25 Şubat 2023

Depremin bir kez daha gösterdiği: Örgütlenmek zorundayız!

Fotoğraf: Elif Görgü/Evrensel

Şenay AYDEMİR

Bir grup gazeteci, geçen hafta depremin en ağır biçimde etkilediği kentleri dolaştık. İskenderun, Antakya, Maraş, Pazarcık, Nurdağı, Islahiye, Antep, Gölbaşı, Adıyaman’ın yanı sıra irili ufaklı birçok yerleşim yerine de uğrama fırsatımız oldu. Çokça yazıldı çizildi ama altını defaatle çizmek gerektiği için yeniden hatırlatmakta fayda var. Bütün bu kentlerde konuşma fırsatı bulduğumuz depremzedelerin hemen hepsi, özellikle de ilk 2-3 gün boyunca tamamen yalnız bırakıldıklarını ifade ediyordu. Dikkat çektikleri bir diğer nokta ise özellikle de ilk iki gün içinde depremzedelerin enkazlardan çıkardıkları cesetleri kendi olanaklarıyla gömdüğü ve bunların kayıt altında olmadığı…

Bütün bu yolculuk boyunca, depremzedelerin durumuna da şahit olduk. Bunlar gazetemiz dahil olmak üzere çokça yazılıp çiziliyor. Tekrar etmeyeceğim. Ama dikkatimi çeken bir başka durumu burada aktarmak istiyorum. İlk ziyaret ettiğimiz İskenderun’dan itibaren örgütlü yapıların depremin yaralarını sarmak için devletten çok daha hızlı davrandığını gözlemledik. Örneğin İskenderun’da cemevi deprem sabahında insanlar için yalnızca bir sığınma mekanı değil, barınma, korunma ve koordinasyon üssü haline getirilmiş. Cemevlerinin Pazarcık, Nurdağı, Adıyaman ve daha birçok kentte de benzer bir misyonu üstlendiğini söylemeden geçmeyelim. Burada cemevlerinin afetlere yaklaşımının da önemi var. Bunu anlamak için Narlı beldesindeki cemevinin yöneticisinin büyük hasar gören binalarını bir an önce faaliyete geçirme niyetlerini anlattıktan sonra sarf ettiği şu sözler yeterli: “Binamızı bir an önce insanların barınabileceği, duş alabileceği, ihtiyaçlarını giderebileceği bir hale getirmemiz lazım. İbadet sonra. Şu an ibadete değil, dayanışmaya ihtiyacımız var.”

Antakya’da Türkiye İşçi Partisinin kurduğu merkez çok önemli bir dayanışma noktasıydı. Yine TKP’nin kurduğu merkezler, EMEP örgütlerinin bulundukları her alanda sürecin bir parçası haline gelmeleri, KESK’in uzman personeliyle sahaya inmesi, Antep’te Nar Sanat Derneği etrafında bir araya gelen gönüllülerin yürüttüğü faaliyetler ve burada sayamayacağımız irili ufaklı onlarca ilerici yapının faaliyetleri çok önemliydi. Kuşkusuz yukarıda saydıklarım, yaratacağı hasarı azaltacak olanaklardan yoksunlar. Ancak, sahada görülen deprem sonrasında ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesinde acil, adil ve hızlı bir refleks gösterdikleri. Hızla kurulan bu merkezler, yalnızca depremden kurtulanların barınabilmesinin olanaklarını yaratmıyor, aynı zamanda kendilerini bir parça olsun güvende hissedebilecekleri, kayıplarına dair çağrılarını duyurabilecekleri birer araca da dönüşüyorlar.

Buradan çıkarabileceğimiz bir sonuç var. Örgütlü olmak yalnızca politik alanda etkili olmanın yollarını yaratmıyor, aynı zamanda afet anlarında halkın kendini güvende hissedeceği organizasyonlara da dönüşüyor bu yapılar. Üstelik sadece afetin ilk günlerinde mağdurların ihtiyaçlarının giderilmesi için değil, ilerleyen günlerde devletin yaptıklarının denetimi için de işlevli hale geliyorlar. Örneğin, Pazarcık’ta sohbet ettiğimiz KESK üyeleri düzenli olarak AFAD çadır kentine gittiklerini oradaki depremzedelerin ihtiyaçlarını tespit etkilerini ve yetkililerle konuştuklarını belirtmişti. Onların varlığı AFAD’ın çalışmalarını denetleme işlevi görüyordu bir bakıma. Bu da işlerin düzgün yürümesi için bir baskı oluşturuyordu. Ezcümle diyeceğim, bu tür örgütler afet anlarında can kurtaramıyor ama felaketin ilk günlerdeki etkilerinin azaltılması, sonraki dönemde de devletin denetlenmesi için önemli işlevler görüyor.

İstanbul başta olmak üzere, İzmir, Malatya, Bingöl, Hakkâri, Adana vb. birçok merkezde büyük depremlerin beklendiği yazılıp çiziliyor, ifade ediliyor bilim insanları tarafından. Bu tehdit ülke nüfusunun yarısından fazlasını etkileyecek bir alanı kapsıyor. Her türden ilerici örgütlerin deprem öncesi ve sonrasına dair ‘birlikte’ hareket etmesini sağlayacak ortak oluşum yaratması acil ihtiyaç. Deprem, yalnızca bugün değil önümüzdeki bütün süreçlerde siyasetin merkezinde olması gereken unsurlardan birisi olduğunu bir kez daha hatırlattı. İktidar ve yerel yönetimler üzerinde can kaybını ve hasarı azaltacak düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi için baskı kuracak bir politika elzem hale gelmiş görünüyor. Örneğin, sinema sektöründeki meslek örgütleri ortak bir koordinasyon kurulu kurdu. Sektörde çalışan herkesin temel bilgilerinin olduğu bir havuz oluşturuluyor. Bu yalnızca sektör çalışanlarının nerede yaşadığı vb. ile de sınırlı değil. Deprem sonrasında kimin hangi yeteneğinden faydalanılabileceğine dair de bir bilgi bankası aynı zamanda.

1999 depreminde de yaşamıştık. Ama çabuk unuttuk. Yaşadığımız felaket, yaralarımızı sarmak için devlete, onun ilgili kurumlarına güvenmememiz gerektiğini acı bir biçimde bir kez daha hatırlattı. Bu tür büyük felaketlerin ardından halka yalnız olmadığını gösterecek, devletin ilgili kurumlarının faaliyetlerini denetleyip baskı oluşturacak, deprem öncesinde zararı en aza indirecek önlemlerin alınması için mücadele edecek araçları şimdiden kurmak bir zorunluluk artık. Bu sadece ‘insani’ bir çaba değil, politik bir mecburiyet aynı zamanda.     

Evrensel'i Takip Et