önemli yıkımlar meydana getirmiştir.

Yakın dönemdeki en büyük deprem ise tahminen 20 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, hastanelerin, okulların, otellerin, konutların yıkıldığı 19 Eylül 1985 depremidir. 1982 ekonomik krizinden beri yüksek enflasyon ve devalüasyon içinde bulunan ülkenin başkenti ve güney eyaletlerinin tamamını etkileyen bu deprem, tek parti iktidarının yönettiği devletin acizliğinin ortaya serilmesine de sebep olmuştu. Bu bağlamda 19 Eylül özellikle başkentliler için toplumsal hafızada önemli bir yer tutar. 2017’de yine bir 19 Eylül’de gerçekleşen depremde şehirde yine onlarca bina yıkılmış ve 300’den fazla insan hayatını kaybetmiş, 1985 deprem felaketinin anıları tekrar canlanmıştı. Bu sebeple 19 Eylül başkentte depremin çok ciddiye alınarak genel tatbikatların yapıldığı bir tarih haline gelmiştir.

Geçtiğimiz sene 19 Eylül’de yapılan bu tatbikat esnasında ben de şehirdeydim. Günler öncesinden yapılan duyurular ile kentte herkes bir gün önceden müteyakkız durumdaydı. Saat 12.19’da şehrin her yerinde konuşlanmış olan erken uyarı sisteminden yayılan sismik alarm sesleri eşliğinde bütün çalışanlar işlerini bırakıp kendilerine ayrılmış toplanma alanlarına ilerlediler. 8.2’lik bir deprem simülasyonu olan ve 4-5 dakika kadar süren bu tatbikatta göze ilk çarpan şey tatbikatın herkes tarafından son derece ciddiye alınmasıydı diyebilirim. Hiç şüphesiz bu ciddiyetin beş sene önce ve 1985’te yaşanan depremlerin anısı ile de alakası vardı. Ancak tatbikatın üzerinden yarım saat geçmemişti ki doğa kendini tekrar hatırlattı, alarmlar tekrar çaldı, fakat bu sefer arkasından gerçek bir deprem getirerek. Bu seferki yıkıcı olmasa da 19 Eylül’de merkezi güneydeki Michoacán eyaleti olan 7.7 büyüklüğünde üçüncü bir deprem daha gerçekleşmişti.

Ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Deprem dalgalarını katbekat arttıran alüvyon ve çok yumuşak bir zemine kurulmuş, tektonik bir havzada yer alan ve 20 milyondan fazla insanın yaşadığı bu şehirde yıkılan bina sayısı depremin şiddetine göre görece az olmaya devam ediyor. Yapıların büyük kısmının eski ve kötü kalitede yapılmış olmasına rağmen bu nasıl mümkün olabilir sorusunun cevabı ise rant ekonomisi ile ilgili. Bu büyük nüfusa rağmen nüfusun büyük çoğunluğu iki katlı evlerde yaşamaya devam ediyor. Çok katlı binalar şehrin merkezinde yer alırken, bu merkezi çevreleyen büyük mahallelerde iki katlı tekil konutların oluşturduğu bir yapı sisteminin var olması aslında depremlere karşı en büyük avantaj haline geliyor. Depremlerde ise en büyük zararı kamu kurumlarının çok katlı binaları ve 1970’lerde yapılmış çok katlı konutların ya da tarihi yapıların aldığı görülüyor.

Peki sosyoekonomik olarak Türkiye’ye çok benzeyen Meksika’da emlak spekülasyonu ve rantı bulunmuyor mu? Özellikle pandemi sonrası uzaktan çalışan yabancıların gözdesi haline gelen şehirde artan bir emlak spekülasyonunun ve airbnb tipi kiralamaların dalga dalga yayıldığını söylemek mümkün. Ancak ülkemizdeki gibi inşaat rantının devletin temel büyüme stratejisi olarak teşvik edildiği ve ülkenin en ücra köşesine kadar tamamına yayıldığı bir durumdan söz edemeyiz. Bugün Türkiye, depreme karşı mücadeleyi bile kentsel dönüşüm adı verilen bu imar rantı ideolojisi temelinde sürdürdüğü için yaşadığımız felaketler sadece yöre değiştiriyor. Aynı filmin tekrarını farklı ölçeklerde izlerken bir arpa boyu yol alınmamasının sebebi de bundandır. Türkiye bir zamanlar yurt içinde ve yurt dışında herkesin övdüğü ve ayakta alkışladığı bu inşaat rantı temelli ekonomik büyüme modelinin sonuçları ile beklenenden daha erken karşılaşmaktadır. Küresel para bolluğunda gelen kaynaklar sayesinde inşa edilmiş ama yeni yapılmış olsa bile içinde kimsenin rahat uyuyamadığı, İngiltere’de bir şato fiyatına satılan daireler, durduğu yerde dahi çökme riskine sahip binalarda zar zor bir ev sahibi olmuş ya da yüksek kiralar ödeyerek oturan, bir yandan da ne şehri terk etmeye ne de daha güvenli olduklarına inanılan yeni binalara taşınmaya imkanı olan ekonomik kriz içerisinde günü kurtarmaya çalışan milyonlar. Kentsel dönüşüme milyarlarca dolar harcayarak geldiğimiz nokta felaket, yıkım, ekonomik kriz ve inanılması güç ama konut kıtlığıdır. Bence alkışlanması gereken başarı budur.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa