Filmlere yansıyan büyük felaket: Deprem

Yaşamak Haram Oldu isimli filmden ekran görüntüsü alınmıştır.
Birçoğumuz depremlere yol açan fay hatları üzerinde oturuyor ve deprem korkusu yaşıyoruz. Daha önce birçok kez yaşanmış fakat hâlâ acılarının tazeliğini koruduğu 17 Ağustos 1999 depremi ve yıllardır söylenen, bilim insanlarının sürekli uyardığı büyük İstanbul depremi beklentisi deprem korkumuzu hep diri tutuyor.
“Yangın kavmindeniz/ Ne giysek alev” demişti Hulki Aktunç. On yıllardır alevler içindeyiz, felaketlerin biri bitiyor, diğeri başlıyor. Doğal afetler bir yandan, sistemin, iktidarın başımıza sardığı sosyal, ekonomik felaketler bir yandan yaşamı yaşanır olmaktan çıkarıyor.
Fakat bazen bütün toplumu acıya boğan büyük felaketler egemen güçlerin dayatmalarını tuzla buz ederek, tersine çeviriyor. Yaşadığımız son büyük deprem felaketi sonrası da böyle oldu bu. İktidarın, devletin buharlaştığı, yıkıldığı deprem bölgelerinde ülkenin her yerinden, farklı her siyasi, etnik, dinsel kesimden insanların kenetlenip hep birlikte seferber olarak iktidarın tüm engellerine, engellemelerine karşın büyük bir dayanışma sergilemelerini yaşadık bir kez daha.
FİLMLERE YANSIYAN DEPREM
Toplumların yaşadığı büyük felaketler, acılar, dönüşümler, doğal afetler gibi deprem de sinemaya, filmlere yansır. Bizim sinemamızda ele alınan deprem felaketine bazı örnekleriyle bakalım:
Köprüaltı Çocukları: 500’e yakın filmde yan rollerde karakter oyuncusu olarak tanıdığımız Renan Fosforoğlu’nun yönetmen olarak kamera arkasına geçtiği filmi “Köprüaltı Çocukları”nda (1953) Erzincan depreminin ardından yuvasız kalan ve memleketlerini terk ederek İstanbul’a gelen ama burada da dolandırılıp ikinci bir felaket yaşayan üç kişilik bir ailenin trajik öyküsü aktarılır.
Yaşamak Haram Oldu: Remzi Cöntürk, 1966 yapımı filminde Varto’da yaşanan deprem felaketini taşır beyazperdeye. 19 Ağustos 1966’da Muş’un Varto ilçesinde yaşanan depremden yola çıkarak çekilen filmde, başlık parasını denkleştirmek için İstanbul’a giden Tahir’in dönüşünde karşılaştığı felaket tablosu işleniyor. 1966’da Varto’da 6.9 büyüklüğünde meydana gelen depremde 2 bin 394 can kaybı yaşanmış, 1489 yaralıya ulaşmıştı. Deprem, Varto’daki tüm yapıların yıkılmasına yol açmıştı.
Gökçe Çiçek: Lütfi Akad’ın 1972 yapımı filmi de bir aşk hikayesi etrafında aktarır depremi. Alakuşlar ve Artukbeyler arasında çıkan bir mesele Gökçe Çiçek ve Selman Ali’nin kavuşmasına engel olur. Bu sırada meydana gelen deprem beyliklerin tuz taşıdıkları hayvanları telef eder. Gökçe Çiçek, depremi “İçinde duymuştur”, haykırarak tüm obaya haber verir... Katırcıoğlu bu durumu fırsata çevirmek için harekete geçer. Ovayı ve tuz ocaklarını ele geçirmek için şartları ağır bir anlaşmayla beyliklerin karşısına çıkar.
Değirmen: Atıf Yılmaz’ın Reşat Nuri Güntekin’in romanına bağlı kalarak çektiği “Değirmen” (1986) filminde1914 yıllarında küçük bir Anadolu kasabasında Bulgar kızı Nadya’nın oturak alemlerine katılması, o yörede bir sorun haline gelir. Bu nedenle de Kaymakam Halil Hilmi, Nadya’yı kasabadan sürdürmek ister. Kaymakam ilk kez katıldığı bir bağ evi eğlencesinde Nadya ile karşılaşır. Nadya oynamaya başlayınca eğlencenin düzenlendiği ev birden sarsılır. Davetliler deprem paniğiyle kaçışırlar. Bu arbedede merdivenlerden yuvarlanan kaymakam gözünü hükümet konağının bahçesinde açar. Yüzü gözü sargılar içindedir. Deprem haberi kısa sürede yayılır, İstanbul’a ulaşır, padişahın kulağına kadar gider. Depremin yaralarını sarmak için yardımlar gelmeye başlar. Kasabalılar bunun üzerine gerçekten el birliği ile kasabayı yıkıp deprem felaketine uğramış gibi davranmaya başlarlar.
O Şimdi Asker: 17 Ağustos’ta yaşanan deprem sonrasında mağdurlarına para toplamak amacıyla çıkarılan bedelli askerlik hakkını kullanan, 28 günlük askerlerin öyküsünü anlatan Mustafa Altıoklar’ın 2003 yapımı filminde, Çanakkale 5. Er Eğitim Tugayında, bedelli askerliklerini yapanlar arasında yaşananlar anlatılır. Balıkçılık yapan Nihat, bir gece denize açıldığında meydana gelen depremde, yıkımı görmüş, ailesini ve her şeyini kaybetmiştir. Büyük acı içindedir ve acı içinde askerlik yapmak çok daha zordur.
Deprem: Deprem felaketiyle tema olarak doğrudan ilgili olmayan fakat adından ve oyuncularından dolayı depremle ilgili en bilinen, akla ilk gelen film, toplumsal sorunlara duyarlı olan, filmlerinde ele alan Şerif Gören’in 1976 yapımı “Deprem” filminde
30 yaşına gelmesine rağmen henüz evlenmemiş olan köylü kızı Zeynep, gururu yüzünden, aslında sevmediği biriyle evlenir. Oysa yıllar sonra döndüğü köyünde babasının mallarını satarak zengin olmayı planlayan Ahmet Zeynep’e aşık olmuştur. Ahmet’in züppe tavırlarına kızan Zeynep Yaşlı Demirci Rıza Usta’yla evlenir. Ahmet Zeynep’i kaçırır, gururu kırılan Rıza Usta ikisinin peşine düşer. Kaçma kovalama sürerken büyük bir deprem yaşanır, hamile olan Zeynep yıkıntı sırasında doğanın ortasında doğum yapar.
Küçük Kıyamet: Yağmur Taylan-Durul Taylan’ın çektiği senaryosunu Doğu Yücel’in yazdığı 2006 yapımı filmde deprem paranoyası, yarattığı travma başarıyla aktarılır. Beklenen büyük İstanbul depreminin yol açtığı depresyona odaklanan filmde İstanbul’da art arda sarsıntılar yaşanırken annesini depremde kaybeden Bilge paranoyalar, psikolojik rahatsızlıklar yaşar. İstanbul’da yaşayamayacağına karar veren Bilge iki küçük çocuğu, eşi ve yeğenleriyle şehri terk eder. Olası İstanbul depreminden kaçıp bu “Küçük Kıyamet”ten kurtulmak için gittikleri bir Güney kasabasında başlarına gelen esrarengiz olaylar nedeniyle yine korkularıyla yüzleşirler. Kaçtıkları korku, burada da karşılarına çıkacaktır.
Enkaz: Alpgiray M. Uğurlu’nun 2017 tarihli filmi “Enkaz”da depremde betonların, enkazın altında kalan Nisa’nın gözlerinden bakılıyor, enkazdan kendi çabasıyla kurtulmaya çalışması aktarılıyor. Filmde beton blokların altında güçlükle nefes alabilirken sesini kurtarma ekiplerine duyurmaya çalışan genç kızın hayatta kalma çabasına tanıklık ediyoruz.
Enkazların altında kalmayacağımız bir ülke inşa edebilme umuduyla…
Evrensel'i Takip Et